Hayatın sıkıntısını yüklenir insan, mutluluğunu taşır bazen...  Hüznünü yaşar olabildiğince. Yağmur gibi gözyaşları ortak olur acısına. Her duyguyu kaldırır insan, sırtlar ve zamanla alışır.

İnsan bir tek ihaneti kaldıramaz ve onun getirdiği sırları. İhanetin manasını bulamaz insan, arkasında yatan gerçeği istese de farkedemez ve en büyük ihaneti, rahatça sırtını döndüklerin yapar.

Tüm bunları neden mi anlatıyorum. Bir cinayet işledim. Bir adam. Kırklı yaşlarda. Boyu - kilosu hemen hemen benimle.  -1.80’e, 75 kg.-  İnce bir bakır teli aniden boğazına dolayıp boğdum. Biraz çırpındı ve gözleri yuvalarından çıktı adeta. Haketti mi ? Bence evet. Şimdi ebedi uykusunda, arabamın bagajında yatıyor ve ben apartmanın basamaklarını adımlıyorum. Hiç bir endişe hissetmeden.

Zile basmak adetim değildir. Anahtarımla açarım kapıyı. Evliliğimizin ilk yıllarından kalan bir alışkanlık olsa gerek. Çocuklar uyanmasın diye, yaptırdığım anahtarlarla girerim içeriye. Yine öyle yaptım. Girer girmez ceketimi çıkarıp bir kenara attım. Elimi, yüzümü yıkamalıydım. Serpil yine kanepe üzerinde uyuyakalmış olmalıydı. Aslında uykusu hafif sayılırdı. Eminim kapattığım lavabo kapısının gürültüsünden gözlerini açıp, seslenecekti. Serdar sen mi geldin diye? Dediğim gibi oldu. Sesi geliyordu.

- Evet hayatım, lavabodayım dedim.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra, mutfağa geçtim. Serpil sofrayı hazırlamış, beni bekliyordu.
- Hoşgeldin hayatım,dedi.
- Hoşbulduk dedim.

Sofraya oturduk. Çocukları sordum. Beni beklerken uyuyakalmışlar. Bu saate kadar anlaşılan dayanamamışlardı. Bu gece ki işi halletmeden önce gidip, öpmeliydim onları. Bunları düşünürken, bir an için yüz hatlarım gerginleşmişti ...

- Neyin var hayatım dedi Serpil.
- Bir şeyim yok dedim.
- Var hayatım, var dedi. Bir şey gizliyorsun benden, ben anlarım.
- Peki öyleyse dedim. Senden saklanmıyor. Bir sırrım var. Ortak olmak ister misin?
- Sır mı, dedi. –şaşırmıştı- Ne sırrı hayatım dedi.
- İster msiin? İstemez misin?
-Elbette isterim dedi. Şaşkınlığı hala devam ediyordu.

Bir anda pat diye;
-Çocuklarımız üzerine yemin etmelisin dedim.
Şaşkınlığı devam ediyordu.
-Bunu benden neden istiyorsun hayatım dedi.
- Ortak olmak isitiyorsan, senin ve benim için en değerli varlıklar olan çocuklarımız üzerine yemin etmelisin.
-Peki, dedi.

‘’söyleyeceklerinin aramızda kalacağına çocuklarımız üzerine yemin ederim’’

- Serpil, dedim.
merak ve şaşkınlıkla beni süzüyordu. Bir adam öldürdüm. Ağzımdan çıkanı duyar duymaz, yüzünün kapkara olduğunu hissettim. Kekelemeye başladı.
- Ne ne ne ne diyorsun sen Serdar?
- Duydun beni dedim ve bu gece cesedi yok etmeliyiz.
-Ceset nerde diyebildi.
-Arabanın bagajında dedim.

Elleri başının arasında titiriyordu. Birden bana döndü.
- Bunu nasıl yaparsın Serdar dedi. Sen böyle biri değilsin. Öldürdüğün bu adam kim?
-Beni sorgulama, dedim soğukkanlı bir ses tonuyla. Adamın kim olduğunu da  gittiğimizde görürsün.

Eski bir koy vardı. Orda kıyıya çekilmiş, yadigar bir tekne bizi bekliyordu. Bir cesetten kurtulmanın en temiz yolu onu denize atmaktı. Vücuduna ağırlık bağlanmış bir ölüyü denizin dibinde kimse bulamazdı.

Bu düşüncelerle nihayet koya ulaşmıştık.  Ortalık oldukça sessizdi. Her ihtimale karşı, etrafı kolaçan ettim. Görünür de kimse yoktu. Arabayı tekneye yanaştırdım. Serpil’e:
- Hadi in dedim.
Korku ve ürpertiyle indi. Arabanın bagajına doğru ilerlemeye başladık. Kilidi çevirip bagajı açarken, Serpil korkudan damaklarını kemiriyordu.

Ceset bıraktığım şekilde- iki büklüm- yatıyordu. Sadece biraz katılaşmış ve morarmıştı. Serpil cesedi görür görmez, çığlık atmaya yeltenmişti ki, elimle ağzını kapattım. Sakin ol hayatım dedim.

Serpilse o an, sinirleri boşalmış, ağlamaya başlamıştı. Bir yandan da sürekli olarak neden neden diyordu.  Az sonra birazda olsa kendine gelmişti. İlk krizi atlatmıştı ama her an bir ikincisi gelebilirdi.

Öldürdüğüm adam, apartmandaki alt komşularımızdan biriydi. Yalnız ve kendi halinde bir adamdı. Kimsesi yoktu. Karısından boşanmıştı, tek oğlu da yurt dışındaydı.  Cesedi arabadan alıp tekneye taşıdık.  Beklenen kriz tam bu anda geldi.  Serpil; hıçkıra hıçkıra ağlıyor, bir yandan da;
- Neden öldürdün bu adamı, kendi halinde, iyi bir adamdı bu ..
- Anlatacağım hayatım dedim gayet sakin bir ses tonuyla.

Cesedi zincirlerle tutturulmuş ağırlıklarla bağlayıp denizin ortasında suya savurduk. Ceset yavaş yavaş suda kaybolmaya başlamıştı ve artık dönüş yolunu tutmalıydık.

Tekneyle koya ağır ağır dönerken, gökyüzü kapkara bulutlarla çevrilmiş yüzüyle, kötülükleri örtüyor gibiydi. Bu sırada Serpil’i göğsüme yaslamış, teselli ediyordum. Bir yandan da; sadece sen ve ben biliyoruz ve bu sır ebediyen aramızda kalacak...Çocuklarımız adına diyordum...

Serpil sonraki günlerde bir açıklama bekledi durdu benden. Bir hikaye anlattım. İnandı...
Hikaye dedim de.. Her hikayenin bir yalanı, bir de doğrusu bulunur. Yalanını Serpil’e anlatırken, gerçeğini kendime saklıyordum.

Bir gece yine geç bir saatte eve dönmüştüm. Normalde iş görüşmesi için ayrıldığım şehre bir gün erken dönüyordum. Serpil’in bundan haberi yoktu. Anahtarımla sessizce kapıyı açtım. Süpriz yapmak amacındaydım. Oysa yatak odamızdan Serpil’in şehvet ve ihtiras dolu çığlıklarıyla karşılaşmıştım. Odaya vuran gece lambası ise, aralıklı kapıdan, yalnız ve kendi halindeki bir adamın şehvet dolu hallerini yansıtıyordu.

Benim evimde yaşananlar,onların ihaneti, benim sırrımdı ve gözlerim en olmaza tanıklık etmişti.  O an sessizce kapıyı açıp evden çıktım.

İhaneti anlayamıyordum belki ama, bir sırrın ağırlığını onun omuzlarına yükleyebilirdim..

( Sır başlıklı yazı Süvari İzci tarafından 1.09.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.