Yıl 2421.
Hâlâ, kaos ve ölüm sıradan…
Silah tüccarları ve sömürgeci süper güçler, kendi menfaatleri doğrultusunda yetiştirdikleri insanların, geri kalmış ülkelerde yönetime gelmesini sağlamış; zaman içerisinde tek adam olma noktasına kadar gelmelerine göz yummuşlardı. Konuşmalarını dini motiflerle süsleyen yöneticiler, maneviyatı kuvvetli olan halkın tamamına yakınından büyük destek aldıklarında, hukuku hiçe sayarak diktatörlüklerini ilan etmişlerdi. Narsist kişilikli diktatörler, tüm komşuları ile yaşadıkları uyumsuzlukları; savaşa kadar uzanan sürece taşıyınca, sonun başlangıcı kaçınılmaz olmuştu.
Dünya tarihinde, en kanlı ve acımasız savaşların dinler arası savaşlar olduğunu çok iyi bilen silah satıcıları, istediklerini elde etmişlerdi. Kendi sınırlarını kalın hatlarla kapatan sömürgeciler, yüzyıllarca baskı uyguladıkları içlerindeki azınlıkların isyanlarına engel olamamıştı. Ötekileştirme politikası ile; maddi, manevi ambargo uyguladıkları toplumların başkaldırısı ise; mahşer savaşının hayata geçmesini tetiklemişti.
Neredeyse, taş üstünde taş bırakmayan bu korkunç ve acımasız savaş; yokluk,sefalet ve acılarla yüklü bir azınlığın hayatta kalmasına kadar devam etmişti.
Geçen 400 yıla rağmen, hayata tutunabilmek için son çırpınışlarını sergileyen küçük bir grubun önderi olan İzanagi, Üçüncü Dünya Savaşı'nın öncesinde ve sonrasında yaşananları anlamaya çalışıyordu. Bu dönemde en büyük hazine olarak nitelendirilen kitapların içinde, birde kılavuz bulmuştu: Nutuk… Okudukça anlamıştı ki; Mustafa Kemal fikirlerini ve öngörülerini benimseyerek yaşama uyarlamak, sağlam temelli bir dünya için yeterliydi. Mustafa Kemal, sadece bir isim değil; sosyal, kültürel ve manevi değerlerle donatılmış, sevgi ve saygı ile harmanlanmış evrensel tek düşünceydi.
Hedef belliydi: Hayatta kalabilmek ve Atatürk fikirlerini uygulayarak dünyayı yeniden inşa edebilmek.