Türk-İslam âlimleri serisi – 12
İMAM-I ŞAFİİ
D.
767 – Ö. 820
Tam adı; Muhammed İbni İdris
denilir,
Günümüzde onun adı İmam-ı
Şafii bilinir,
Babası Kureyş kabilesinden
olup nesebi,
Resul’un dedesinin kardeşine
dayanır.
Onun annesi Yemenli Ezd
kabilesinden,
Babasını kaybetmiş Şafii
beşikteyken,
Fakirlik içinde zor bir
hayat yaşamış,
İlim öğrenmeye başlar
Filistin’deyken.
Ebu Hanife’nin ölümünden
sonra doğmuş,
Ailesi de Gazze’de
oturuyormuş,
Eğitimde özündeki
inisiyatifle yükselir,
Yüksek soydan olduğundan da
kabul bulmuş.
O küçük yaşında Kur’an-ı
hıfzetmiştir,
Mekke’ye gelip hadisler
ezberlemiştir,
Arapçayı mükemmel öğrenmek
ister,
Çölde Huzeyl kabilesiyle
yaşamıştır.
Ok atmada çok mahir bir
kişiliği var,
Attığı her okta hedefe
isabet var,
İlim öğrenmede de gayreti
sonsuzdur,
Yirmi yaşında ilmin doruğuna
çıkar.
Müslim İbni Halid Zenci’den
izin çıkmış,
Yirmi yaşında fetva vermeye
başlamış,
Medine İmamı İmam Malik’e
intisap,
Onun eserlerinin de hepsini
okumuş.
İmam Malik himayesinde
dersler alır,
İmamın ölümüne kadar orada
kalır,
İslam ülkelerine seyahate
çıkmış,
İnsanlarla hasbıhal edip
bilgi alır.
“Geçinmek için de çalışmak
gerekir” der,
Tanıdıklarından da iş haberi
bekler,
O sıra Yemen valisi Hicaz’a gelmiş,
İmam Şafii vali ile Yemen’e
gider.
Yemen’e giderken evini rehin
verir,
Yemen’de kadılıkla dikkati
çekmiştir,
Yemen’in Necran’da torpillik
hüküm sürer,
İmam Şafii bu tür işlere son
vermiştir.
Zalim ve de gaddar bir vali
tayin edilmiş,
Yeni vali alt birimlere
zulmedermiş,
İmam-ı Şafii valiyi uyarmak
ister,
Vali halkı İmam’a karşı
kinleştirmiş.
Halife Harun Reşid’e şikâyet
gider,
İmam Şafii tutuklanıp hapse
girer,
Halife karşısında kendini
savunmuş,
Harun Reşid İmam Şafi’yi
azad eder.
İmam Şafii kendini ilime
verir,
Okuyup okutarak talebeye
ders verir,
Bu dönemde de fıkhı eserini
yazmış,
Âlimlerin fıkhı bilgisine
yer verir,
Fıkıh ilminde ünü yayılıp
tanınmış,
Kendini İmam Malik’in
talebesi saymış,
Din âlimleriyle dini sohbet
etmeye başlar,
Pek çok âlim onunla
sohbetten kaçarmış.
Mekke’de Haram-ı Şerif’te
ders vermeye başlar,
Ahmed İbni Hanbel ile de
buluşurlar,
İmam Şafii Mekke ve Irak
arasında,
Fıkhı bilgilerini anlatmaya
başlar.
Bir takım bidatlere de karşı
gelmiştir,
Bidatçilerle de mücadele etmiştir,
Halk sapkınca hareketlerine
hız vermiş,
“Hilafeti Malik” adlı eser
vermiştir.
İmam Malik’e karşı bazı
tezler sunar,
Üstadına karşı yazmayı hicap
sayar,
“Dost başka hakkın dostluğa
başkadır” der,
Bu tenkid Mısır’da infiale
yol açar.
Tenkidi Allah rızası için
yapmıştır,
O müctehidler de ilk sıraya
çıkmıştır,
Yanlış fikirlere karşı daima
savaşmış,
Mayasıl hastalığına da
yakalanmıştır.
Elli dört yaşında hak
divanına varmıştır,
Kabri Mısır’da Mukattana
dağındadır,
Dört hak mezhepten birinin
kurucusuymuş,
Şia mezhebini dünyaya
duyurmuştur.
İmamı Şafii der
ki:
“Ömrümde doyuncaya kadar yemek yemedim. Çünkü tokluk
vücuda ağırlık, kalbe kasvet verir, zekâyı giderir, uykuyu getirir, kişiyi
ibadet etmekten alıkoyar. Kulluğun başı az yemektir”.
“Dünyayı ve Yaratanını bir arada sevdiğini söyleyen
kimse yalancıdır”.
“Üç meziyete sahip olanın imanı kâmil olur: 1) Emr-i
bil-maruf yapmak, yani Allah’u Teâlâ’nın emirlerini yapmak ve yaymak. 2) Nehy-i
anil-münker yapmak, yani Allah’u Teâlâ’nın yasaklarını yapmamak ve yapılmaması
için uğraşmak. 3) Her işinde Allah’u Teâlâ’nın dinde bildirdiği hudutlar içinde
bulunmak.”
“Dünyada zahid ol, dünya malına bağlanma! Ahireti
isteyici ol, onun için çalış! Her işinde Allah’u Teâlâ’yı hatırla. Böyle
yaparsan, kurtulmuşlardan olursun. Ruhsat ve te’viller ile uğraşan âlimden
fayda gelmez.”
“İnsanları tamamen razı ve memnun etmek çok zordur.
Bir kimsenin bütün insanları kendinden hoşnut etmesi mümkün değildir. Bunun
için kul, daima Rabbini razı ve memnun etmeye bakmalı, ihlâs sahibi olmalıdır.”
“İlmi, kibirlenmek, kendini büyük görmek için
isteyenlerden hiçbiri felah bulmuş değildir. Ama ilmi, tevazu için, âlimlere ve
insanlara hizmet için isteyen elbette felah bulur, kurtulur.”
Biri, İmamı Şafii’den nasihat isteyince buyurdu ki;
“Senden daha çok malı ve parası olan kimseyi kıskanma. O malına ve parasına
hasretle ölür. İbadeti ve taatı çok olan kimselere gıpta et. Yaşayanlar da az
sonra ölçekleri için onların dünyalıklarına özenmeye değmez.”
“Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düşmanı olmasın.
Mademki böyledir, o halde Allah’u Teâlâ’ya itaat edenlerle beraber bulun,
onları sev!”
“İlim, ezber edilen şey değil, ezber edilen şeyden
temin edilen faydadır.”
“Resulullah’ın ve Eshabının yolunda olmayanı havada
yürür görsem, yine doğruluğunu kabul etmem.”
“Herkese akıllı denmez. Akıllı ona derler ki,
kendisini her türlü kötülükten koruyandır.”
“Kalbine ilahi bir nur penceresinin açılmasını isteyen
şu dört şeyi yapsın:
1. Günün muayyen bir vaktinde yalnız kalsın ve huzura
dalsın.
2. Midesini pek fazla doyurmasın.
3. Sefih kimselerle düşüp kalkmayı bıraksın, kötü
kimselerle arkadaşlık etmesin.
4. İlimleri ile yalnız dünyalık arzu eden kimselere
buğz etsin.”
Bir
anekdot:
Harun
Reşit, her sene Bizans İmparatorundan vergi olarak çok para ve mal alırdı. Bir
sene İmparator, âlimlerle münazara etmek için ruhbanlar gönderdi: “Eğer bizi yenerlerse onlara
vergilerimizi vermeye devam edeceğiz. Yok, biz yenersek vermeyiz.” dedi. Dört yüz Hristiyan geldi. Halife,
bütün âlimlerin Dicle kenarında toplanmasını emretti. İmamı Şafii’yi çağırarak;
“ Hristiyan ruhbanlara sen cevap ver!” dedi.
Herkes Dicle kenarında toplandı. İmamı Şafii seccadeyi omzuna alıp nehre doğru
gitti. Seccadeyi nehre atıp üzerine oturdu ve; “Benimle münazara etmek
isteyenler buraya gelsin!” dedi. Bu hali
gören ruhbanların hepsi Müslüman oldu. Bizans İmparatoru adamlarının İmamı
Şafii’nin elinde Müslüman olduğunu öğrenince; “İyi ki, o buraya gelmedi.
Yoksa buradakilerin hepsi Müslüman olurdu, kendi dinlerini bırakırlardı.” dedi.