1
Sürgündeki
Arkadaşım.1
İki
samimi arkadaş olarak günlerden bir gün akşam yemeğini dışarıda bir içkili
lokantada birlikte yemiş ve birlikte birkaç kadeh içtikten sonra’ da hesabı
ödeyerek evlerimize doğru beraberce gidiyorduk. Sokaklar ıssızlaşmıştı ve
gecenin ürpertici karanlığı çoktan çökmüştü ortalığa. Yürüdüğümüz yol üzerinde
her yer sakin ve sessiz görünüyordu.
Caddelerin,
mahallelerin sokakların sağcılar solcular tarafından ayrıldığı korkuların kol
gezdiği caddelerdeki kaldırımlardan yürürken birden bir gürültü koptu.
Gürültünün
kopmasıyla birlikte ortalığın cehennem ateşine döndüğünü gördük. Bir araba
yanıyordu biraz ilerimizdeki bir sokağın içindeki bir evin önünde.
Her
zaman olduğu gibi yine park halindeki bir arabanın dinamitlendiğini hemen
anlamıştık. Arabanın dinamitlenmesiyle birlikte bir baktık dinamitten
parçalanan arabanın ön kaportası havada uçuşurken motor kısmı da, alev almış
cayır, cayır yanıyordu.
Korkmuştuk.
Çünkü
bizim geçtiğimiz yerdeki ve bu olayın olduğu mahalledeki sokaklar caddeler
sağcıların kontrol ettiği sokaklardı. Hiçbir solcu buradaki sokaklardan kolay,
kolay geçemez ve caddelerinde dolaşamazdı.
Ben
ve yanımdaki arkadaşım, solcu bilindiğimizden onlara yakalanmamak için
dinamitlenen arabanın bile kime ait olduğunu düşünmeden oradan bir an evvel
uzaklaşmak solculara ait mahalleye girmek istiyorduk.
Bir
taraftan da, polisler olay yerine gelmeden gözden kaybolmak onlara görünmemek
istiyorduk. Çünkü polisler olayı bizim yaptığımızı sanabilirler ve bizi gözümüzün
yaşına bakmadan tutuklayabilirlerdi. Her ne kadar birkaç dakika önce lokantada
olmuşsak da, derdimizi polislere anlatıncaya kadar başımıza çok işler
gelebilirdi.
Neyse
ki polis arabalarının siren sesleri olay yerine yaklaşmadan olayın olduğu
mahalden hızla uzaklaşmış kendi mahallemize girmiştik. Ertesi sabah olduğunda
olay mahalli gazeteler tarafından yayınlanmıştı ve bizler o mahallede oturan
bir solcu ailenin mahalle dışına çıkartılması amacıyla, evinin önündeki
arabasının kundaklandığını gazetelerden okuyarak öğrenmiştik.
Sağcı
dendi, solcu dendi gençliğe,
Kardeşi
kardeşe vurdurdu düşman,
Demedik
dururken ne oldu bize,
Bir
tek pire için, hep yaktık yorgan.
Bu
olayda yanımda olan beraber içtiğimiz sonra beraber ayrıldığımız evlerimize
gittiğimiz arkadaşım bir resmi dairede amirdi. Kendisi çalışkan dürüst biriydi
tek eksiği vardı o da onun solcu biri olmasıydı.
Solcu
olduğu için bir gün kendisinin başka bir yere sürgün edileceğini kendi
aramızdaki sohbetlerimizde tahmin ettiğini bana anlatır dururdu.
İktidar
sağcıların elindeydi. Hükümet yeni kurulmuştu resmi dairelerde taşlar yerinden
oynamaya başlamıştı. Tayinler çıkmaya başlamış resmi dairelerdeki memurlar
arasındaki solculara dönük sürgünler çoğalmıştı.
Mevsim
kış ortası olduğu için kış ortasında tayin bir yerden bir yere göçmek ev
taşımak ve bir de eşi çalışanlar için o günlerde çok zordu.
Arkadaşımın
eşi kendi gibi memurdu, kendi tayini çıksa onun tayinini yaptırmak için onun zamana
ihtiyacı olduğu gibi, kendi solcu memur olduğu için de bu da çok zordu. Ne
zaman bir araya gelsek konuşsak arkadaşım hep başına geleceklerden korkuyordu.
Durumundan
şüphelenen arkadaşım, bir gün izin almış resmi izine ayrılmıştı. Evinde
gelecekteki günler için bazı planlar yapıyordu. Çalıştığı kurumdan istifa
etmeyi başka bir iş yapmayı düşünürken bir gün kapısı çalındı.
Resmen
izinli olduğu halde, izninin iptal edildiğini tayinin çıktığını gösteren
belgeler kendisine oturduğu lojmanında tebliğ edilerek derhal oturduğu lojmanın
vakit geçirilmeden boşaltılması isteniyordu. Yerine yeni tayin edilen kişinin
eşyasının geleceği söyleniyordu. Oysa olayın olduğu yıllarda bir kişinin
çalıştığı iş yerinden başka bir şehre tayin çıkmasından sonra oturduğu lojmanında
bir ay daha kalabilme hakkı vardı. Ama bu işlemesi gereken yasal kural,
solculara geçerli değildi.
Arkadaşım
olayı duyunca başından vurulmuşa dönmüştü. Mevsim kıştı gitmesi gereken yere ne
eşinin tayinini yaptırabileceği zaman bırakılmıştı ne de gideceği yerde evinin
eşyasını alıp götüreceği bir lojman vardı. Sıradan bir göreve sıradan bir memur
olarak sürgün şeklinde atanmıştı.
Korktuğu
başına geldi yerine tayin olan memur evinin eşyalarını kamyona yüklemiş bir
sabah vaktinde kapısının önünde durdu. Oysa arkadaşım daha evini boşaltmaya
vakit bile bulamamıştı.
Yeni
gelenin eşyalarını yağmurdan yaştan korumak için lojmanın balkonuna yerleştirilirken
hala lojmanda oturan arkadaşım sinirinden kendi kendini yiyordu. Neredeyse
birkaç fedai işçi içinde otururken evinin eşyalarını dışarıya atacaklardı. Allah’tan
bunu yapmamışlardı.
Ertesi
gün arkadaşım çalıştığı yere gitti ve apar topar görevinden ayrıldı. On beş
günlük süre içinde yeni bir düzen kurması gerekiyordu. Apar topar topladığı ev
eşyasını kenar mahallerden birinde köhne bir ev bulup evinin eşyasını oraya taşıdı
ve çocuklarını eşini bu evde yalnız kendi hallerine bırakarak yeni tayin olduğu
yere giderek yeni yerdeki göreve başladı.
Aklı
hep eski yerinde yalnız kalan çocuklarındaydı. Çocuklarını bıraktığı evin
olduğu şehirde ne bir akrabası vardı ne de bir yakını bir tek ben vardım ben de
korkumdan onlarla pek ilgilenemiyordum. Sadece geceleri geç saatlerde yanlarına
gidiyor bir ihtiyaçları var mı yok mu onu sorabiliyordum. Onların evlerine
gittiğimi en yakınıma bile söylemiyor korkumdan gizliyordum.
Olayın
geçtiği yıllarda ne cep telefonu vardı ne de evlerde telefon bulunuyordu. Eve
telefon bağlatabilmek için yıllarca sırada beklenmesi gerektiğinden çoğumuzun
evlerinde telefon da yoktu. Bu nedenle arkadaşımın ailesini telefonla da
arayamıyordum.
Arkadaşım
arada bir evine geliyor gidiyor, yeni görev yerine eşinin de tayinini yaptırıp
evini taşıyabilmek için baharın gelmesini bekliyordu. Ama olmadı olamadı çünkü
onun daha bu düşüncesi gerçekleşmeden başına hiç beklemediği bir acı olay geldi
bir gece.
Hava
soğuktu evlerde odun kömür sobaları yanıyordu. Başka bir yere sürgün edilen
arkadaşım gitmeden önce ben yokken yaksınlar diye, biraz kömür odun almış
çocuklarını yerleştirdiği kiralık eve koymuş yeni görev yerine öyle gitmişti.
Arkadaşımın
eşi ve kızı sobaya kömür koyar yakarlar. Gece soğuktur. Üşümemek için yanık
bıraktıkları sobadan çıkan dumandan bir gece eşi ve bir çocuğu zehirlenirler.
Ertesi gün onların evden çıkmadıklarını gören üst yan komşuları durumdan
şüphelenerek polise haber verince acı gerçek ortaya çıkar. Arkadaşımın eşi ve
kızı için hayat sona ermiş Hakkın rahmetine kavuşmuş oldukları anlaşılır.
Durum
kısa zamanda etrafta duyulunca ne yapacağımı şaşırmıştım. Ne arkadaşımı
arayabiliyordum ne de onun bir yakınını arayabiliyordum.
Kendilerini
hastane morguna yetkililer tarafından kaldırdıktan sonra, başka bir şehirde
sürgünde olan arkadaşıma bu olayın polisler tarafından haber verildiğini
duyunca istemeyerek de olsa biraz olsun rahatlamıştım. Üzerimden büyük bir yük
kalkmıştı.
Arkadaşımın
akrabaları, sonra onun eşinin akrabaları uzak yakın kimleri varsa toplanmış
gelmişti bu acı olayın yasını çekiyorlardı olayın yaşandığı evde.
Arkadaşımın
eski işyerinden hiç kimse onlara sahip çıkmıyor yalnızca yeni komşularından sahip
çıkanlar oluyordu. Onlar da mahallerinde böyle bir olayın üzüntüsüne şahit
oldukları için ölen komşularının yakınlarının acılarını paylaşıyorlardı. Göstermelik
komşuluk vazifesi yapıyorlardı.
Arkadaşımın
ağzını bıçak açmıyordu. Devamlı kafasını iki ellerinin arasına almış olup
bitenleri düşünüyordu. Şimdi hatırlıyorum da, onu teselli edebilmek için o gün neler
çekmiştim. Delirmiş gibiydi. Teskin edilemiyordu. Bağırıyor ağlıyor ona buna
saldırıyor ölmekten öldürmekten bahsediyordu.
Arkadaşım
kaderine lanet okuyor bu duruma sebep olanlara kızıyor kendi kendini yiyip
bitiriyordu. Onu sakinleştirmek mümkün olmuyordu. Kendini yerden yere çarpıyor
keşke istifa etsem de bunların başından ayrılmasaydım deyip duruyordu.
Savcılığın
gerekli tahkikatından sonra yakınlarına verilen cenazeler piyasadan tutulan
vasıtalar vasıtasıyla kendi memleketlerinde gönderilerek başka şehirlerde defin
işlemi yapılmıştı. Çünkü o zamanlarda hastanelerde yeterli ambulans bile
bulunmuyordu.
Bu
olaydan sonra duyduğuma göre, arkadaşım aklını yitirmiş çalıştığı kurumda görev
yapamaz hale gelmiş olunca da bunun tedavisi için arkadaşımı polis nezaretinde
Bakırköy akıl hastanesine kapatmışlar. Bunu duyunca Ne kadar üzülmüştüm. Oysa
aklı başında ne yaptığını bilen saygın bir insandı.
Sağcı
dendi solcu dendi bizlere,
Vursun
dendi, para kondu ceplere,
Demedik
bizler hiç bu kimden diye,
Vurduk
dövdük, önümüze geleni.
Oysa
biz birliktik, Alevi Sünni,
Bizdik
paylaşan, aynı mahalleyi,
Şu
bizler bilirken komşum demeyi,
Değiştik
bir anda, sağ sol çıkalı.
Yazılar
yazarken, biz duvarlara,
Aldırmazdı
vurdumduymaz Ankara,
Bağırıp
çağırırken, biz yollarda,
Baktık’
ki dost düşman, alkışlar bizi.
Uyan
milletim, yeter artık uyan,
Düşmandır, seninle oyun oynayan,
Sen böyle uyursan, sevinir düşman,
Dost
düşmana gayrı ezdirme bizi.
Bu
olayın üzerinden bir yıl falan geçmişti ki benim bulunduğum ve bu olayın olduğu
şehir ikinci bir haberle yeniden sarsıldı.
…