NE GÖL KALDI NE IRMAK
/Rüyamdaki elçiler bana bir bir gösterdi,
Gerçek ayan beyandı; yer gök yardım isterdi./
Her şeyi para sayan, doğayı kirletirken,
Rastgele fabrikayı heryere dikti. Neden?
Anlamaz, yaptığından doğan uyumsuzluğu.
Bastırmaz aç gözlüler maddi doyumsuzluğu.
Ne göl kaldı, ne ırmak; ne de tertemiz dağlar,
O yüzden balıkçının elinde boştur ağlar.
Ne arının balında, ne çiçeğin alında,
Ne çiftçinin yıllardır ektiği tahılında,
Doğallıktan hiçbir şey kalmadı döllenirken.
Yağmur bile zehirdi toprağa göllenirken.
Aradık hep maziyi mavinin gizeminde.
Emekledik, yürüdük, koştuk aynı zeminde.
Nimetleri sunarak; bedenleri beslerken,
Berbat ettik doğayı, o ki ruhu süslerken,
Çokça nankörlük edip, her zaman hor kullandık.
Hiç kanaat etmedik vermezse zor kullandık.
Önünü çevirip de suyu dağdan aşırdık.
İsrafı düşünmeden bentleri de taşırdık.
Doğayı alt etmeyi kedimize kâr saydık.
Ormanları yok ettik, bunu da hüner saydık.
Ulu Rabbim yarattı, bize etti nazarlık.
İnsanoğlu her yeri yaptı metruk mezarlık
Toprakta şekillendik "çok ver" diye dillendik.
Bire yüz vermeyince, nedense işkillendik.
İl olduk toprağında, sebil olduk bağında.
Hem ölü, hem de diri uzandı yatağında.
Ey maddi cevherlerin aslı, anası toprak;
Söylesene sırrın ne? Can alır senden yaprak.
Nebatat dal verdikçe taptaze sürgünlerle
Yaşamlar sürüp, gider acı, tatlı günlerle
/Bildiğim duaları okurken coşku ile.
İstikbali düşündüm içimde kuşku ile./
NİLÜFER SARP