Berekete Şükür Ayı; Ramazan
Yeme içme ayı değildir elbette Ramazan. Yiyip içerken bahşedilen nimetler üzerine tefekkür ve berekete şükür ayıdır.
"Eğer
ümmetim Ramazan ayında tecelli eden fazilet ve mükâfatları gerçekten
bilmiş olsalardı, bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi"
buyuruyor Peygamber(asm).
Teri kurumadan ücretini alan işçi gibi,
orucunu hakkıyla ve şükrüyle tamamlayan mümin, elbette mükâfatını da
hemen alacaktır. "Şükredin artırayım" buyuruyor ya Zulcelal-i ve’l
ikram.
"Müminin kendisiyle neşelendiği iki sevinci vardır. Biri
iftar vaktindeki oruç bozma sevinci. Diğeri Rabbine kavuştuğu zamanki
sevinci" buyuruyor Resûlullah ve iftar anının güzelliğini, neşesini ve
önemini vurguluyor. Bu umudumuzu da artırmalı, öyle değil mi?
Bediüzzaman
Ramazan’ın, Allah’ın Rablığına, insanın sosyal hayatına, özel hayatına,
nefis terbiyesine ve İlahi nimetlere şükre bakan hikmetleri olduğunu
söylüyor. Yeryüzünün bir nimet sofrası olduğunu ancak insanların gaflet
perdesi altında ve sebepler dairesinde bunu tam olarak göremediklerine,
bazen unuttuklarına dikkat çekiyor. "Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman
birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultan-ı Ezelî’nin ziyafetine
davet edilmiş bir surette akşama yakın "Buyurunuz" emrini bekliyorlar
gibi bir kuluk tavrı göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli
rahmaniyete karşı, vüs’atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle
mukabele ediyorlar" buyuruyor.
Allah’a teşekkür etmek; o
nimetleri doğrudan doğruya O’ndan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir
etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur. "İşte Ramazan-ı
Şerif’teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün
anahtarıdır. Çünkü sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan
insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin
kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara,
hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki iftar
vaktinde o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymetdar bir nimet-i
İlahiye olduğuna kuvve-i zaikası şehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya
kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir
şükr-ü manevîye mazhar olur. Hem gündüzdeki yemekten memnuiyeti
cihetiyle; "O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenavülünde hür
değilim; demek başkasının malıdır ve in’amıdır. Onun emrini bekliyorum."
diye nimeti nimet bilir; bir şükr-ü manevî eder. İşte bu suretle oruç,
çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne
geçer."
Yine Ramazan’da "zenginler, fukaranın acınacak acı
hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilir. Eğer oruç
olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne
kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu
cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir
esasıdır. Hangi ferd olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri
bulabilir. Ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek
mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı
ve yardımı yapamaz; yapsa da tam olamaz. Çünki hakikî o haleti kendi
nefsinde hissetmiyor."
Şüphesiz, düşünen ve akleden insanlar için
her nimet, Allah’ı hakkıyla takdir etme, O’nu anma, O’nu yüceltme ve
O’na şükretme vesilesidir. Kâinat sofrasının ufak bir benzeri olan
Ramazan soframızdaki her lezzetli yiyecek ve içecek elbette Rabbimizin
ikramıdır. Bunu düşünür, şükrederiz.
Ancak bir nimet daha var
ki, eğer o olmasaydı, çeşit çeşit yiyeceklerin bizim için hiçbir anlamı
da olmayacaktı; tat alma özelliğimiz... Allah’ın özel olarak yarattığı
bu nimeti göz ardı etmek, büyük nankörlük olur şüphesiz.
Ramazan
ve oruç ibadeti, Allah dilemediği takdirde hiçbir şeye malik
olamayacağımızı, tüm nimetler için O’nun lütfuna muhtaç olduğumuzu daha
iyi kavrayacak ahlâka ulaşmamıza vesiledir.
Üstad’ın ifadesiyle;
"Ramazan-ı Şerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar
ki: Kendisi mâlik değil, memluktür; hür değil, abddir. Emir olunmazsa en
âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye mevhum
rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre
girer."
İnsan oruç vesilesiyle büyüklenmekten vazgeçer, aczini ve
fakrını görür. Şefkat ve merhamete ne kadar muhtaç olduğunu anlar.
Manevî şükürle İlâhi rahmet kapısını çalmaya hazırlanır. Bediüzzaman’a
göre "Ramazan-ı Şerifteki oruç doğrudan doğruya nefsin firavunluk
cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, za’fını, fakrını gösterir. Abd
olduğunu bildirir."
Bu Ramazan, Peygamberimiz(asm)’ın sofra duası bizim de duamız olsun;
"Hamd,
açlar içinde bizi doyuran Allah’a mahsustur. Hamd, çıplaklar içinde
bizi giydiren Allah’a mahsustur.Hamd, yaya yürüyenler içinde bizi bir
vasıtaya bindirene mahsustur. Hamd, cahiller arasında bize öğreten
Allah’a mahsustur. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur."
"Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın..." (Duha Suresi, 5)
(
Berekete Şükür Ayı; Ramazan başlıklı yazı
fuatturker tarafından
19.07.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.