30 Mart’ta gördük ki Ak Parti uzun süredir yapılan bunca karalama
propagandasına, kaset savaşlarına, yasadışı dinlemelere, kamuoyunu
tahrik etme çabalarına, karşısında oluşturulan toplu muhalefete ve hatta
11 yıllık iktidarına rağmen seçimin galibi oldu. Vatanımız ve
milletimiz için hayırlara vesile olmasını dilerim.
Seçim sonuçları haritasını da hepimiz gördük. Ancak doğru okuyabildik mi?..
Bu
seçimin aslında bir galibi daha var; BDP. Büyükşehir sayıları 1’den 3’e
çıkan, toplam il sayıları ise 8’den 11’e yükselen parti. BDP, PKK’nın
korku politikasından destekle güç kazandı. Bölgedeki devlet otoritesinin
zayıflığı sebebiyle diğer siyasi partiler özgürce örgütlenme ortamı
bulamadılar. Aslında bu durum, demokrasi açısından bir zafiyetti.
BDP
birlik ve beraberliği savunmak bir yana, federasyon, özerklik gibi PKK
politikalarını açık dillendiren bir parti ve bunu artık daha sesli
olarak dile getirmeye başladı.
PKK’nın bölgede daha etkin
olması, korku politikaları ile halkın sindirilmesi ve bölgenin tamamında
BDP’nin ve dolayısıyla PKK’nın ezici güç kazanması muhtemel. PKK yerel
seçimlere de bağlı olarak elde ettiği güç ile hükümete yönelik baskısını
artırabilir, Avrupa’da lobi faaliyetlerine girebilir.
“Otonomi,
federasyon, muhtariyet, eyalet sistemi” gibi isimlerle, bölünme,
yumuşatılmış ifadelerle kamuoyuna servis ediliyor. ABD’deki eyalet
sistemi örnek veriliyor, “eyalet sistemi, daha çok demokrasi, daha güçlü
bir ülke demektir” gibi yanlış ve akıl dışı yönlendirmeler yapılıyor.
Amerika dünyanın en güçlü silahlarına, hava filosuna sahip, uçak
gemileri ve dünyanın her yerinde askeri üsleri olan güçlü bir ülke.
Amerika’da federasyon sistemi var ancak bu, Amerika’yı etkilemiyor.
Amerika’nın böyle bir endişesi zaten yok.
Allah esirgesin,
bizdeki muhtemel bir eyalet sistemi, merkezi ve yerel hükümetler
arasında ayrışmaya, uzaklaşmaya, tartışmaya ve gerilime sebep olur.
Farklı inanç ve düşüncelerde, farklı felsefedeki özerk oluşumlar
çatışmayı artırır, ülkeyi bölünmeye götürebilecek güçleri harekete
geçirir. "Eyalet sistemi, zaten ayrılma talebi olan gruplara, ayrılmanın
kurumsal zeminini sağlayarak çatışmayı arttırıcı bir işlev gördürür.
(Cornell, Svante E. 2002. “Autonomy as a Source of Conflict: Caucasian
Conflicts in Theoretical Perspective.” World Politics 54: 245-76)
Bugün
ülkemiz için en büyük tehlike budur. Elbette bölünmeyi diğer hiçbir
parti istemez ama sadece "istemeyiz" diyerek olmaz. Bu konuda muhalefet
partileri iktidarın yanında olmalı, hükümetimiz de muhalefetten bu
konuda destek istemeli.
Güneydoğu halkının üzerindeki PKK
tehdidi kalkmalı. PKK’nın, Güneydoğu halkının gözünde legal hale
gelmesi, çok büyük bir tehlikeye açılan kapıdır. Halk kendini güvende
hissetmeli, devleti ve gücünü yanında algılamalı.
Büyük Türkiye
için önce PKK tamamen etkisiz hale getirilmelidir. Komünist tehlike
apaçık ortadadır; devlet kurumları ve yetkililer güç ve enerjilerini bu
yönde kullanmalı.
Kürt ve Türk vatandaşlarımızı ayrı bölgelere
sıkıştıran, birine diğerinde hayat hakkı tanımayanlar bölünmeye hizmet
ediyorlar. Kimileri Kürt kardeşlerimizi adeta görmeye tahammül edemiyor,
onların ezilmelerine göz yumuyor, "bölünüp gitsinler" diye düşünüyor.
"Kürdün Kürt’ten başka dostu yok, Türkün Türk’ten başka dostu yok"
aldatmacasını sloganlaştırarak, düşmanlığı yaygınlaştırıyor.
Eyalet
sistemini istemek ve savunmak bölünmeyi isteyen, din karşıtı söylemler
içinde olan, Türkiye’den ayrılmak isteyen, Ortadoğu ve İslam Birliği’ni
istemeyen bir yapıdır. Bu, güçsüz ve bölünüp-parçalanmış bir Türkiye
arzu etmekle eş anlamlıdır. Bu sebeple söz konusu düşünce, ülkemiz için
son derece tehlikelidir.
Yoğun propagandaya maruz kalan Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerimizdeki Türk ve Kürt vatandaşlarımız, Allah
inancı taşıyan dindar insanlardır. Bu sebeple, PKK’nın ideolojik
kaynağının deşifre edilmesi çok önemlidir.
Halk kendisini
koruyacak durumda değil. Terör örgütü tüm coğrafyada oldukça rahat
hareket ediyor. Alınacak çok açık tedbirler varken, görmezden gelmek
büyük hata olur.
Tehlike kapıda. "Bölünmeyiz", "ülkenin bir karış
toprağını vermeyiz" gibi sözler yıllardır söyleniyor. Ancak bu konuda
daha ciddi tedbirler alınmalı.
Komünist terörle uzlaşma
sağlanamaz. Komünist görüş -kimi zaman geri adım atsa da-asla hedefinden
vaz geçmez. Artık daha somut adımlar atılmalıdır. Terör örgütünün
ideolojisi olan komünizm ile daha yoğun mücadele edilmelidir. İdeolojisi
kalmayan bir örgütün taraftar toplaması da mümkün olamayacaktır.
Etnik
ayrımcılığın vurgulanması ve bu etnik grubun kendisine ait
topraklarının olması görüşünün yaygınlaştırılması, ülkemiz için çok
tehlikeli. Bölge halkını kamu görevlilerine düşman etmek ve dolayısıyla
devletin kendilerine yakınlık hissetmediğini empoze etmek amacıyla
yapılan provokasyonlara fırsat verilmemeli. Birlikte rahmet vardır.
Birlik ise ancak her dine, her fikre, her görüşe ve her etnik kökene
saygı duyarak, severek, herkesi Yüce Allah’ın emaneti olarak
gördüğümüzde gerçekleşir. Tek çözüm birlik olmaktır; ittihad-ı
İslam’dır.
Bediüzzaman, İttihad-ı İslam müjdesi verirken
Cemahir-i Müttefika-ı İslamiye’den yani Birleşik İslam
Cumhuriyetlerinden bahseder. Ama ifadelerinden, “önce Kürt cumhuriyeti
Laz cumhuriyeti gibi küçük küçük eyaletler kuralım sonra da bunları
birleştirelim” anlamı çıkarmak Üstad’a iftiradır. Onun istediği;
Kürtlerin ve Türklerin İslam kardeşliği ile birbirlerine sarılmaları ve
diğer İslam ülkelerinin de kendi bağımsız yapılarını koruyarak
Türkiye’nin liderliği altında birleşmeleridir. Bediüzzaman’ın, vatanını
milletini yürekten seven Kürt kardeşlerimize dair ifadeleri;
“Kürtler,
İslam Camiasından ayrılmaya asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia
edenler, mutlaka özel maksatlar altında hareket eden ve Kürtlük adına
söz söylemeye yetkili olmayan beş-on kişiden ibarettir... Kürtlük davası
pek manâsız bir iddiadır. Çünkü her şeyden evvel Müslümandırlar. Hem de
dini salabeti (sağlamlığı, merdane tavrı) kuvvetli olan hakiki
Müslümanlardan... İslam, cahiliye asabiyesini (taraftarlığını, kendi
ırkını veya benzer şeyleri korumayı) ortadan kaldırmıştır. İslam, İslam
kardeşliğine aykırı olan kavmiyet davasını yasaklamıştır... İslamiyet,
herhangi bir ırkın diğer bir İslam unsuru aleyhine olarak menfî surette
ayrılmasını kabul etmez. Binaenaleyh Kürtleri Müslümanlıktan ayırmak
isteyenler, İslam’ın esaslarına muhalif hareket ediyorlar. Fakat bunlar
da kimlerdir? Bir-iki kulüpte toplanan beş-on kişiden ibaret. Hakiki
Kürtler, kimseyi kendilerine savunma vekili olarak kabul etmiyorlar.
Onların vekili ve Kürtlük namına söz söyleyecek kişiler, ancak Osmanlı
Mebusan Meclisindeki kişiler olabilir. Kürdistan’a verilecek
muhtariyetten bahsediliyor. Kürtler, yabancı himayesinde bir muhtariyeti
kabul etmektense, ölümü tercih ederler. Eğer Kürtlerin inkişaf (açılım)
serbestliğini düşünmek lazım gelirse, bunu Bogos Nubar ile Şerif Paşa
değil, Devlet-i Aliye düşünür. Hulasa Kürtler, bu hususta kimsenin
aracılığına ve müdahalesine muhtaç değildirler.” (Said Nursi, 23 Aralık
1920’de Vakit ve İkdam gazeteleri)
(
Seçim Haritasını Nasıl Okumalı? başlıklı yazı
fuatturker tarafından
15.04.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.