Hakikat'in bir yüzü yok. Sanıldığının aksine çok yüzlüdür hakikat.

Yanlış da olsa, yalan da olsa sözün bir hakikati vardır meselâ. Bu nedenle doğru'nun karşısında sadece 'yanlış' değil, 'yalan' da yer alır.

Hemen belirtmeliyim ki hakikate aykırı sözleri, sözün sahibinin bu aykırılığın farkında olmaması hâlinde 'yanlış', farkında olması hâlindeyse 'yalan' olarak adlandırıyorum.

Bu durumda yalan'la yanlış arasındaki ayrım, sözün sahibinin niyet ve kasdıyla meşruiyet kazanmış olur.

Bile bile yalan söylemek!

Çok saçma! Kişi zaten bilmeden yalan söyleyemez. Bilmiyorsa, söylediği yalan değil, yanlış olur. Yanlışa nisbetle yalanın zor bağışlanır bir nitelik taşıması da bundandır.

Yalan varsa dolan da vardır çünkü. Dolanma ve dolandırma, yani niyet ve kasıt.

Yanlış, hakkında konuşulana (konuşulanın hakikatine) bakılarak anlaşılabilir; yalan ise, bizzat konuşana (konuşanın hakikatine) bakılarak...

Yalanı ortaya çıkarmak, kişiyi yanlışa düşmekten kurtarmaz. İnsan hakikati bilmek zorundadır. Hem kendi hakikatini, hem de eşyanın (dışdünya'nın) hakikatini.

Nitekim büyük düşünür Gazâlî, şekavet'in (mutsuzluğun) temelinde iki tür yetersizliğin yer aldığını söyler. Birincisi 'gaflet'; ikincisi ise 'cehalet'.

Cehalet derdini tedavi edecek devânın adı 'ilim', gaflet hastalığından şifa bulmak ise ancak 'marifet' ilacıyla mümkün.

İnsanın eşyanın hakikatine ilişkin bilgisizliğine 'cehalet' denir. Kendi hakikatine ilişkin bilgisizliğine ise 'gaflet'...

İnsanın nefsinde gerek hakikate, gerek hakikatini bilmeye dair hâlli güç bir direnç vardır. Gaflet ve cehalet nasıl ki insanın bu dünyadaki mutsuzluğunun hakikî sebebi ise, işbu direnç de gaflet ve cehaletin en önemli sebebidir.

Nefis, sanıldığı gibi ilim ve marifete değil, cehalet ve gaflete yatkındır. Zihni karışacak olanları dikkate alarak hem daha açık, hem daha fiyakalı bir biçimde söyleyeyim:

— İnsan özü gereği cahil ve gafildir.

İnsan, bir dış destek, bir dış neden olmadıkça hakikati de, hakikatini de bilmeye yönelemez. İşin kötü tarafı, böyle bir neden olsa da yönelemez. Tüm dış sebepler kendisine yardımcı olsa bile, insan, ne yapar eder bilmeye/bilişe/görmeye ayak direr, tüm hücreleriyle direnç gösterir.

Malum olduğu üzere, depresyona girmek, mağaraya kapanmakla eş hâllerdendir. Kişi karanlığı sever, kendisiyle başbaşa kalmaktan hoşlanır, perdeleri kapatır, üstüne yorganı alır, uyudukça uyur. Cenin halindedir. Dizlerini karnına çeker, ve hepimizin zaman zaman aradığı o ana rahmindeki şefkati bekler. Ancak böyleyken kendisini rahat hisseder/hissedebilir. Elinden tutmak isteyenlere kızar, onlara "Ben rahatım siz kendi işinize bakın!" der.

Gaflet ve cehaletin simgesinin siyah/kara/karanlık olması boşuna değildir

Nedersiniz...
( Cahil Ve Gafil başlıklı yazı A&ACR tarafından 23.07.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu