Allah’u tealâ bizlere hayatımızı düzenli şekilde yürütmemiz için bazı kurallar koymuş ve o kuralların uygulanmasını bizlerden istemiş.işte bu kuraların insanlar için ne denli faydalı olduğunuda Yüce kitabında belirtmiştir.İşte yaratan’ın emir ve yasaklarına uyan kişi Hak yolu bulmuş demektir. Bu yol Allahın yoludur .Başka bir anlamda değerlendirilirsek Allah’ın ipi demektir.Hak yolu Allah’ın ipidir. Yüce kitabımızda " Allah’ın ipine sımsıkı sarılın" diyor. (Al-i İmran sûresi 103. ayeti: "Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın..." )Yaratanın.biz insanlara üç şey verilmiş.nefsimiz,imanımız ve şeytan..bu üçgende insan ruhu dolaşıyor..en çok neye çalışırsa insan ona yaklaşıyor..mesela nefsimiz han gi yolda çok çalışıyorsa ona sahib oluyor..ve nefsimizin gittiği yere göre insan ruhları öbür dünyada mükafat veya cezasını çekiyor.
Üçgenden bahsetmiştim yukarda nefsimiz imanımız ile şeytanın ortasında duruyor.Bu nasıl oluyor..işte insanlar Allah’ın ipine sarılırlarsa imanımızın çağrısına kulak vermiş oluyoruz..Şayet Allah’ın ipine sarılmıyorsak Allah’ın yasakladığını yapıyorsak işte o zaman şeytana uyuyoruz demektir. Onu sevindiriyoruz demektir.Allah’ın emir ve yasaklarına uymamız Allah’ın ipine sarıldığımızın göstergesidir.İhlaslı bir müslüman şeytanın sevmediği kişilerdir.onların yardımcısıda Allah’ır.Çünkü Allah kendi yoluna gidenleri yardımsız bırakmaz.Her zaman her yerde devamlı sevdiği kulunu destekler.ve ona yardımcı olur.Rab’bimizin sevgisini kazanmamız için onun yolundan gitmemiz gerekir.Allah c.c peygamberler göndermiş onların vasıtası ile bizlere Hak yolunu bildiriyor.ve Peygamberimizin sevgisini kazanıp Allah’a itaat etmemizi istiyor.
Biz Müslümanlar sonsuz ve şartsız olarak ancak Allah’ı severiz. Sonra Peygamberimizi (s.a.v) severiz. Ama, O’nu (s.a.v) -hâşâ- Allah gibi değil, Allah’ın kulu ve Resulü olarak severiz. O’ndaki bütün kemalâtın kendi zâtından değil, Allah’tan olduğuna iman ederiz. O’nun, Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellisine en geniş bir ayna olduğunu bilir ve bu itibarla kendisini canımızdan, malımızdan ve akrabalarımızdan kısaca her şeyimizden daha çok severiz.

Allah ve Resulü (sav)’nden sonra diğer peygamberleri, sonra dört halifeyi, sonra diğer sahabeleri severiz. Sonra da derecelerine göre, bütün evliyaları ve müminleri severiz... Sonuç olarak, sevgimizde İslâmîyet’in koyduğu ölçülere dikkat ederiz.

Allah’ı sevmenin nasıl olacağına gelince, bu hususta Kur’ân-ı Kerim şu ölçüyü koymuştur:

“De ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı affetmekle örtsün. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (1)

Yukarıdaki ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle buyurulmaktadır:

“Allah’a (c.c.) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seveceksiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. O’na benzemek ise, O’na ittiba etmek (tâbi olmak)tır. Ne vakit O’na ittiba etseniz Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz; tâ ki, Allah da sizleri sevsin.” (2)

Bu ayet-i kerime ve izahından anlaşıldığı gibi, Allah’ı sevmenin yöntemi, Peygamber Efendimize (s.a.v) uymaya çalışmaktır. Bir mümin, itikat, ahlâk ve ibadette Resulüllah’a benzemek ve O’nun getirdiği bütün hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah’ı sevmiş olur. Ashâb-ı kirâmın büyüklüğü, Resulüllah’a tâbi olmakta en ileri seviyede olmalarındadır. Bu vadide, Hz. Ali (r.a) ve Âl-i Beyt’in de çok özel bir yeri vardır. Öyleyse onları seven her mümin de, onlar gibi Peygamberimize (s.a.v) tâbi olmakla sorumludur. Sonuç olarak, Peygamberimiz (s.a.v) Allah’ın sevdiği, razı olduğu insan modelidir. Bir mümin O Rehber-i Ekmel’e benzediği ölçüde Allah’ı sevmiş ve O’nun muhabbetini kazanmış olur.

Peygamberimize (s.a.v) benzemek ise, fiilleriyle, sözleri ve emirleriyle, davranışlarıyla O’nun bütün Sünnet-i Seniyye’sine tâbi olmakla mümkün olur.

Buna göre, Sünnet-i Seniyye’ye tam uymak isteyen bir mümin, Resulüllah Efendimiz (s.a.v) gibi -farz, vacip, sünnet- bütün namazlarını kılacak, orucunu tutacak, zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek, Kur’an’ı okuyacak, O’nun sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek. O’nun ahlâkına mümkün olduğu kadar uymaya çalışacaktır.

Mesela bir meclise varıldığında orada Allah’ın sohbeti ediliyorsa oraya melekler gelirler ve orada bulunanlara dua ederlermiş.Sohbet bitene kadar orada kalıp dua ve niyazda bulunurlarmış.şayet o mecliste şeytanın sohbeti var ise o meclise gelmeleri ve gitmeleri bir olurmuş..Sadece lanet okuyup kaçarlarmış.Çünkü melekler Allahı anan insanları çok severler.Allah’ı anmayan (şeytanı anan )kulları sevmezlermiş.Onun için Rabbim bütün kullarına hidayet eylesin İnsanlara faydalı çalışmaların hazırlanıp ,insanları doğru yola erişmelerine vesile olan kullarından eylesin.. 
Selam ve saygılarımla.
M.Ali Ünsal
15.08.2013
( Hakkın Yolu başlıklı yazı M.Ali Ünsal tarafından 15.08.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu