Bizim zamanımızda
yani
çocukluğumuzda
soframıza bir tabak
bir kaşık fazladan konulurdu.
bu yüzden
aşımız
işimiz
paramız
her şeyimiz
hep bereketli olurdu.
kapımız misafire hep açık olur.
melekler hanemize uğrar
soframıza otururdu.
evimizin tam ortasında
kocaman bir odun sobasının etrafında
akşam olunca,
bütün bir aile toplanır
birbirimizin gözlerinin içine bakardık.
yan yana
omuz omuza,
sımsıcak sohbetler yapardık.
anlayana...
ne bilgisayar
ne internet
ne otomobil
ne de,
bu günkü imkânlarımız vardı.
ama
her birimiz
yarınlara umut dolu bakardı...
birbirimizi özlerdik
yanyanayken bile.
yevmiye,
ücret ne bilmezdik
yapıverirdik işlerimizi imece ile...
Tadı bir başkaydı o günlerin,
hele sabah ezanlarının.
yediğimiz lokmanın
içtiğimiz her damla suyun
hatta
radyodaki türkülerin bile.
şimdilerde
tanımaz oldu kimse kimseyi
kaldırdı bakkallar bile veresiyeyi...
yaz aylarında
harman zamanı
dolunayda,
yıldızları sayardık.
dilekler tutardık,
onlara kendimizce isimler koyardık.
o senin bu benim.
Biz çok şanslı çocuklardık
eminim...
Biz;
kimseden yana değildik
ve
kimseye de eğilmedik.
hep onurlu
ve gururluyduk.
dimdik.
peki,
ya şimdik?
toprakla iç içeydik
mısır
buğday
arpa yulaf
nohut ekerdik.
hiç boş bırakmazdık.
sevdi mi bir kere.
adam gibi severdik...
başımız ağrısa komşuya koşar,
hüznümüzü
sevincimizi,
bir tas çorbamızı
her şeyden önemlisi
sevgimizi paylaşılırdık.
Allahına kadar insanlık vardı.
insandık...
belki
ayağımıza giydiğimiz lâstiğimiz yırtık
belki teklemeydi.
elimiz çamur,
elbisemiz
yırtık
belki kırk yamalı eskiydi.
ama
yüreklerimiz temizdi
tertemizdi
yüzümüz hep gülerdi...
sonra;
bugün sahip olduklarımız girdi
batıdan hayatımıza
kanaat edemez olduk
azdan ziyade
fazlalıklarımıza...
bir tortu gibi yapıştı bu virüs ruhlarımıza
rüyalarımız kâbus dolu
bir hayal
bir yalan şimdi o günlerdeki her şey.
ne komşu komşuyu tanıyor
ne de baba oğulu...
haydi,
hemen şimdi
siz de,
bir tabak
bir kaşık daha fazladan koyun sofranıza.
yer açın meleklere.
bir de, kapılarınızı
insanlığa.
tükenen insanlığımıza...
15:52 16.08.2013