“Du’dağın ne kadar yüksek. Öpülecek çiçekler
yetişmiş. Rujlarının sakladığı yeşilliklerle kaplı. Nefessiz bıraktığın
tepelerin var. Zirvene geldim. -Çektim ciğerlerime kadar hevesinin rüzgarını.
Meltemlerin esip gürledi. Yaşanmanın ak duvağına yazıldı yazgımız. Yürüdüm
durdum Du’dağında. -Senin olmak istediğin yamaçların yeri gibi kalakaldım.
Yeşil umutlarımı sende topladım. Yağmuru çok Du’dağının. Öptükçe artan
istemlerin buhurları var. -Sislerin içinde, hislerin sol yanında. Özeldi
Du’dağın. Hiç dokunulmayacak uç’urumlarımların vardı. -Uçarılarım dağcı,
tırmandılar en istendik yere. Meşru ve hoşluk yan yana geldi. -Sevilerimle
dağıldım Du’dağında. Duçardım sana karşı.
Du’dağında
sabahladım gün’eşim olarak
doğmanı bekledim.Seher yelleri
esince, tırmandı bütün duygularım.Meğer ezelden d’ağcıymışım Du’ d’ağına.Muazzam muammalar başlıyor.İçsel manzaranın tümü
kırmızıya bürünmüş Du’dağında.
İçim sızlıyor ,bir öpücük yeli
değince. Zirvende kalmış son d’ağcı
olarak
ört istemlerini b’ağrıma.İçimin ağırlığı bütün dağları geçti. Artık içten içten çağır.
Benlik kendi yolcuğunda Simurg
gibi. Kaf, Af, avf dağlarını aşıp Du’dağına geldim.
-Simurg
benimde artık. Orada seni
bulmaya geldim, bir öpücük
savaşçısı değilim
aslında.Orada Simurg’un benlik
havası vardı.Orada nefsimin
zirvesi vardı.Orada Külli iradenin muthiş eseri karşısında cüzi
irademin eriyişi vardı.Orada ezelden
gelen genetik tavırlarımın
resmi vardı.Orada kaderim yağmıştı.Kederlere salma, ört üstümü sıcak
bu’senelerinle.
Bir ruh
batımıdır , bir tutku
savıdır, bir utku kavıdır, bir benlik arınmasıdır orada
bulunuşum.Mistik algılara açık aitlikler sayrıdır.
Letrizm kokusu var sözlerimde.Tevriyeli düşlerime alınmış gelecek gülüsün.
-Du’dağının
yeşilliğini tümlüyor yeşil
gözlerin.Benimse düşlerim,düşüncelerim,
algılarım yemyeşil.Tümleniyor bir
öpücük tınısına.Bir kerenin
ömründe sayısızlığımız eşitleniyor.
-Aşk, binlerden
bir’e indirgemenin sayısal zaferindeyiz.Aşk, bir kereye bir olmak değil midir? Bütünlerden, bütün
sayılardan, güzellerden, arınıp senle
bir olmaktı.Bu yüzden
Du’dağına
tırmandım.Zirvesinde bir kere
öptüm, bir ömrü öper gibi.Annesini
özleyip kapıda onun gelişini
hisseden ve yeni yürüyen bir çocuk
gibi düşe kalka koşarak Du’dağına
gelen yaralı bir aslan gibiyim.
-Sıradağlar
gibi sar beni.
Yemyeşil gözlerinden sözlerimin ormanlarını yakacak
sözler söyle.Bırak, ben
yanayım.Benim yanışımdan manalar, şiirler,
sözler kül olup okuyuculara gül olur.
-Düşlerin de saçların gibi uzun. Uzaklarıma
kadar değiyor.Beni bamb’aşka
düşüncelere götürüyorlar.Kaçak
umutlardan kurtar beni.Esintilerin
esirgeme Du’dağında. Seni sevmeye yemin etmiş, yeminli mütercim gibiyim. Tarifi zor
sözleri tercümesindeyim.
-Anlatılmaz, çevrilmez demlerin sözleri dolaşıyor tilki düşlerimde.
Du’dağında
istiyorum seni demek.Zevk tüccarlığı
yapıp arada du’dağlarına
gelenlerden değil.Benim gelişim ömrüne
muhkem.Benim esişim eş’değerliğine özdeş.Benim
kalışım, sevdamıza künye. Soy’adlarımızı. Nasılsa
aynı evin tavanına
bakacak yarınlar bizim için.
-Soy’adımı
al ömrünün k’oynuna.Ben kadar
benlik yansın .
-Damlalar
senli ünlemler
kokuyor.Sensizliğin
damlaları yağıyor Du’dağımda.
Islasıl bir vakiyim. Kurgulanmış
yarınların yar bağrındayım. Dedim
ya içimdekilerin ağırlığı ben’den
ağır.
Bu’sene geldim
.
Harflerimin çığlığı
değiyor yalnız sana yazdığım
alfabemde .Heceleniyor,
geceleniyor Du’dağında ömür boyu sürecek şarkımız.
-Artık
gelme vakti, artık soy’adımı ,kapat
ömrünle .Artık, bu’sene sıcak
v’akitler devriyiz bilesin cançiçeğim.