Anne!
İnsanlar içindeki yalnızlık tak etti canıma,
Çizgimin hakkını verdiğim için ya beni anlamıyorlar,
Ya da anlamak istemiyorlar,
Buz misali suları kana kana içtiğim halde,
Yufka gönlümün harareti dinmiyor bir türlü.
İnsan bu kadar mı zalim ve gaddar olur,
İnsan bu kadar mı canavarlaşır,
İnsan bu kadar mı başrollerde oynayan bir artist gibi,
Rollünü mükemmel yapar.
Anne!
Ben yoruldum takatim kesildi,
Yaşama hevesim bile kalmadı,
Varlıklar denizinde yüzüyor olmama rağmen mutluluk benden çok uzakta
İki yakam bir araya gelmiyor,
Oysa herkes de beni çok mutlu sanıyor.
Ama benim derunumda alevleri göklere yükselen
Volkanlarım var.
Arşınlamadığım yol kalmadı.
Aşk ve şevkle baş koyduğum yolların hepsi,
Birbirinden çıkmaz ve karanlık.
Gönül ışıklarım bile aydınlatmıyor artık.
Anne!
Ya ben bu dünyaya göre değilim,
Ya da bu dünya bana göre değil.
Canlı mahlûkatın en şereflisi olan insan bu kadar mı şerefsiz olur?
Rol yapan yapana, dün sağcı olan,
Menfeati için mangalda kül bırakmayan, solcu olmuş.
Dün solcu olan ise, bugün vatanı milleti benden fazla savunan olmuş.
Şaşırıp kaldım, kendimden şüphe etmeye başladım.
Yalan konuşmak asla bana göre değil,
Doğruları konuşup, konuştuklarımı yaşamak için tek kalıyorum çoğu zaman.
Oysa yalnızlık Allaha mahsus değil mi?
Anne!
Her canlının birgün mutlaka öleceğini,
İşin kolayına kaçmadan, her şeyin bir bir sorulacağını,
Niçin gerektiği gibi düşünmüyorlar.
Çocuklarına helal lokma yedirmek için,
Deli dana gibi çırpınan baba, yorgun argın eve geldiğinde,
Canım dediği hanım, niçin hayat arkadaşına saygılı davranmıyor.
Her şey karman çorman olmuş.
Küçük sıkıntılar bile mutlu yuvalara baykuşları tünetir olmuş.
Bunları yakınen görüp bildiğim için,
Haddinden fazla üzülüyorum.
Anne!
Vurdumduymaz olamıyorum,
Bana ne cehenneme kadar yeri var diyemiyorum,
Altta kalanın canı çıksın, demek mizacıma çok ters geliyor.
İnsanlar nimetler içinde gark olmuş, ama
Gerektiği gibi şükretmiyorlar,
Habire birbirlerinin gıyabında konuşup,
Birbirlerine en derin kuyuları kazıyorlar.
Ziyadeleştikçe maddi durumları, azdıkça azıyorlar.
Anne!
Herşey çok yavan ve o kadar da asap bozucu,
Asrın hastalığı stres artıkça artıyor.
Biz çocukken, sekiz kardeş bir odada kalıyorduk,
Kahvealtında peynir varken zeytin yoktu
Zeytin varken peynir yoktu, ama
Öylesine mutluyduk ki, mutluluktan yanaklarımız al aldı.
Şimdi herkesin odası ayrı olduğu halde,
Sabah kahvealtısında zeytinin birkaç türlüsü,
Peynir bal, reçel, sadeyağ, çıkolata, sucuklu yumurta,
Olmasına rağmen insanlar niye mutlu değil?
Bir sebebi olmalı değil mi?
İnsanlar niçin rahmani duygu ve düşüncelerle,
Birbirlerine muhabbet beslemiyorlar?
Şeytanın ekmeğine yağ üstüne yağ sürüyorlar.
Anne!
Sanki dibsiz kuyulardayım,
Sanki en zifiri çıkmazlardayım,
Sanki ben bende değilim,
Sanki yediğim içtiğim bana lezzet vermiyor,
Kuş tüyü döşeklerde bile uzansam sanki diken üstündeyim.
Ne olur beni yanlış anlama!
Ben şekva etmiyorum
Ben sadece ve sadece çok üzülüyorum.
Bunları hak etmediğimi düşünüyor,
Acaba biz nerelerde hata yaptık sorusunu,
Bozuk plak misali habire kendi kendime sorup duruyorum.
Ama ne hikmetse gereken cevabı bir türlü bulamıyorum.
Anne!
Eskiden ince uzun sokaklara seherlerde su serpilirdi,
Herkes kapısının önünü süpürür ve sokaklar tertemiz olurdu.
Komşular birbirlerine birer tabak yemek gönderirdi,
Bunlar şimdi neden yapılmıyor,
Ne oldu bizlere…
Yazmak isteyip de yazamadığım daha çok arzuhalim var.
Bizim bu hal ve ahvalimiz yakışıyor mu bizlere?
Atalarımızın asil kemikleri şimdi sızlamıyor mu?
Özümüzden bu kadar uzaklaşmamızı yediremiyorum kendimize,
Bunları düşünmekten şirin uykulara hasretim.
Anne!
Uzun kış gecelerinde bizi uyutmak için,
Söylediğin birbirinden güzel ve o kadar da manidar ninnilerini,
Heyacanlı masallarını ne kadar özlemişim bir bilsen…
Şimdi 25O metre karelik daireler,
Rengerenk pahalı takım elbiseler, düzinelerle gömlekler,
Beni asla ve asla mutlu etmiyor,
Fakirlik çektiğimiz günlerdeki mutluluğu,
Şimdi fellik fellik mum ışığında arıyorum.
Hep yalnızım
Ne beş çocuğumun annesi, ne de çocuklarım beni anlamıyorlar,
Bu yüzden yalnızlığım her geçen gün daha da katmerleşiyor.
Anne!
Ben toprak damlı, müstakil, bahçeli evime öylesine özlem duyuyorum ki…
İnsanların çoğu eskiyi mum ışığında arıyor,
Ama bunu itiraf etmeleri hesaplarına gelmiyor,
Bunun da nedenini bilemiyorum ve anlayamıyorum.
Anlayamadığım, bilemediğim çok şeylerim var.
Sanıyorum bunlar benimle birlikte mezara girecek,
Neyse yaşarken kıymetini bilemediğim çok değerli anneciğim
Azrail as emanetini alırsa orada dertleşmeye devam ederim.
Ve kafamdaki soru işaretlerini belki orada giderirsin.
Yüce Allah sana rahmet ve mağfiret etsin Amin…