ATATÜRK IŞIĞI
Adını andıkça bir ışık kaplıyor içimi. Işıklanıyorum. Benliklerinde Atatürk ışığını taşıyan öğretmen ve öğrencileri gördükçe artıyor mutluluğum, çoğalıyor heyecanım, coşkum. Atatürk’ün, Oğuz Kazım Atok’un dizeleriyle, bize şöyle dediğini duyar gibi oluyorum:
“Beni öldü sanmayın/ Nerde hamleniz varsa/ bıraktığım yerden ötelere.
Nerde üstünse başarınız/ Milletimin yüzünü güldüren/ Bilin ki orda ben varım.
Sizleri toprağımdan/ Sizler kadar duyarım.”
Bu sözler çağdaş uygarlık düzeyine çıkma çabalarıma hız veriyor. Hurafelere, batıl inançlara değil, en hakiki mürşit olan bilime, milletin hayat damarlarından biri olan sanata yöneliyorum bir kere daha. Bilginlere, sanatçılara saygım, sevgim çoğalıyor. “Durur elle, ayaklar, durur kollar ama durmaz aydın kişilerin duygusu, düşüncesi, eylemi, işler saat gibi düzenle” diyorum. O’nun sesiyle dolup taşıyorum, engelleri aşıyorum:
“Ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.”
Burada sözü edilen medeniyet, Mehmet Akif Ersoy’un deyimiyle, “tek dişi kalmış canavar” olan sahte, sömürgeci medeniyet değildir. Bilgidir, kültürdür, tekniktir, planlı, sistemli çalışmak, hoşgörülü, özverili olmaktır. Uygar kişi herkese eşit davranır; ırk, din, dil ayrımı gütmez, kabalığa pirim vermez, efendidir. “Yurtta sulh, cihanda sulh” der, en az kendi kadar sever insanları. Gözlerini açıp gerekeni yapar, kapısını geriliğe, karanlığa kapar.
O büyük lidere layık olabilmek için ilkelerine dört elle sarılmalı, eğitim ve ekonomide hamle yapmalıdır. Eğitimde öz kaynaklarımıza sahip çıkmak, yabancı kültürlere özenmemek gerekir. Eğitim görmüş kişi nerede iyi, güzel, doğru varsa alır, onlardan yararlanır. Taklitçi değildir. Yeniliklere uyar ama modadır diye batıdan gelen her akıma kapılmaz. Topraklarımızı iyi işlemeli, toprak aşınmasını önlemeli, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı yabancılara peşkeş çekmemeliyiz. Gıda ve tekstil endüstrisinden ağır sanayiye yönelmeli ama çarpık sanayileşmeden, çarpık kentleşmeden kaçınmalıyız. Fabrikalar verimli arazilere kurulmamalı, çevreyi kirletmemelidir. Ormanlarımızı koruyup doğayı doğallıktan çıkarmamalıyız. Bahçeli evleri bozup yerlerine doğayı mahveden apartmanlar yapmak cinayettir. Uygarlık her yeri gökdelenlerle doldurmak, çiçekleri soldurmak değildir!
Ulaşım da çok önemlidir. Yeterli bir ulaşım olmadıktan sonra ekonomi, eğitim, turizm ilerlemez. Ürünlerimizi değerlendirmek, doğal güzelliklerimizi, tarihi, turistik yerlerimizi turistlere göstermek için yurt çapında bir ulaşım, iletişim ağı kurmalıyız. Milletin efendisi olan köylünün emeğinin boşa gitmemesi, ticaretin gelişmesi ulaşıma bağlıdır. Ulaşım tek yönlü olmamalıdır. Bugün daha çok kara taşımacılığına önem vermekteyiz. Oysa Atatürk zamanında yurdu dört baştan demir ağlarla örmekle övünüyor, demiryolu yapımına hız veriyorduk. Tekrar o eski günlere dönmeli, demiryollarımızı yenileştirip geliştirmeli, deniz ve hava yollarından yararlanmalı, toplu taşımacılığa, metroya yönelmeliyiz.
Çağdaş uygarlık yolundaki genç bilimden başka sanatla da ilgilenir. Kitap, dergi, gazete okur, resim ve fotoğraf sergilerine, sinemaya, tiyatroya gider, kendini yetiştirmek, kültürünü geliştirmek için çaba gösterir. Folklora, halk sanatlarına önem verir...
Atatürk bu yurdu gençlere emanet etmiş; bilinçli, dinamik, enerjik gençler yetiştirilmesi için eğitime gereken ilginin gösterilmesini işaret etmiştir. Gençler, O’nun “Türk, övün, çalış, güven” özdeyişini özümsemeli; şanlı geçmişine, atalarının başarılarına bakıp övünmeli, onlardan ders almalı, “Su akar, Türk bakar”, “Biz adam olmayız” gibi yıkıcı, aşağılayıcı sözlere kulak tıkamalıdırlar. Bir de kendimizi Avrupa’dan aşağı görüp aşağılık duygusuna kapılmamalıyız. İşte bu övüncün verdiği moralle, güçle çalışmalı, çalışmanın sonunda da geleceğe güvenle bakmalıdır. Yani övünmek boş bir övünme değildir, bize güç verecek bir övünmedir. Güven de çalışmanın, iş başarmanın güvenidir.
Atamıza göre genç yaşça değil, başça genç olan kişidir. Genç düşünceler genç kafalarda oluşur. Yaşı ne olursa olsun, uyuşuk, tembel, pasif kişiler, kahve köşelerinde, oyun masalarında vakit öldüren, gençliğini öldüren kişiler asla genç sayılamazlar. Eğlence ve zevk peşinde koşan, her şeye boş veren, toplumsal olaylarla ilgilenmeyen kişiler de fizik olarak genç olsalar bile gerçek değil sözde gençlerdendirler.
Atatürk, daha iyiye, daha güzele ulaşmak için güç simgesidir.
O yüce kaynaktan aldığımız hızla kendimizi vatanın gelişmesine, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasına adayalım, bu ışıklı yolda yürümekten asla yılmayalım.
Halim Yağcıoğlu bakın bize hangi hedefleri çizmiş:
“Gidebiliyor musun köylere okul yapmak için
Su akıtabiliyor musun bozkırda masal çeşmelerden,
Işık olabiliyor musun ha? İlaç, doktor, öğretmen...
Bak, Anadolu seni bekliyor, koş!
Atatürk’ü sevmek bu, gerisi yaldızlı yalan, boş!...”
Hadi genç, durma öyle kenarda köşede, vatan sevgisiyle rüzgâr ol coş!
Ol uygarlı âşığı. Sönmesin yurdumuzun üstündeki Atatürk ışığı.
ERHAN TIĞLI
*************