Seni Almaya Geleceğim Oğul
Gözleriyle
aradı gelmesini istediği ailesini, Uzakları süzen gözleri
gelecek olan annesini tekrar umut etti. İnanmak istemedi,
uzaklaşmayı çocukluğundan beri kabul etmeyen Ahmet,
umudunu sonrasına erteledi. Bir hüznü tekrar bedeninde yaşamaya
başladı.
Umudu
bir kez daha yok olmuş şekilde, ellerini gözlerine götürdü ve gözlerinden süzülen yaşları sildi, içeri girmeden, dönüp
son bir kez daha baktı ve içeri girip üzerine kapılar
kapandı. Yıllar önce kapanan o kapının sesini tekrar bütün
ruhunda hissetti.
Uzaklara,
derinlere, hep bir gün gelecekmiş gibi bakışı
ondandır Ahmet'in. Yılların yükü, yüzüne vurduğu
kaderinin çizgileri, bir ömrü özetler gibi yüzünde
simgedir. İncir ağacının gölgesinde umut dolu bekleyişinin
gerçekleşmediği an, kapının ardında gelen misafirlere sevecen
ama bir o kadar da "Gelir mi bir gün annem acaba?"
diyen umut dolu bakışı, yaşamındaki, geleceği umudunun,
giderek artan sabırsızlığının kırıldığı anlardı.
Belki
…
Her
geçen gün giden umudu,
Yaşamını
geçirdiği bu dört duvar arasında, gelecekmiş gibi beklemesinin
sebebiydi.
Çığlıkların
kesildiği anda, "seni almaya geleceğim" demişti annesi.
Hafiften yatağın yukarısına, kendini çekerek, annesinin
söylediğini düşündü.
34 yıl önce, dokuma işleri ile
uğraşıp, evin geçimini sağlamaya yardımcı olan Nahit, nihayet
dört gözle beklediği oğlu Ahmet, acı dolu hayatına merhaba
diyer...
Hayata yeni gözlerini açan bebek Ahmet ve ailesi o günün
kararmasıyla, yaşamlarının ilk anlarına başladılar. Evin yükü
biraz daha artmıştı. Ama herkesin kısmeti vardı bu dünyada.
Annesi düşündü, "Nasıl olsa Nahit çalışıyor, bende
evde oturup bebeğimi büyütürüm" dedi içinden. Oğlan
olması da ayrı bir mutluluktu. Ayrı bir sevinç biraz da gururla,
o geceyi geçirdiler...
Günler
günleri kovaladı, anılar anıları getirdi. Yaşanmışlıklar
arttı. Yıllar geçmeye başladı, Sevecen yüzüyle Ahmet, hep
ailenin ilgi odağı oldu.
Beser evin işlerini yaparken
avlunun sıcaklığından kaçıp kenara geldi. İki yaşına gelen
Ahmet'ciğini uyutmuştu. Yanağını öperek işlerini halledebilmek, biraz daha çalışabilmek için kuyunun
kenarına Ahmet’i usulca bıraktı. Üzerini ince bir şekilde
örttü.
İçeri girdikten dakikalar sonra, şiddetli bir
bebek sesi ve ağlaması duydu. Avludan çığlık sesleri
yükseliyordu. Duyulmadık bir korku ve inanılmaz iç geçiren bir
ses etrafı sarmıştı. Koşarak yanına yaklaştığında avludaki
horozun uyuyan çocuğun yaklaşıp hışımla onu gagaladığını
ve burnunu, yüzünü kan revan içinde bıraktığını gördü.
Küçücük bedeni irkilmiş, ruhu geri dönüşümü olmayan
yaralar almıştı. İrkildi. Ağlamaktan soluksuz kalan evladını
aldı. İç geçire geçire ağlayan Ahmet'i sakinleştirmeye
çalıştı. Yarasını sildi.
Derin yara sadece yüzünde
değil ruhunda, bilincinde de kapanmaz izler bırakır Ahmet’in.
Ahmet, o günden sonra daha bir çekingen, daha bir ürkek olmaya
başlar ve öyle de yaşar.
Yaşamında iz bırakarak
giden kaderinin, ilk yaraları artık başlamıştır. Hayat Ahmet
ile beraber ailesinin evinde, yaşamın varlıklarından biraz yoksun
devam eder, gider. Büyür…
Akranlarına
göre yaşamdan ve gelişimden biraz daha geridir. Daha korkak daha
zor öğrenen ve öğretilenleri daha zor yapan ,algılaması daha
yavaş bir yapısı oluşur. Ama işlerinde kimseye zarar vermeyen,
en seveceni de odur. Ahmet, dört yaşlarına gelince, anormal
davranışları zihninde oluşan hasarı belli eder. Yıllardır
yetimhane de yaşamış olmasına rağmen, hiç bir zaman bulunduğu
yeri benimsemedi. Ama nedendir bilinmez, Ahmet o talihsiz olaydan
sonra hep yaşamdan geridir. Vücudu gelişir ama aklı, ruhu...
Gittikçe
hastalığı ağırlaşan Nahit, eve para götürme derdine,
yorgunluğuna rağmen en ucuz işi kabul eder. Biraz soluklanır.
Hava sıcaktır. Kalkar trenin yanına gider. Trenden ilk yükünü
sırtına alır ve büyük duvarın dibine bırakır. Hafif göğsü
ağrımaya başlar, nefesi tıkanır gibi olur. Mertliğe yenilip
yükü de bırakamaz. İkinci yükü de sırtına alır duvara doğru
yönelir. Ağrı şiddetlenir, ayaklarını atamaz hale gelir, yol
büyür, uzar, yük ağırlaşır. Zorlukla yürümeye devam eder.
Duvara yaklaştığında eğilip yükü sırtından atar ve oracığa
yığılıp kalır. Arkadaşları yetişir. Ama Nahit bu dünyadan
göçmüştür. Eve kara haber gelir. Kader tekrar işlemeye,
yaralara yara katmaya başlamıştır. Matem, üzüntü, gelecek
kaygısı, baba yokluğu evi sarar. Hüzün varken, hiçbir şeyin
farkında olamayan, bilmeyen tek Ahmet’dir. Kader Ahmet’e bir
çizgi daha eklemiştir. Dört buçuk yaşlarındaki Ahmet babasının
anlamsız gidişinin zamanla ne olduğunu öğrenecektir. Beser
kocasının bu dünyadan göçmesinin yükünü tek başına çekemez
hale gelir. Düşünür çözüm yolu arar. Çocuklar çalışacak,
eve katkı olacak durumda değildir. Bir de dul kalmanın, dul
yaşamanın zorlukları onu çok rahatsız etmeye başlar.
Zaman
içinde Ahmet’de sorunlar daha da belirmeye başlar. Zor öğrenen,
zor anlayan yapısı, özel bakım ve ilgi gerektirir. Akranlarına
göre her konuda geridedir. Bu son zamanda da hep fazla emek
Ahmet'dir. Beser geceyi zor geçirir. Kafasına, "en iyisimi
Ahmet'i yetimhaneye vermek düşüncesi" iyice yerleşmiştir.
Diğer iki kızını da alarak baba ocağına dönmek
istemektedir.
Kararını verir baba ocağı Lübnan'a gidecektir. Asıl zor olan Ahmet’dir. Ne şartlar elverişlidir, ne
de gücü vardı olacaklara. Ne yapacaktı Ahmet'i? Aklını kemiren
tek düşünce budur. Oralara götüremez, bakamaz ve büyütemezdi.
Karanlık gece, kendi düşünceleriyle daha da karanlık ve
karamsar hale gelir. Kararını verir.
Ahmet'i yetimhaneye bırakacak orada yaşamını sürmesini
sağlayacaktır. Bu, bir ananın diğer çocukların geleceği için;
kendisi, yaşam mücadelesi, yüreği, mantığı için alınacak en
zor ve en son karardır…
Baba ocağına taşınma vakti
gelmişti. Her şey hazırlanmış, yolculuk için an bekleniyordu.
Ama hayatın en zor anı, aile için yetimhaneye yönelmekti.
Yetimhane gelirler. Artık Ahmet'i bırakıp ondan ayrı, bilinmez
bir kadere onsuz gideceklerdi.… yetimhanenin koca kapısı açıldı.
Aileyi karşıladılar. Beser, Ahmet’in elinden sıkıca tutmuş,
avlunun ortasına geldiler.
Behice
ve Pervin annelerinin yanında gözleri dolu, hayatlarının en zor
anlarını yaşıyorlardı. Beser çocuğunun sıkıca elini tuttuğu,
gözyaşlarını içine akıttığı, dudaklarının titremesini
engellemek için dişlerini ısırdığı, haykırışlarını,
kadere serzenişini, sessiz çığlıklarını, yüreğine
bastırdığı, hiç yaşamak istemediği, bir ana yüreğinin
koptuğu anları tüm bedeniyle yaşamaktaydı.
Behice
ve Pervin orada kalacağını bilmenin zorluğunda, yürek
parçalanmışlığı içinde oradaydılar. Sevecen gülüşüyle ve
her şeyden habersiz olan Ahmet'e, Beser hiç o güne kadar
sarılmadığı kadar öpüp sarıldı. Onlarca defa yanağını
öptü. İki elini yanaklarına getirdi. Süzdü. Tekrar tekrar
baktı. Bir ayrılığı, Ahmet'e hissettirmemek için
gözlerindeki yaşlara zor hakim oldu.
Pervin, Behice
ile beraber kardeşlerine sarıldılar. Ona baktılar. Onlarca defa
öptüler. Elleri hep Ahmet'in ellerinde, onu bırakmanın,
kaybetmenin üzüntüsündeydi. Hayatlarında tatmadıkları, kabul
edemeyecekleri, ama yaşamın onları zorladığı, kötü bir oyunun
hamlelerini yapıyor, asla kabul edemeyecekleri bir kararı
uyguluyorlardı. Anılar hepsinde canlandı, yaşam özet gibi
geçiverdi gözlerinin önlerinden. Hiç kötülüğü olmayan
Ahmet'in suçu neydi? Ahmet'in sıcak kalbi, acımasız hayatın
seyrinde ayrılmayı hiç kabullenemediler.
Beser
tekrar çömeldi. Ahmet'e sarıldı. Çocuklarını yanına
topladı.Beraber sarıldılar. Pervin bir adım daha öne atıp
Ahmet'in omzuna elini koyarak, "Biz geleceğiz " dedi,
gözyaşlarına hakim olamayarak… Tekrar, tekrar "Biz
geleceğiz" diyerek sarılıp ağladı. Ahmet bir ayrılığı
anlamanın üzüntüsünde, kaderine mahkumiyetin bilinçsizliğinde
sarıldı. "Çabuk gelin ama", dedi. "Yalnız
bırakmayın!". "Gelin bekleyeceğim!", diyerek
sarıldı.
Beser kızlarını aldı. Yetimhanenin avlusundan,
tekrar tekrar arkasına bakarak kapıya doğru gitti. Kapıya
geldiklerinde Ahmet koşarak onların yanına geldi. Yarı aralık
kapıda, son defa bakıştılar. Gidişlerini, uzaklaşmalarını
ağlayarak izledi. Pervin döndü bağırarak; " seni almaya
geleceğiz!", diye tekrar söyledi. "Geleceğiz,
yemin olsun!" diyerek söz verdi. Dönüp dönüp el salladılar.
Yetimhanenin müdiresi elleri Ahmet'in omzunda, kapıya ellerini
dayayıp yarı aralıktan, tutunduğu ve ömür boyu dokunup,
teninin, yaşamının bir parçası olacak, umutlarını koyacağı o
büyük kapıdan gidenlerin ardından, yüreği parçalanıp bir anda
kaldığı yalnızlığı ile baka kaldı. "Geleceğiz"`
sözü kulağında o andan itibaren çınlar oldu. Yetimhanenin
kapısı kapandı.
Kapanan kapı adeta, yaşamın ikiye
böldüğü aileye, iki ayrı kaderi başlattı. Beser hıçkırarak,
çocuklar durmaksızın ağlayarak, uzaklaştılar... Her an
uzaklaşmaları arttı. Yürek beraber, mesafeler ve aile ayrı
haldeydi artık.. Kapanan kapının sesi ardında, yaşamını
geçireceği Yetimhanenin bahçesine geldi. yetimhane ve çalışanlar onu yüreklerine bastılar. Sahiplendiler. Günler
günleri, yıllar yılları kovaladı. Verilen her işi yaptı. Ne
karşı çıktı, ne de insanları üzdü. Yalnızlığı, anasından
uzaklaşması, kardeşsizliği, babasının yıllar önce dünyadan
göçmesinin üzüntülerini hep kalbinde yaşadı. Beklediği
sevgiyi yaşamı boyunca hep tebessümüyle sevecenliğiyle verdi.
Kapıya gelene hep, ilk, o koştu. Yüreğinde , kulağında hep "Biz
geleceğiz!" sesinin kalbine bıraktığı bitmeyen umuduyla
bekledi. Her gelen ziyaretçilere "Gelecekler"
heyecanıyla baktı. "Belki bu sefer" umuduyla bakındı…
Hep "Sonrasında" diye geçip yerine oturdu. Gelen
misafirlere hep ailesi yerine koyup onlara vereceği sevecenliği ile
gülümsedi.Karşıladı onları.
Zaman geçti. Bedeni
büyüdü ama ruhu hep aynı kaldı. Çocukluk, ruhundan hiç
ayrılmadı. Çocuk ruhu büyüyen bedeninde kaldı. Hep saf ruhu,
temiz kişiliği, bu dünyada olması gereken örnek insan yapısını
sergiler gibiydi.
Ahmet, yaşının dolmasına rağmen yurttan gönderilmedi. Çıkmış olsaydı ne yaptıracaktık, annesini ve kardeşlerini bulması imkansızdı. Yol yordam bilmezdi, yetimhaneden başka bir yeri bilmezdi. Şuan Ahmet, yetimhanede kalmak için getir götür işlerini yapmakta. Tek amacı bir gün ailesinin gelmesi...