Dile Gelirse Şehrim
Yüzyıllar önce düzene geçmeyi düşündü atalarınız. Mezopotamya'nın kutsal nehirleri olan Dicle ve Fırat'ın bereketlediği topraklar gibi, nesilden nesile bereketlenerek akmayı, çoğalarak var olmayı düşündüler.
Ancak korkuları vardı atalarınızın, sizin de olduğu gibi. Korunmak ve hayatta kala bilmek için bir bedene ihtiyaç duydular.
Kimileri bana “sur” kimileri ise “ kale” dedi. Oysa beden'im ben;
sırtını Dicle Fırata dayamış, kollarını halkı için kenetlemiş, yüzyıllara direnmiş bir bedenim ben.
Sayısız zorluklara ve yasaklara göğüs geldim
Ne büyük acıların tanığı olduğumu, ne diyetler ödediğimi ben bile hatırlamaz oldum. Yaşlı, yılgın bir bedenim.
Ben ki, ölüme yürüyenlere mezar, ölümden kaçanlara vatan olmuş bir bedenim.
Gelinler geçerdi sokaklarımdan, bazen at sırtında, bazen paytonla, zılgıtlar eşliğinde.
Henüz taşı keşfetmemiş çocuklar bazen çelik çomak,
bazen de top atarlardı, daracık sokaklarımda, mutlulukla.
Bazen yeni doğan bebelerin ilk çığlıkları yükselirdi ebelerinin ellerinde, bazen de ölüm ağıtlarının havar çığlıkları yükselirdi gökkubbeye...
Bazen yumuşak dokunuşların sıcaklığı hissedilirdi ıslak dudaklarının aralığında aşkın; bazen de karanlık sokakta, bir namlunun soğukluğunda hissettirirdi kendini ölüm.
Bazen nağmeler dökülürdü cümbüşün tellerinde, türküler dile gelirdi. Bazen de kanayan yaralarda iniltiye dönerdi sesler, karanlık bir zindanın sidik kokan ıslak toprağında.
Yaz gelince, damlarıma kurulan tahtların beyaz sitarelerinde bakire bir geline benzerdim. Beyaz, henüz kirlenmemişken...
Bir başağın tohumundan hayat bulmuş buğdayın altın sarısında, berekete dönerdim sonbaharda. Kurutulan patlıcanın kuzgunu morunda, biberin kızıllığında, uzun ve ince bir yola dönüşürdü bedenim.
Ninni olurdum bebelere, usul usul esen yelde.
Sesizliğe bürünürdü sokaklarım soğuk, ayaz kış gecelerinde. Bacalarda portakal kokulu dumana karışırdı bedenim. Karlar örterdi kapanmayan yaralarımın utancını.
Temizlenirdi bedenim karın beyazlığında.
Nisan yağmurları taçlandırırdı bedenimi, gökkuşağının tüm renklerinde. Hayat bulurdu bedenim, bereketli toprağımdan fışkıran tomurcukların taç yapraklarında. Bazen bir çiçek tarlasının renk çümbüşiyle, bazen de gül kokusunun sarhoşluğuyla...Her bahar yeniden doğardım.