Kafam karışık. Söyleyeyim baştan… Yıllarca yaşadığım
dünyanın bir problem olduğunu buldum sonunda. Tam sevinmeye ramak kalmışken
öğrendim ki bulduğum çözülmeye muhtaç bir sorunmuş. Ben dünyayı çözmeye
çalışırken asıl çözülmesi gerekeni bulmuşum meğer.
Problem içinde
problem. Sil baştan.
Hiç sevmezken soruya soruyla cevap vermeyi, sevmediğim şeyi kendim yaptım. Gel işin yoksa kendini çöz şimdi meğer problem bendeymiş. Oldu mu sana üç problem.
Aman; çöz çöz arkandan düğüm oluyor. Ya arkanda bağlayan biri var ipleri ya da düğümlü dünya bu. Düğümlü olmayan dünya mı bulacağız şimdi?
Bunca düğümleri çözüp de düğümsüz dünya bulana kadar, çöz çözebildiğini, olmadı sende düğüm atmaya başla. “Çivi çiviyi söker” deyip düğüme düğüm.
Düğümden elbiseler dik.
İşin yoksa elbiseye düğme. Kendine iş aramaya bayılırsın oldum olası. Hiç derdin bitmez şu derdi bitmeyen dünya da. Sitem ettiğin şeye bak. Hiç kimseye küsmedin sana küsenlere bile aynaya küstüğün kadar…
Şimdi düğümlü elbisenin içine girmesi de var. Taşıması da… Bir de yürümesi, elbisenin içindeyken… Düğümler de batar şimdi. Belli etme sakın. Onu yapma bunu yapma. Yapma dediklerimi yap. Yapma- yap.
Çenene vurmuş yine.
Git yat
En güzel çözümü bu. Sabah karar verirsin artık.
Yatarken de elbiseyi çıkart!