Seherin ilk ışıkları o kadar sessiz ve asude
bir şekilde inkişaf ediyor ki yeni bir güne başlamanın
sancısını, heyecanın sunduğu yelpazeyle sinelere doluyordu.
Bir muammanın Ummanlaştığı sır perdeleri
her bir ışığın umut aşılamasıyla bir bir berraklaşıyordu adeta.
Umutlarımız var olduğu sürece,
sürükleyen bir aşkın seyri âleminde, nasibin
her katresinde nedamet halimize nüfus ediyorsa
akide merhalemizde muhakkak bir yozlaşma vardır.
Bir sabinin teslimiyetinde ki berraklık,
ruhi dirliğimizde kalbin sahibine karşı her an var olmasıyla kaimdir.
Gönül bir cezbeye muttali olduğu vakit
neyi görür, kimi dinler, neleri arzular, nelerden vazgeçer…
Aşkın namütenahi esrarı karşısında,
nefsin perişanlığı yaşamasındaki gerçeklik gibi…
Suyun dalgalar halinde seyretmesi,
sahilin sessizliğinde bir umut aralaması, martıların
durmak bilmeyen nidası karşısında, kemaninin hicran şarkısı olacaktır.
Dallar üzerinde şakıyan kuşlar,
hazanın kokusunu alan yapraklar, ayın ışığında
canhıraş serencamlar, hissiyatın yelpazesinde nükseden
nazarlarla sanki daha da anlamlılar.
Akan gözyaşları ne çok şey anlatıyor
meğerse anlama özürlü olmayanlar için.
Hislerin tanınma sürecinde melal içinde
var olan İtminanlık o denli kuvvetlidir ki idrak edene!
Gelinen yaşın bıraktığı izlerde
gizlenen sırlar, ahir için elde kalan tek vesikalardır.
Ruhun vuzuha ermesini bekleyen bir güzellik,
bilinmesine rağmen bazen hoyratça, bazen bir titreşimle,
bazen alaca karanlıkta ve bazen de aşkın umutlarında kapımızı aniden aralar.
Kasların kuvveti ve kudreti nasıl bir
göstermelik ve işin gereği lüzumu hasletse,
kalbin yağlanması sağlık bakımından tehlikeliyse…
Vicdanın berraklığında ki isteklerde düşüncenin mefkûreye
dönüşmesiyle ancak mümkün olan bir değerdir.
Aşk kalbin, ölüm ruhun vazgeçilmezidir.
Zevkler bireyin kültüre göre
anlamlı kazanacağından, hevesler nedenli önemlidir.
Korkularımız ölüme bu kadar yakınken
neden gereğinden çok daha fazla önemli olan değerdir…
Karıncada, kanatlıda, sürünen güzelde,
sinede ki enen'le bir muhasebe her vakit yapılınca…
Kefen senin en yakınında ki aşka
selam gönderdiğin en nadide olan güzelliktedir…
Yaşarken ölmek ve öyle çürümek,
ön yargılarla mevcut bağnazlığı öncelemektir.
O vakitler sevgi o mekânı terk eder,
şekliyet melalleri ihata ederek nefsi önceler.
Sadece lisanı aşk avuntular içinde
fırsatçılığa ve tatminliğe doğru hızla seyreder.
Ruh aldığı yarayla, kalbin karalıyla,
destanlar yazsa da sadece kadehlerin içindir.
Aşk ölümle iç içe olan bir güzelliktir,
çünkü o en yüce olan Cenabı Hakkın emridir.
Bu güzelliği bilen bilir zira bilmek bir erdemdir.
Bilmediğini bildiği halde onu gizleyen bir hederdir.
Aşk insan içindir. Nisa güzelliğin en kadim değeridir.
Onu anlamayan insani değerlerden yoksun olan biçaredir.
Toprağın özünde buluna aşka yabancı olan,
yaprağın sunduğu senfoniyi asla anlayamaz.
Kuşu kafese hapsederek,
Hürriyetten ne anladığını ayanı beyan eder.
Hak olan bir dil, sevgiyle gül, güzellikte tefekkür,
İnsan için arz edilen teşekkür aslonan bir değerken
bundan sarfı nazar etmek insan için en büyük kötülüktür...
Mustafa CİLASUN