Onu, o esmer teniyle ilk gördüğümde vurulmuştum. Altıncı, yedinci, on ikinci, yirmi beşinci hislerim onun iyi bir şey olduğunu fısıldıyordu kulağıma. Daha üç dört yaşlarında ya var ya yoktum. Üzerinde parlak bir kağıt vardı ki sanırım ilk önce beni o parlak kağıdın çekiciliğinin etkilemiş olması lazım. Şifoniyerin üstünde görünce kalbim öyle heyecanlı atmaya başlamıştı ki mutlaka iyi bir mama olmalıydı. Son dört adım, üç adım, iki adım veeee evet işte avucumun içinde. Önce elbiselerini bir çıkartalım bakalım. Çok da yumuşakmış. Niye bir türlü çıkmıyor ki bu üstündeki kâğıt parçası. Hmmmm! Biraz zorlanacağım bu yaşımda o kağıdı çıkarmak için. Terler sırtımdan ve başka bir yerimden çıkıyor neredeyse. Annem görse kızar mı ki acaba? Hah açtım üstündeki parlak şeyi, annem görmeden bir de ağzıma atsam bu iş tamamdır. Oooof ooof ! Bu nasıl bir şeymiş ki ya muhallebimden ve yan komşumuzun kızı Songül'den daha güzel, daha iyi bir şey olduğu kesin. Çok çubukta eridi ağzımda, daha da var mı ki acaba? Bu yaşıma kadar niye görmedim ben bunu sanki?




Annem geliyor eyvah! Çaktırmamalıyım onu yediğimi. Ağzımın kenarlarında kalmış azıcık kahverengi kahverengi izler. Elimle de sildim ama belli oluyor mu ki? ‘'Bak bakayım bana Ahmet bayram için aldığım çikolataları bulup da sen mi yedin kerata?'' sıkışırım, bunalırım, yüreğim hızlıca atmaya başlar ne desem ki şimdi anneme, ne palavra sıksam. ‘'Ehemmm kem küm ben, ben sadece ellemiştim baktıydım.'' Anne biraz kızsa da çok fazla da üstüne gitmeyecektir çocuğunun. ‘'Sanki bir iki tane yemiş gibisin, demek ki yetişmesem hepsini götürecektin vay zibidi seni vay zibidi. Oğlum onlar bayramlık, misafirlik, bayram bitsin ben sana istediğin kadar veririm kuzum.'' Oy ki oy annem bana ilk defa zibidi dedi ne ki acaba bu? Ha bir de kuzum dedi, onu biliyorum işte geçen bayram arka bahçede meee mee diyen bir hayvan vardı ona diyorlardı. Her neyse, Ahmet bu ilk çikolata savuşturmasını başarıyla atlatmıştır, içinden derin bir oh çeker ki o çektiği oh yıllar sonra yuvarlana yuvarlana bir ‘'Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.'' Şeklinde edebiyatımızdaki yerini alacaktır.




Yıllar su gibi akıp gitmekte Ahmet de yıllar da yetmişli senelerin ortasına beraberce gelmektedirler. O yıllarda baston çikolatalar ve gofret diye tabir edilen çikolatalar pek revaçtadır. Üç dört yaşlarında çikolata ile başlayan o büyük aşkı bazen açık, bazen de annesinden ve babasından gizli olarak devam etmektedir. Hafta sonları cumartesi günü babasından yedi buçuk lira harçlık alan Ahmet doğru mahalle bakkalı Necdet amcasına gider ve elindeki yedi buçuk liranın tamamıyla bir torba çikolata aldıktan sonra o çikolataları evlerinin bodrumunda bir güzel midesine indiriverir. Akşam baba eve geldiğinde Ahmet'in biraz da karnı ağrımaktadır. Babası ve annesi bir şeyler olduğunu sezinlerler. Baba ‘'Oğlum ne oldu sana böyle sabah iyi idin çok mu terledin maç yaparken ya da yediğin bir şey mi dokundu?'' Terler yeniden fanilasını ıslatmaktadır Ahmet'in. ‘'Sabah okulda simit yemiştim baba biraz da bayattı belki o dokunmuştur anneciğim, babacığım, başka bir arkadaşım daha yemişti o simitlerden onlarda hastalanmış az önce telefon ile konuştum da.'' İşte böyle çikolataya babadan ve anneden habersiz yapılan bir yatırım daha böyle pembe bir yalan ile savuşturulmuştur.




Ahmet'in tatlıyı çok sevdiğini bilen annesi bir gün evde ona on beş yirmi kadar sup yapmıştır. O gece bir tane sup ile nefsini az da olsa körelten Ahmet yarın için supları mideye nasıl indireceğinin planlarını yapmaktadır. Yaz tatili günleridir ve annesi komşuya gitmek için evden çıkar. Ahmet'in antenleri çalışmaktadır. Buzdolabına doğru içindeki coşkuya da tavan yaptırarak ilerler. Kapıyı açtığında nutku tutulacak gibidir. Akşam yediği supu dolaptaki sup sayısından düştüğü zaman buzdolabında on yedi adet sup vardır ve bu sayı o küçük mütevazı evin kitaplara geçecek rekorudur. Elleri titreyerek birinci supu buzdolabındaki esaretinden kurtarmaya karar verir. Bir iki dakika içinde eylem amacına ulaşmıştır. ‘'Durmak yok yola devam'' sloganını buzdolabındaki diğer bütün suplarda duymuş ve özgürlüklerine kavuşacakları için içleri pırpır etmektedir. Ahmet ikinci, üçüncü, dördüncü derken o gün tam on yedi supun on üç tanesini mideye indirmiştir. İşte sorun da zaten burada başlamaktadır. Birkaç saat sonra annesi gelecek ve dolapta üç dört tane sup kaldığını görünce Ahmet'i bir güzel haşlayacak, belki dövmeyecek, ama laflar ile epey hırpalayacak, belki de bir daha uzun süre sup yapmayacaktır. Haydi, şimşekler çakın bakalım Ahmet'in kafasında. Az sonra anne döner. O ne dolapta üç dört tane sup kalmış. Hiddet ile Ahmet'e bakar sesini de yükselterek ‘'Ahmeeeeeet!!! Nereye gitti oğlum bu suplar bu kadar sup yenir mi bir saatte oğlum sen deli misin divane misin aklını peynir ekmek ile mi yedin oğlum sen?'' Ahmet hadi bakalım uydur bir açık beyaz ya da koyu beyaz yalan. ‘'Anne sen gidince Selami ile Aydın, Tunç, bir de Mehmet geldi mahalle arkadaşlarım onlar yediler birer ikişer ben de taş çatlasın iki bilemedin üç tane yemişimdir.'' Külliyen yalan. Hatta kuyruklu yalan bile diyebilirsiniz. (Bu yalanlara da ne zaman kuyruk takıldıysa)Ben yedim de annem yedi mi yemedi mi bu yalanı, yıllar yılar geçti hâlâ çözemedim ben de...




Lise yıllarında ön sıramda oturan o Ayla'nın benim yüreğimde ayrı bir yeri vardı o yıllarda. Nasıl etsem de ona sevdiğimi söylesem diye koyu siyah bir şekilde düşünüyordum. O okuduğum hafiye romanlarından biraz ilham almalıydım. Öyle ya boşuna mı okudun oğlum Ahmet sen bu hafiye romanlarını. Araştır bakalım dedektif gibi şu Ayla'nın neleri sevip neleri sevmediğini. Oradan yüreğine bir yol bulursun belki kim bilir? O ne, inanamıyorum o elinde gördüğüm o en tanınmış markanın en pahalı çikolatası değil mi? Toriği çalıştır Ahmet sen de. Yarın ki teneffüste o markanın en büyük çikolatasını al ve Ayla'nın karşısına dikil. Veee beklenen yarınki özel gün bir türlü bitmek bilmeyen geceye rağmen gelmiştir. Çok da para saydın be bu kocaman çikolataya, olsun Ayla'ya feda olsun be hele bir çıkma teklifimi kabul etsin bu her şeye değer. Aha da hem de geliyor karşıdan. ‘'Merhaba Ayla ehemmm kem küm, bu çikolatayı sana almıştım çok sevdiğini biliyorum çikolataları.'' Ayla şaşırmıştır, ama çabuk atlatır ilk heyecanını ‘'Sağ ol Ahmet zahmet etmişsin çok büyük bu çikolata bu çok para vermişsindir buna.'' Şimdi böbürlenme sırası ben de ‘'Yok ya benim için ufak bir cep harçlığı.'' O sırada o şarkı daha piyasaya çıkmamıştır o yıllarda yalaaan yalaaan! ‘'Halbuki o yıllarda aldığım haftalığın tamamı o çikolataya gitmiş ve ben Ayla'ya aldığım o kocaman çikolata yüzünden bir hafta harçlıksız kalmıştım.'' Direkten döndük zaten üç gün önce başka bir çocuk ile çıkmaya başlamış Ayla tüh ki tüh...




Lise geçmiş üniversite yıllarına gelmişiz. Kocaman adamsın Ahmet hâlâ çikolatadan ve tatlıdan başını alamıyorsun ne iş? Bakkaldan çikolata alsan bu yaşta, bir tanıdık görse ne der? Ne düşünür kim bilir? O zaman onun da kolayı var, sen de tanımadığın bakkaldan al, hem de sekiz kardeşsiniz ya oğlum söz temsili. Hem de kardeşlerin çok küçük, onlara alıyorsun sen bu çikolataları? Bakkal da yemedi mi, aman boş ver yemezse yemesin sen çikolatalarını ye. Onlar satıyor sen de alıyorsun bu kadar basit. Hem sadece çocuklar için üretilmiş bir besin mi ki bu meret çikolata? Ben olsam senin yerinde çok da kafaya takmam. İşte böyle bir küçük çikolata için ne yalanlar söyledik eşe dosta zamanında.

( Çikolata Yalanlarım başlıklı yazı AhmetZeytinci tarafından 1.02.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu