neyse böyle sohbetli bir yolculuğun ardından istanbul top kapı otobüs garajlarına
giriş yaptık otobüste ki yolcuları indirdik iki şoför kadın ve ben baş başa
kaldık şoförler kadına bizimle kal dediler ben hemen araya girdim hayır apla
sizinle kalamaz bir yere gidecekmiş onu ben götüreceğim dedim şoförler bana sen
hiç bir yere gidemezsin önce şu otobüsü temizle dediler ben tamam abla temizlik
işi bitene kadar beni bekler dedim şoförler topkapı anadolu otobüs terminalinin
arka kısmında otobüs yıkama yeri vardı otobüsü oraya çektiler ben otobüsü
temizleyene kadar kadın otobüste oturdu temizlik işi bitti ve kadına gel abla
biraz dolaşalım dedim anadolu garajlarının içinde büyük bir kırathane vardı
oyıllar da anadolu garajını bilenler bilir o kırathaneye oturduk bir simit
aldım birde çay söyledim dedim apla sen bu çayla simidi ye burda beni kekle
benim biryere uğramam lazım dedim tamam kardeş dedi ben dışarı çıktım niyetim
onu denemekti dedim eğer bu kadın beni beklerse tekrar Elbistan a dönmeyi kabul
etmiş sayacaktım yok eğer giderse kadın bana yalan söylemiş sayacaktım yaklaşık
iki saate yakın kadına gözükmeden anadolu garajının içinde vakit geçirdikten
sonra tekrar kırathaneye geldim kadına baktım ki aynı yerde oturuyordu
beni görünce hemen gözlerinin içi güldü kadın aman kardeşim gelmeyeceksin
diye çok korktum yerimden kımıldamadım tuvalete dahi gidemedim dedi zaten koca
kırathanenin tuvaleti yoktu yahu bu ne biçim iş hergün binlerce kişinin uğrayıp
çay içtiği yerde tuvalet yoktu işte bizim işletme anlayışımız böyle ben
ozamandan beri böyle işletmelere çok kızardım türkiye de hangi garaj öyle
değildiki mesela baş kentimiz Ankaranın otobüs terminaline binden fazla otobüs
yazı hanesi vardı bu goca garajda bir tane umumi tuvalet vardı yoksa vardı da
ben mi bilmiyordum. İnsan tuvalet ihtiyacı geldimi hadi umumi tuvalete tabi
sıra beklemekten altına gaçırmassa
bu tuvaletmeselesi kitabım da konu
sapması yapmasın konuya gelelim kadını umumi tuvalete götürdüm biraz sıra
bekledik sonra tekrar kırathaneye geldik aslında bir yemeğe götürecektim ama
param yoktu benin bin lira bir harcırakım vardı oda iki simit iki çaya
yetiyordu aplaya birsimit bir çay daha aldım dedim apla şimdi ben senin dönüş
için biletini almaya gidiyorum sen beni burda yine bekle dedim otobüsün yanına
geldim
şoförler otobüsün içindelerdi on binlira
para verirmisiniz dedim ne parası harcırağını aldınya dediler ya tamam aldım da
bana siz on binlira daha verin aylığımdan kesin dedim şoförlerden zor güç on binlirayı
aldım Elbistalılar yazıhanesine gittim orda bilet satan bülent isminde bir
katip vardı dedim bülen bey arka taraftan bayan yanı bir bilet ver dedim
bülen Ali arkada bayan yanı yok dedi
tek bayanlara otobüsler genelde öntaraftan koltuk verirlerdi ben dedim neyse
önden olsun fark etmez arkada olmasını istiyordum arkada olursa biraz sohbet
ederiz gelirken olduğu gibi diye düşünmüştüm olmadı öntarafdan bir bayan
yanından bilet aldım akşam saat dokuzda otobüsü yolcuları almak için perona çektik
kadını yerini gösterdim koltuğuna oturdu ben diğer yolcuların bağajlarını
alıyordum şoförün birisi benimle dalga geçmeye başladı halel olsun lan Ali
garıyı kendine ayarladın malda iyi ha diye bana şoförün böyle söylemesi benim
çok zoruma gitti nerdeyse kavga edecektim vaz geçip sustum neyse yolculuğumuz
tekrar Elbistan a başladı ve Elbistan a geldik
yolculuk boyunca bu çalıştığım otobüsten ayrılmayı çok düşündüm çünkü bana
yaptıkları içime dokunmuştu bir zavallı kadına benim gibi sahip çıkmamışlardı
ve otobüs Elbistan garajlarına girdi dururdurmaz hemen arka kapıdan indim kadın
önden iniyordu koştum elini tuttum gel abla dedim Elbistanlılar otobüs
firmasının müdüriyetine doğru kadını götürken arkamdan şoför kızarak bağırdı
heyy yolcuların bağajını indirsene diye bende aynı şekilde dönüp bağırdım
kendin indirlann diye
Elbistanlılar otobüs firmasının müdürü bizim köylüydü Mehmet karpınar İsmin
de çok değerli hatırı sayılır bir insandı kadınla beraber Mehmet abinin yanına
girdik ve selamdan sonra ben bu durumu Mehmet abiye anlattım ve bana dedi ki oğlum
Ali şimdi seninle gururduydum bir köylüm olarak çok güzel bir iş yapmışsın dedi
Mehmet abi kadına hangi köyden kimin kızı olduğunu sordu kadın köyünü ve
babasının adını söyleyince Mehmet abi hanım kızım senin babanı ben tanıyorum
dedi ve şaşırdık bende kadında sevindik Mehmet abi dedi Ali oğlum sen bu
kızcağızı kurtarmışsın götürüp babasıyla barıştırmakta bana düşer barıştırayım da
bir iğdeli olarak şu otobüs camiasında beraber gurlanalım dedi birde bu çok önemli
çok sevap bir iş dedi ve Mehmet abi ben ve kadın bir taksiye bindik kadının
köyüne gittik ama kadın çok korkuyordu babasından bunu her haliyle belirtiyordu
köylerine girdik kadın bize evlerini gösterdi kapılarının önüne taksi durdu
babası kapının önünde birşeylerle uğraşıyordu bizi görünce yahu Mehmet senin n
işin var burda dedi ve kızını da gördü adam kızına sen anayın yanına git kızım
dedi o kadar adam bizi başka bir odaya aldı amma yan odadan feryatlar geliyordu anasından kızım
güzel kızım diye takside Mehmet abi bize tembihlemişti istanbula gitme
hikayesini hiç açmayın diye Mehmet abi kadının babasına kardeşim kızın bana
geldi kocası ile geçinemediklerini anlatı beni babama götür dedi bende aldım
getirdim senden ricam kızına kızma yapmış işte bir cahillik dedi
kadının babası Mehmet abiye söz verdi hiç birşey sormayacağına dair ve
şöyle söyledi Mehmet kardeşim biz biliyorduk kocasından çok çektiğini ama bize
kendi gelip hiç birşeyini anlatmadı bizim sözümüzü dinlemedi adama kaçtı o
yüzden bizde gidip sormadık sizden ALLAH razı olsun bana kızımı getirdiniz dedi
bukadar kolay bir barışma oldu ikram ettikleri çay kahveden sonra vedalaştık
ordan ayrıldık
yolda gelirken şoförlerle aramda geçen tatsız durumu anlatım Mehmet abi
bana hak verdi ama dedi şimdi işinden olma ben onlarla konuşurum işine devam
edersin dedi ben hayır Mehmet abi onların yanında çalışmam için benden özür
dilemeleri lazım dedim ama onların umrunda mı benim işten ayrılmam yerime başka
bir mavin tutmuşlar bile aynı gün dört yıldır çalıştığım işimi kaybetmiştim
otobüsten eşyalarımı aldım eşya olupta bir kaç tane kirli çamasırım vardı
Elbistanda bir yekta oteli vardı oraya gittim cebimde bir gecelik yatak
parası vardı dedim şu otelde güzel bir uyku çekeyim çok yorgun bitgin bir halim
vardı otele girdim bir oda tuttum odama çıktım bir du ettim ya rabbim iyi
niyetim yardım severliğim yüzünden işimden oldum bu yaptıklarımı sen görüyorsun
yarın beş parasız neyapacağım kime gideceğim kimsem yok yarabbim sen bu iyi
niyetimi karşılıksız bırakma bana yardım et diye yalvardım
benim işten ayrıldığımı simsar Sagup Bahattin usta vardı ona anlatmış niçin
işten ayrıldığımı Bahattin usta şimdi nerde bu çocuk diyor Sagupta yekta oteline
gittiğimi söylüyor otelde kalacağımı Sagup abiye söylemiştim Bahattin usta
geldi beni yekta otelinde buldu otelin lobisinde oturduk bana olayı anlatmamı
söyledi bende anlattım Bahattin abi bana bak alim senin evin yokmuş bu otelden
sana bir oda tutacağım bir yıllık parasını peşin verceğim burda yatar kalkarsın
aylığını harcırağını eski çalıştığın yerden fazla vereceğim benimle
çalışırmısın dedi
yüce rabbim o duvamın ardından bana rızkımı göndermişti tabi yok çalışmam denirmi
hemen kabul ettim Bahattin abi dedi alim yalnız senden bir ricam var dedi bende
buyur Bahattin abi dedim alim benim otobüsüme param yok deyip de kim binerse
para sormayacaksın o yolcunun yolda karnını doyurmadan bırakmayacaksın eğer aç
bırakırsan babalım boynuna senden yolda indir bindirden aldığın paraları
sormayacağım ne kadar verirsen okadar alacağım dedi
indir bindir parası deyip geçmeyin bir otobüsün asıl gazancı indir
bindirden kazanılırdı Bahattin abiyle anlaştık bana büyük sorumluluk yüklemişti
çok mutlu olmuştum ALLAH IM daha bir gün geçmeden bana başka bir rızık kapısı
açmıştı işime başladım aradan bir ay geçmişti o yardımcı oluğum abladan haber
aldım babası on beş gün içinde köyünden temiz bir insanla evlendirmiş bunu
duydum çok sevindim ALLAH bir daha yuvasını bozmasın diye dua ettim.Bahattin
abiyle çalışmaya alışmıştım Bahattin abi çok iyi yürekli dinine düşkün bir
adamdı yolda durduğumuz mola yerlerinde hemen mescide koşardı namaz kılmak için
ben Bahattin abiye çok imrenirdim namaz kılmak isterdim ama kılamazdım sanki
beni engelleyen bir güç vardı ayağımda bir diken önümde akan bir sel beni
engelliyordu sanki birgün Mersine gittik kaldığımız otelde Bahattin abi
namazını kıldı geldi ben ALLAH kabul etsin bahattin abi dedim Bahattin abi
sağol alim ALLAH razı olsun dedi bahattin abinin sanki o gün yüzünde bir nur
vardı yada ben öyle sandım ama beni bu durum heycanlandırdı Bahattin abi bana
alim dinle bak sana biraz dini konulardan anlatayım dedi bana çok güzel dini
konular anlattı anlattığı şeylerden çok etkilendim adeta bana durma rabbine
yürü diyordu ve orda Bahattin abiye bir şiir okudum o gün ne geldiyse aklıma
okudum bu güne kadar hiç bir kelimesini değiştirmedim halen okurum.
Rabbine Yürü
Unut artık geçen dünü,
Dön kibleye yönünü,
Çıkar ayağından dikeni,
Durma rabbine yürü.
Onda senin umudun,
Kurusun ister dudağın,
Yansın közde ayağın,
Durma rabbine yürü.
Korkutmasın dağ dere,
Aldırma akan sellere,
Derman verir o, dizlere,
Durma rabbine yürü.
Çağırıyor gel diye,
Günahlarını dök diye,
Olmaz bundan büyük hediye,
Durma rabbine yürü.
Olmaz ki, dünya bâki,
Cennet duruyor sâhi,
Mevlâ çağırıyor hadi,
Durma rabbine yürü.
Baska yolu var mı, söyle,
Haydi yükünü, yükle,
Huzurun senedi, Kıble,
Durma rabbine yürü.
Ali Sahin
Bahattin abi bana Maşallah alim de neler biliyormuş diye beni sevdi çok iyi
kalbli bir çocuk olduğumu söyledi bu güzel sohbetin ardından çıktık odamıza iki
yataklı bir odada yattık sabah kalktık Elbistan yolcusu alıp Elbistan a döndük
garajlarda bir haber duydum çok üzüldüm beni bu otobüs mavinliği için
yetiştiren değerli Hacı Mıstık abi otobüs kazası yapmış Hacı Mıstık abi ve
otobüste bulunan yedi kişi bu kazada ölmüşler Hacı Mıstık abiye ALLAHtan rahmet
dilerim çok iyi bir insandı ve benim üzerimde çok emeği var.benim aklıma şu
soru takıldı acaba yüce rabbim benimi korudu işimden ayrılmış olmasaydım bende
o otobüsün içinde olacaktım neyse bu konu çok derin yorumu siz okurlarıma
bıraktım.
Otobüste çalışmam beş yıl olmuştu aplalarımdan hiç haber alamamıştım birgün
Elbistan da ceyhan ırmağının kenarında otobüs yıkıyordum ablalarımın ilk
evlatlık verildiği evin yakınında yanıma iki kişi geldi şöyle yirmi beş
yaşlarında falan biri dedi ki yanındakine bak ökeş bu çocuk varya üveydenin
kardeşi sonra bana dedi ökeşde üveydenin kocası bende üveydenin üvey kardeşiyim
dedi ben şaşırdım üveyde aplam evlenmiş Gazi Anteb e gelin gitmiş kocası Ökkeş
de bir iş için Elbistan a gelmiş beni orda otobüs yıkarken görmüşler ben hiç
birini tanımıyordum ama Üveyde aplamın beraber büyüdüğü tahsin beni tanıyormuş
ablamı sordum enişteme Antep de kaldı gelmedi dedi peki Zeliha aplamdan bir
haber var mı diye sordum dediler Zeliha aplanda nişanlandı şimdi Ankardalar
dediler İskender bey Zeliha aplamı büyüten Manisadan Ankaraya Vali yardımcısı
olarak tayını çıkmış Ankara da yaşıyorlarmış bunu duyunca çok sevindim orda
eniştem ökkeş bana Antepte ki ev atresini verdi nezaman istersen gel aplanı gör
dedi ve gittiler aradan on gün falan geçmişti bana Osmaniye de oturan bir
köylümüzden haber geldi Osmaniyeye gelsin ablası onu görmek istiyor diye
omaniyeden geçen Elbistan otobüsüne söylemişler
Zeliha ablam Ankaradan kendini büyüten iskender beyin kız kardeşinin yanına
gelmiş onlarda bizim köylüleri tanıyormuş köylülerimiz ablama benim otobüste
çalıştığımı söylemişler ablam ozaman kardeşim Aliye haber salın gelsin beni
üveydenin yanına götürsün demiş ben duyar duymaz işimden bir hafta izin aldım
hemen Osmaniyeye geldim beş yıl aradan sonra Osmaniye de Zeliha ablamla tekrar
buluştuk ablam beni görünce çok şaşırdı kardeşim nekadar büyümüşsün kocaman
adam olmuşsun diye beni sevdi ablama sarılınca bir anne sıcaklığını hissettim
daha önce hiç kimseden böyle bir şevkat görmemiştim inanın anamın bile
sarıldığını hatırlamam öyle sevgisiz şevkatsiz büyümüştüm bir yakının
tarafından kucaklanmak ne güzel bir duyguymuş anlatamam bu güzel duyguyu Zeliha
ablamdan aldım.Zeliha ablamla üveyde ablam küçükken ayrıldıktan sonra hiç
birbirlerini görmemişlerdi bende üveyde ablamı görmemiştim Zeliha ablamla
birlikte bir otobüse bindik Antebin yolunu tuttuk Zeliha ablamla ben aynı his
içindeydik bunca yıl aramadık bizi görünce acaba nasıl bir tepki verir diye
merak ediyorduk ama her türlü tepkiyi göze almıştık bir an önce görmek
istiyorduk çok heycanlı bir yolculuğun ardından Antep otogarına geldik
bir taksiye bindik eniştemin bana Elbistan da verdiği adresi taksiciye
verdik taksici bizi bir çıkmaz sokağa getirdi sokağın başından sonu gözüküyordu
taksici kardeşim şu karşıda ki kapı sizin adres inin dedi sokak biraz dar birde
çıkmaz olunca taksi girmedi sokağın başında indik taksicinin gösterdiği kapıya
doğru Zeliha ablamla yürüyoruz ama ikimizin heycanı görülmeye değerdi kapının
dibine geldik zeliha aplam hemen kapının ziline bastı içerden kim o diye üveyde
aplam bağırdı Zeliha ablam sesi geliyor sesi diyerek ağadıyla heycanı birbirine
karıştı ayaktan yıkılacaktı nerdeyse tabi bende öyleydim ama dışıma
vuramıyordum kapı açıldı üveyde ablam ben ve babam üçümüz birbirimize benzeriz
bizi görünce hemen tanıdı kardeşlerim gelmiş diye ortalığı yıktı ordaki bizden
çıkan çığlıklar seviç çığlığımı ağlama çığlığımı adını koyamadım kapının
dibinde birbirimize sarıldık ağladık bürtürlü ağıdımızı dindiremiyorduk üveyde
ablam bizi içeri aldı üveyde ablam bizden daha çok özlem çekermiş bilemedik onu
daha önceden arayıp görebilirdik belkide bir saat daha önce görsek onun bile
çektiği hasrete faydası olurdu diye düşünmüştüm
yılların hasreti üçümüzüde yakıp kavurmuş ağlamalarımız hasretle yanan
yüreklerin kanıtıydı Antepte üç gün üveyde ablamın yanında kaldık bütün özlemle
geçirdiğimiz o yılların acısını sanki o üç güne sığdırdık ablalarıma babama
götüreyim sizi dedim ama üveyde ablamın babama karşı büyük bir hırsı vardı
kabul etmedi Zeliha ablam babamın zavallı bir adam olduğunu biliyordu ama
onunda içinde bir burukluk vardı ozaman daha sonra belki gideriz dedik ve
üveyde ablamla vedalaştık Zeliha ablamla ben tekrar Osmaniyeye döndük ablamı Osmaniyeye
bıraktım
ben tekrar Elbistan a geldim artık ablalarımın yerlerini öğrenmiştim onları
görememem için bir sebeb kalmamıştı benin iki tane anne gibi ablalarım olmuştu
onların hasretini yüreğimde hafifletmiştim ama benim öz kardeşim Ömerden hiç
bir haber yoktu bir gün babam köyden yanıma gelmişti babama kızlarını gördüğümü
çok iyi olduklarını anlattım sahimi diye ağladı ve sevindi babam a dedim ömeri
kime nereye verdin evleri nerde diye sordum ve bana verdiğin evi göster dedim
babam beni götürdü götürdüğü ev Elbistan köprü başı mahallesi ceyhan ırmağıyla
bir ev arası bir yerde benim herzaman gürdüğüm bir ev terkedilmiş avlusunda
tahta çatal bir kapı bir kanadı toprağa gömülmüş hep açık kapanmaz ev şehirin
değerli yerinde olduğu için bu evi yıkıp neden yenisini yapmıyorlar derdim yani
ev iyi bildiğim bir yerdi işte babam her Pazartesi günü o evin tahta kapısının
önüne gelip oturur akşama kadar ağlarmış acaba bu kapıdan Ömerim çıkarmı diye
babamdan değil o evin yanında oturan komşular bana anlattı babamı hep
görürlermiş o komşulara sordum dediler burada hamamcılar diye birileri
oturuyordu ama uzun zamandan beri ortada yoklar hiç gelip giden yok dediler
babamla belediyeye gittik evin sahipleri hamamcılar çıktı sonra nüfustan sorduk
nüfuslarını Mersin e almışlar Mersinde aileyi buldum kendileri böyle bir çocuk
almadıklarnı söylediler ve böylece umut ışıkları söndü
bizde ALLAHIN lütfuna bıraktık birgün ömer büyüdüğünde kendisi gelir bizi
bulur dedik unutmaya çalıştık ama unutulmaz ki babam ölünceye kadar bu tahta
kapıya geleceğini söyledi ve ekledi oğlum bu kapının karşısına oturduğum zaman
Ömeri görüyorum nasıl büyüdüğü gözümün önüne geliyor keşke hergün burada otura
bilsem dedi babamın birde söylediği türküsü varmış dilinde bunu bana söyledi ben
dedim baba seni türkü söylerken ne duyan var nede bilen dedim babam dedi ya
oğlum içimden söylüyorum işte dedi bu nasıl türkü baba bana söylermisin dedim
ve söyledi sözleri aynen şöyleydi
Ben kime soram
Yokmu, yavruları,mı gören
Verdiğim evler olmuş ören
Bir tek tahta kapısı kalan
Ne giren var,ne çıkan var
Ben kime soram
Hergün çıkıyorum ben bu yola
Acep raslarmıyım bilen bir kula
Öyle bakıyorum boş sokaklara
Ne gelen var, ne giden var
Ben kime soram
İnsan yavrusunu koynunda saklar
Duysun beni kara kara taşlar
Acep söylerlermi uçan da kuşlar
Ne uçan var, ne geçen var
Ben kime soram
babam bu türküyü yüksek bir sesle söylemiş olsaydı bir duyan bilen
cıkmazmıydı acaba işte benim babam kimseye derdini yanamayan hep derdini
kederini içine atan bir adamdı duruşu miskinliği içimi yakıyordu onu ancak ben
anlayabiliyordum birazda kendimi babama benzettiğim için şu şiiri yazdım.
. Düşünmez babam
Bende senin gibi çok yaralıyım
Ne yapsam acılar dinmiyor babam
Hayatın içinde dert kıralıyım
Hüzünler tahtından inmiyor babam
Bizim kaderimiz yazılmış kara
Hayat ikimizi düşürmüş dara
Yakmış içimizi döndermiş nara
Bu durum canıma sinmiyor babam
Ağlama sil gözden akan yaşını
Zehir etme kuru bulgur aşını
Kurban olam sana eğme başını
Eğri dala kuşlar konmuyor babam
Senin ayağına vurulmuş bağlar
Gözlerin gülse’de yüreğin ağlar
Çektiğin çileye dayanamaz dağlar
Halin muhanet’e denmiyor babam
Derdin ya evletlık verdiğim Ömer
Birgün büyüyünce buraya döner
Dönmedi) hasreti içime Kömer
Ciğerim yanıyor sönmüyor babam
Senle gururluyum bilki şanımsın
Damar’da dolaşan asil kanımsın
Teninden parçayım garip canımsın
El diliyle yara onmuyor babam
Çektiğin çileyi bir ben bilirim
Onun için günden güne eririm
Bu canımı senin için veririm
Şahin oğlun boşa yanmıyor babam
Almanya
Ali-Şahin-(Elbistanlı)
Aslında ben şiirle anlatamadım anlatmak istediğim duyguları ama ne yapayım
elimden ancak bukadarı geldi içimde esen fırtınaları dışarı salamıyorum birgün
içimde esen fırtınanın dışarda eseceğine inanıyorum bu kitabımda detay yok suyu
bıraktım sadece akan tarafını yazıyorum çevrede çukurda kalanları bıraktım
yazamıyorum.
Bir gün Almanyadan gurbetci çocukluk arkadaşım izine gelmişti Audi marka
bir arabayla geldiğini duyunca bir kaç gün işimden izin aldım Elbistan da
buluştuk iki gün beraber gezdik çok güzel vakit geçirdik arkadaşım bana kara
mağra köyünü biliyormusun diye sordu ben hayır bilmiyorum neden sordun dedim
dedi o köyde bir arkadaşım var onu görmek istiyorum söylediği arkadaşı bende
tanıyordum ama hiç konuşmuşluğumuz yoktu karamağra köyüne gitmek için karar
verdik.
Elbistan da bir taksi durağna gittik o köye nasıl gidileceğini sorduk
taksiciler dediler siz bu arabayla o köye gidemezsiniz arabanıznız altı yere
değer yazık sizi biz götürelim dediler kabul etmedik dedik siz bize yolu tarif
edin biz gideriz dedik ve taksiciler bize yolu tarif ettiler,gece saat on bir
civarıydı ordan bakkala girdik bir kaç şişe bira alıp arabanın bağajına koyduk
ama ben o güne kadar hiç bira içmemiştim karamağra köyünde buluşacağımız
arkadaşla içmek niyetindeydik ve yola çıkarken arabayı ben sürmek istedim
arkadaşım beni kırmadı tamam geç sür dedi ve ben direksyona geçtim yola çıktık
kara mağra köyü Elbistan a bir saatlik mesafede yolları sıtabize bir yoldu tam
bir saat kadar yol aldık arkadaşın yediği birşey nefes borusuna kaçmıştı
üksürüyordu bende ne oldu diye sağ elimi direksyondan çekip sırtına vurdum o an
benim dikkatim dağılmış bir anda araba takla atmaya başladı üç takla attığını
hatırlıyorum gerisini hatırlamıyorum
arbanın takla attığı yer çok keskin virajmış araba parçalanmış ama
tekerlerinin üzerinde gitmeye başlamış bir kayaya çarparak durmuş kaza
yaptığımız yerle gideceğimiz köyün arası dörtyüz metre bir mesafe kalmış köy
aşağıda çukurda bir yermiş köylülerden bizim kaza yaptığımızı arabanın
çıkardığı sesten duyanlar olmuş yanımıza ilk gelen arkadaş Elbistanda bir
lokantada çalışıyormuş bizi görünce beni tanımış yanında anneside varmış hemen
annesinin başında ki poşisini alıp benim kırılan kolumu sıkıca bağlamış çok kan
kaybı oluyormuş kolum nerdeyse kopmak üzereymiş Arkadaşımda başının arka
kısmında derin bir yara almış arkadaşımda komadaymış karamağrada bir tek fort marka
minibüs varmış onuda bir almancı vatandaş köye bağış yapmış sağolsun,
adam sanki bizim kurtulamamız için minibüsü bağışlamız o minibüs olmasa
şuan hayatta olmaya bilirdik köylüler bizi minibüsün içine alıyorlar Elbistan
ın yolunu tuyorlar minibüs Elbistan a yaklaştığında ben uyanmaya başladım
minibüsün sarsıntısını hala kaza anın devam ettiğini sanıyordum nezaman duracak
bu araba diye aklımdan geçerken bir sesler duymaya başladım biri ayıkıyorlar
ayıkıyorlar diyordu arkadaşımda ayıkmaya başlamış adamlar sordular söyleyin
nerde oturuyorsunuz evinize haber verelim diye ben canım ağzımda zorla dedim
benim kimsem yok arkadaşımın oturduğu evi tarif etim adam direk arkadaşımın
evine sürdü vardık biz minibüsün içinde yatıyorduk şoför arkadaşımın evinin
kapısını çaldı ve annesi çıktı ne oldu bunlara diye feryat ediyordu minibüsün
şöfürü kaza yapmışlar bacım diyordu ama yaşıyorlar hemen hastaneye gidelim diye
arkadaşımın annesinide aldılar
arkadaşımın babası evin ikinci katında kaldığı için ona haber vermediler ve
bizi Elbistan devlet hastanesine getirdiler ilk müdaheleyi yaptılar ve Malatyaya
sevk etiler o arada arkadaşımın babasıda geldi bir karavan tipli taksi tutup
bizi yanyana yatırdılar arkadaşımın babasıyla ennesi bir kişilik ön koltuğa
ikisi bir oturdular Malatyaya doğru yola çıktık.
ben taksinin tavanından başka yer görmüyordum ama mavinlik yaptığım için Malatya
yolunu çok iyi biliyordum taksi hangi yokuşu çıkyor hangi virajı dönüyor biliyordum
Malatya yolunda Karahan geçidi diye bir yer var yüksek bir dağın tepesi iki yüz
metrelik bir alanı düzlük orada taksici biraz hızlandı taksinin ön tekerleği
büyük bir gürültüyle patladı yani bir deyişlede top attı taksi sağa sola savrulmaya
başladı o an hayatım gözümün önünden geçti ilk kazadan kurtulduk bundan
kurtulamayız diye Annem babam yaşadığım herşey,.. artık şu taksi firen sesini
kesipde devrilsede bir an önce ölsem diyordum yüce rabbim bu dua mı kabul
buyurmadı taksi güçlükle durdu taksinin şoförü yedek tekerini taktı ve Malatyaya
geldik
hemen Malatyaya girişte sigorta hastanesi vardı taksi oraya girdi
arkadaşımın Almanyadan sigortası varmış annesiyle babası arkadaşımı sigorta
hastanesine indirdiler benim öyle bir sigortam olmadığı için taksiciye beni
devlet hastanesine götürmesini söylediler taksi şoförüyle ben yalnız kaldım
taksici sordu yavrum senin kimsen yokmu diye yok amca dedim taksici beni Malatya
devlet hastanesine götürdü haydi yavrum geçmiş olsun dedi ve gitti
Hastanede beni bir yatağa yatırdılar kolum kopmak üzereydi Elbistanda
geçici olarak sarmışlardı amaliyat olması gerekiyordu Doktorlar hemşireler
soruyorlardı koluna pılatin gerekli ve hastanenin döner sermaye bıçak parasını
kim verecek senin kimin kimsen yokmu diye bende hayır benim kimsem yok ama
arkadaşımın babası gelir belki diye cevap verdim Aradan bir hafta geçti ne gelen
oldu nede giden kolumu amelıyat etmediler ama ben ayağa kalkmaya başlamıştım
kolumun acısından duramıyordum yüzümde ki yaralar kabuk bağlamıştı baktım Hastanede
benimle ilgilenen yok dışarı çıkıp hastaneden kaçtım Malatya otobüs terminaline
geldim
Elbistan otobüsüne bindim beni tanıdıkları için para falan almadılar ve
Elbistan a geldiğimde dediler ambarcık köyünde bir sınıkcı var oraya git kolonu
sarar dediler ve ambarcık köyüne gittim sınıkcıyı buldum adam benim kolumu
bağırtarak tahtayla sardı ve köyüme yine babamın yanına o yoksul virane evin
çatısına sığımıştım babam ozaman gördü benim kaza yaptığımı o perişan hallere
düştüğümü, evde çalışan yok param yok birde ben yük olmuştum babamın fakir
hanesine ardan bir ay zaman geçmesine rağmen benim kolum çalışmıyor parmaklarım
oynamıyor bu durum beni çok üzüyordu sakat kalacağım korkusu hiç aklımdan
çıkmıyordu bizim köyde bir sağlık memuru vardı bana bir adres verdi Maraşta bir
doktor var adı Nuri yüksel git onu bul doktor çok iyi bir insan belki sana
yardımcı olur dedi
ve ben Maraş a gidip Nuri Yüksel i buldum kolumun filimini çekti sınıkcı
sararken kolumda sinir sıkışması meydana getirmiş ameliyat olursa belki çalışır
dedi yalnız pilatin gerekli oda Maraşta yok Antepten alınması lazım dedi
Nuri abi benim param yok dedim dedi oğlum senin kimsen yokmu dedi ben
durumumuzu anlatınca tamam yavrum sen çok güzel yakışıklı bir gençsin sana
inandım hiç üzülme senin kolunu kaça mal olursa olsun ben hayırıma yapacağım
şimdi bir hastaya bakacağım işim bitsin seni hastaneye götüreceğim dedi ve işi
bitti özel muayenesinden beni aldı devlet hastanesine getirip yatırdı ertesi
gün saat onda beni ameliyata aldı ameliyat dört saat sürmüş ve hastane odasında
narkozdan uyanınca nuri yüksel geldi bana kolumun filimini gösterdi dedi ki bak
alim kolunu öyle bir yaptım ki ana doğma gibi olacak ALLAHIN izniyle, evet
doğruydu filimde çok düzgün bir leke dahi gözükmüyordu pilatin takmıştı iki gün
sonra parmaklarım oynamaya başladı bir hafta sonra Nuri bey kolumun dikişlerini
aldı tamam Ali seni taburcu edelim dedi
ve beni Elbistan a gönderdi Nuri beye öyle bir dualar ettim ki ALLAH IM bu
güzel insanları darda koyma bunlar olmasa benim gibi garibanların hali nicolur
sen bunları esirge diye dualar ettim inşallah dualarımı kabul etmiştir yüce
rabbim Elbistan a geldim aradan üç hafta geçmişti kolum çalışıyordu işe
başladım otobüse ağır bagajlar indirip bindiriyordum kolum ağrı yapırordu ama
çalışmak zorundaydım ağrısına dayanıp çalışıyordum birgün ağır bir valiz
kaldırırken kolum içtarafa doğru eğildi işi tekrar bıraktım Maraş a Nuri Yüksel
in yanına gittim Nuri bey koluma bakarmakmaz bana kızdı sen kolunu tekrar
kırmışın dedi birsefer parasız ameliyat yaptım ikincisini yapamam dedi Nuri bey
çok haklıydı
ona hiç darılmadım hiç ısrar etmedim sağol abi dedim ve çıkıp Elbistan a
geldim kolum kırıktı eğilmişti ama parmaklarım çalışıyordu o şekilde işime
başladım bütün işleri kırık olan sol kolumu saklayıp sağ kolumla yapıyordum
aradan bir aykadar zaman geçti kolum tutmuştu ama iç tarafa bükük olduğundan
kolumda yedi santi metrelik bir kısalma meydana geldi öyle bu sakatlığı
kabullendim işime devam ettim beraber kaza yaptığım arkadaşım Almanyaya
dönmüşlerdi bir kaçtane mektup attım cevap alamadım cevap vermemekte haklıydı
arabasını devirmiştim kendisine zarar vermiştim o yüzden beni aramadı diye
düşündüm ben sakat kaldığıma üzülmüyordum arkadaşımın arabasına zarar verdim
diye üzülürdüm ama senin böyle düşündüğünü kim nerden bilsinki.
Bir gün yine köye gittim babamları görmek için Manisaya giderken Adanaya
uğramıştım ya Assiye teyzeye onlar gelmiş köye kızları Semrayı bir sefer
uzaktan gördüm oda bana baktı içimden dedim ne güzel bir kız bir görüşte aşık
oldum derlerya ha öyle birşey aşık oldum ama bir daha görmedim köyde
misafirlerdi tekrar Adanaya ordanda Almanyaya gitmişler bir yıl sonra tekrar
geldiler Semra da beni sevmiş bir yıl önce gördüğünde aradan bir yıl geçmesine
rağmen birbirimizi hayalimizde sevmişiz babasından istemek istiyordum ama
düğürsalacak kimsem yoktu o yılda birbirimizi görmedik ben onun aşkıyla deli
oluyordum ama bir daha ki seneye geldiklerinde kesin istemek için karar verdim
bana bir yıldaha beklemek çok zor geçiyordu hayalimde düşümde hep Semra vardı
ve beklediğim an geldi Adanaya geleceklerini öğrendim bir hafta önceden yalnız
Adanaya gitim Adanada köylümüz Perihan apla vardı benimle otobüste birkaç sefer
yolculuk yapmıştı beni çok severdi çok iyi temiz kalpli bir aplaydı
onun evine gittim durumu anlattım
benim için düğür gitmesini istedim ve perihan apla gitti istedi bana Semrayı
verdiler o yıl Semrayla nişanlandık bir ay kadar birbirimizi gördük tekrar
nişanlım Almanyaya döndüler ve giderken iki yıl gelmeyeceklerini söylediler ben
kaldım yine yalnız bu iki yıl nasıl geçerdi bilmiyordum çok sevmiştim aşkı beni
yakıyordu kendi kedime türküler söylüyordum hepsi tamamen benim yüreğimden
çıkan türkülerdi ama söylediğim türküleri bir kağıda yazmak aklıma hiç gelmedi
bir gün almanyadan nişanlımdan bir mektup geldi hiç bir sebeb yok iken şöyle
yazıyordu ben senden ayrılıyorum kimsesiz yoksul birine varamam bu sözler beni
bitirmişti o kadar çektiğim acılara bedeldi kanımı dondurmuştu içim
kavruluyordu ne yapsam nereye gitesem şaşırmıştım intiharı bile düşündüm tam
kara sevda olmuştum otobüste çalışıyorum ama hiç neşem yoktu mektubu alalı bir
hafta olmuştu Diyarbakıra gidiyorduk
Elazığ terminaline girdik ordan Diyarbakır yolcusu aldık yolcular beş
kişilik müzüzyen bir guruptu otobüsün arka beşli koltuğunu onlara verdim
paraları kısıtlı olduğu için bilet almamışlardı onlardan beş
kişilik para yerine üç küşilik para aldım içlerinden biri şimdi türkiyede
çok ünlü biri, ozamanlar köy düğünlerine koşturan aldığı parayla zor zar
geçindiğini söylemişti hayatın onu hırpaladığını konuşmalarından ve gözlerinden
anlamıştım çok iyi yürekli duygusal bir yüz ifadesi vardı.
dedim abi hadi bir türkü söyleyelim şu yolcular dinlesin. bana dedi ben
söylemem ozaman çalgıcı arkadaşlar çalısın ben söyleyim dedim onada hayır sen
çalgısız söyle biz seni dinleyelim dedi çalgıcı arkadaşlar da.çalgısız sade
söylememi istediler muhabbet iyice artmıştı otobüs hazar gölünün kıyısında
virajlı yolları dönerek Diyarbakır a doğru süzülüp yol alıyordu hazar gölünün
mavi suları güneşle birleşmiş pırıltılı parlaklığı otobüsün camlarına
yansıyordu o virajları dönerken.iyice efkarlamıştım
o zaman üç tane bestem vardı birtanesini söyledim beni müzüzyenlerle
birlikte yolcular dan da bir kaç kişi daha alkışladı ardından sanatcı olan
arkadaş hemen bu beste kimin çok güzelmiş diyerek benim ile iyice sohbeti
artırdı bende benim dedim hadi birtane daha söyle diye ısrar etti bende
kırmadım iki bestemi daha arka arkaya söyledim sonra bana dediler neden kaset
yapmıyorsun çok güzel okudun benden daha iyisin dedi yanında ki çalgıcı
arkadaşlarda söylediklerine onay verdiler.benim kaset yapmak gibi bir niyetim
yok bu iş eğitim ister öyle üç tane besteyle şarkıcı olurmu diye sordum neden
olmasın git istambula sana destek olacak birini bulursun dedi.
ben hayır yapamam deyince ozaman bu besteleri bana yazıp verebilirmisin
dedi bende olur yalnız nerde okursan benim ismimi söyle o bana yeter dedim
tamam dedi.orda üç tane olan bestemin ikisini yazdım ve verdim öbür kalan bir
bestemi vermedim çünkü o benim çok hoşuma gidiyordu buda bende kalsın dedim
bende kaldığı için nakarat bölümünü yazmamda sakınca yok.Ağlarım gizli Yanarım
gizli severim gizli hep gizli gizli.diye bu türkü bende kaldı ama bir işe
yaramadı asıl değerli olanları vermişim hemde ismim verilmedi sahip dahi
çıkamadım çünkü elimde bir belge dahi yok tu sahib çıksam bana deli.adamın bestesine
sahip çıkıyor derler diye düşündüm.
ama Allahım ve ben biliyorum ya. deyip kendimi teselli ediyorum türküleri
dinleyip kendimden geçiyorum bu besteleri verdiğim kişi doğan şehirliyim
demişti bukadar bir ip ucu yazayım yıl 1988 beste 90 sanlı yılların başında
meşur oldu bestemi yazıp verirken yanında ki dört çalgıcı müzüzyen arkadaşı
şahit arkasına düşmek gibi bir niyetim yok ama hayatımı yazıyorum bunu atlamak
istemediğim için paylaşmak istedim o türküler benim yüreğimden çıktı benim
aşkımı taşıyor bunu bilmem bana yetiyor yalnız o zamanki yürek yangınımla o
türküleri ben kasete okumuş olsaydım o arkadaştan daha iyi söyleyeceğime
inanıyorum aradan yıllar geçmesine rağmen yine değişmez söylerim. Devam edecek
Ünlü türkünün devamı
Yaramı açtın saramam
Gayrı seninle duramam
Beraber yuva kurmam
Küstüm küstüm küstüm oy oy
Seni sevdim gördüm zarar
Yaptıkların aklım yorar
Onun için aldım karar
Küstüm küstüm küstüm oy oy
Bir daha senle yanamam
Şeker olsan’da denemem
Çok yalvarsanda dönemem
Küstüm küstüm küstüm oy oy
Kal dediğim yerde kalsan
Dertlerime çare bulsan
Anla beni nedim kulsan
Küstüm küstüm küstüm oy oy
Artık aşkın ile yanmam
Tatlı sözlerine kanmam
Ölsem’de adını anmam
Küstüm küstüm küstüm oy oy
Talan olsa’da bağlarım
Sanma’ki sensiz ağlarım
Derdimi kendim bağlarım
Küstüm küstüm küstüm oy oy
Sevdamız kalbimde kalsın
Eller beni nankör bilsin
Gidiyorum yüzün gülsün
Küstüm küstüm küstüm oy oy
Dert verdin geldi burama
Mer’hem olmadın yarama
Şahin’i nolur arama
Küstüm küstüm küstüm oy oy
Almanya
Ali Şahin (Elbistanlı)