Hüseyin
henüz üç beş yaşlarında, kaderiyle baş başa yoksulluk içinde büyüyen
Annesiz ve babasız bir çocuktu. Köşeler de yalnız oynayan boynu bükük, sessiz kendi halinde burukluk içinde günlerini geçirmeye çalışıyor ne verilirse onu yiyor akşam olunca akrabalarında yatıyordu bir misafir bir sığıntı gibi.Hüseyin okul çağlarına geldiğinde dayısının kendisini okula yazdıracağı günü sabırsızlıkla sevinçli bir tebessümle bekliyor, her gün dayısına okula yazılacağı günün ne zaman olduğunu sorup duruyordu. Nihayet beklediği o gün gelmişti. Okul elbiseleri bir annenin özen gösterdiği gibi titizlikle hazırlamadıysa da dayısı, aldığı bir önlük, bir pantolon ve Naylon ayakkabı ile yola çıktılar. Hüseyin sevinç içinde okula yazıldı. O kadar sevinçli ve bir o kadarda heyecanlıydı ki sevinç ve mutluluğu adeta gözlerinden okunuyordu.
Günler, aylar, yıllar derken Hüseyin ilkokulu, fakirlik ve
yoksulluk içinde ve en kötüsü de anne ve baba sevgisinden mahrum bir şekilde,
okulunu iyi bir derece ile bitirdi. Aldığı karnenin sevinç ve coşkusu ile eve geldi.
Karnesini dayısına göstererek
-Dayıcığım sınıfımı pekiyi ile bitirdim.
Diyerek mutluluk ve sevincini dile getirdi. Dayısı
--Aferin yeğenim
Diyerek başını okşadı ve tebrik etti. Hüseyin ilkokulunu bitirmiş
ve uzun bir yaz tatili önünde onu bekliyordu. Dayısı çalışıyor, oda sokaklarda
arkadaşları ile buruk bir şekilde oyun oynuyor, yarı aç yarı tok bir şekilde
akşamı ediyordu. Herkesin annesi yemek vakti çocuğunu çağırırken, Hüseyin
annesiz ve yetim bir şekilde bakıyor, birileri eline bir parça lokma ekmek
verirse yiyerek, akşam dayısının eve gelmesi için yolunu gözlüyordu. Akşam
dayısı işten eve gelince, Allah ne verdi ise beraberce yiyerek karnını
doyuruyordu.
Her şeye rağmen Hüseyin’in bir şeyleri eksik ti, anne ve babasızlığın hasretini çekiyordu, hiç bir şeyi istediği gibi olmuyordu, gönlünde hep bir şeyler eksikti, yarımdı...Günler aylar derken okul tatili bitti, Hüseyin’in ortaokula yazılması gerekiyordu. Bu durumu dayısına söyleyen Hüseyin, dayısından olumsuz cevap alıyordu. Dayısı onu okutamayacağını söyledi, kendi mesleği olan inşaat boyacılığına beraberce çalışmasını istediğini söyledi. Oysa Hüseyin okumak istiyordu istemesine de buna imkân yoktu. Çaresizce boynunu bükerek kabul etmek zorunda kaldı. Gün geçtikçe, elinin çabukluğu ile bu işe alıştı ve dayısının beğenisini kazandı.
Aylar yıllar birbirini kovalarken, Hüseyin on altı yaşına gelmiş
tığ gibi bir delikanlı olmuştu ve kader bu ya bir gün bir aile kavgası ile iç
içe kalmış ve dayısının zoru ile eline bir bıçak verilerek karşı tarafı düşman
gösterircesine onlardan birini öldürmesini istedi. Biz bunu yapmaz isek onlar
bizi öldürecek diyerek beynini yıkıyordu. Nihayetinde Hüseyin bunu kabul etmek
zorunda kaldı ve elini kana bulayarak, katil olmak zorunda kaldı.
Hüseyin, bir kuş incitmeyen yufka yürekli olan bu çocuktu
şimdi ise katil olmuş ve ceza evine düşmüştü. Dayısı ise
-Yeğenim hiç korkma ben arkandayım
Vaatleri ile desteklemeye çalışıyordu. Mahkeme sonucunda dört yıl
ceza alarak mahkûm oluyor. Bu mahkûm 'luk sırasında dayısı dört veya beş defa
yanına ya gidiyor ya gitmiyor Hüseyin bu kahırla o mahpusluk yıllarını geçiriyordu.
İçerdeki arkadaşların dan bazı alışkanlıklar edinip, o saf tertemiz Hüseyin
kötü alışkanlıkların sahibi olmaya başlamıştı.
Geçen dört yılın ardından sonra, Hüseyin tahliye olarak ceza
evinden çıktı. İşsiz ve çaresiz kalan Hüseyin günlerce iş aramasına rağmen
sabıkalı olduğu için iş bulamayınca, daha da kötü arkadaşların peşine takılarak
içki, kumar... Kötü alışkanlıkların sahibi oluyor, nerede akşam orada sabah
ederek günlerini geçiriyordu.
Bir ilkbahar sabahının güneşli bir öğlen saatlerinde elleri
cebinde yürürken karşısına çıkan kendi yaşlarında güzel bir kızla karşı
karşıya gelir ve birden dünyası değişir çünkü Hüseyin âşık olmuştur. Gözleri
bir şeyi görmeyen Hüseyin günlerce yemeden içmeden bu kızı düşünüyordu.
Nihayetinde bir gün karar verdi bu kızla konuşacak âşık olduğunu söyleyecekti.
Tüm cesaretini toplayarak onu takip etti ve yanına usulce yaklaşıp konuşmak
istediğini âşık olduğunu söyledi iki gün üç gün derken zorda olsa kabul ettirdi
ve arkadaş olmuşlardı.
Hüseyin artık on dokuz yaşında bir delikanlıydı çalışıyordu bir
inşaatın anlaşmış devamlı bir işi vardı. Kendine yeni bir hayat kuran Hüseyin
arkadaşlarında yardımıyla nişan düğün derken dünya evine giriyor, mutlu bir
şekilde kötü işlerden uzak dayısından öğrendiği boyacılık işine devam ediyordu.
Evini düzüyor bir yandan da para biriktiriyordu. Kötü günler bitmişti.
Bir gün iş bitimi eve geldiğinde karısının gözündeki mutluluğu gören Hüseyin hayırdır hanım diyerek sorduğunda karısı hamile olduğunu söylüyor. Buna çok sevinen Hüseyin kocaman bir sevinç çığlığıyla sarılıp yılların acısını o kocaman yükü sanki sırtında atmıştı. Bir oh çekerek işte hayat şimdi başlıyor dedi. İşine daha titiz davranıyor daha çok çalışıyor daha dikkat ediyordu.Karısının doğumu yaklaşıyor diye bir kenara para biriktiriyordu, nihayetinde o gün gelip çatmıştı ve bir gece yarısı karısının sancısıyla uyanan Hüseyin apar topar bir taksi çağırır ve karısını hastaneye kaldırır onu içeri alan hemşire dışarıda beklemesini söyler. Hüseyin büyük bir heyecanla bekler, bekler, aniden gelen bir sesle.
-Hüseyin kimdir?
Diyen
hemşireye doğru koşarak. Sevinç içinde.
-Buyurun
Hüseyin benim
-Gözünüz
aydın bir kızınız oldu…
Sözünü duyunca sevinç çığlıkları atar ve
karısının yanına gider geçmiş olsun der çocuğu kucağına alır,
Akşam olunca hastanedeki işlemleri biter ve eve dönerler o kadar
sevinçliler ki o acıları yoksulluğu unutur Hüseyin. Hüseyin farklı bir insan
olmuştu daha da çok çalışıyor çocuğuna bir şeyler alıyor kendinin tadamadığı
özlediği şeyleri çocukluk yıllarındaki özlediği ne varsa kızına alıyordu.
Oyuncaklar çikolatalar şekerler, güzel elbiseler alıyordu ben yaşayamadım sen
yaşa dercesine hiç bir şey gözüne gelmiyordu artık Hüseyin'in.
Kızı altı yaşlarına gelmişti hayat tatlı bir şekilde devam
ediyordu bir öğlen vakti eve gelen bir mektup her şeyi bozmuştu. Öncede yarım
kalan bir cezasının olduğu ve mahkemeye gitmesi gerektiği yazıyordu.
Bu haber ikisini de yıkmıştı çünkü Hüseyin yeniden baba olmaya
hazırdı çünkü eşi yine hamileydi, fakat bu mahkemeye gitmek zorundaydı ne
olursa olsun sabah kalktı ve gitti, mahkeme Hüseyin in iki yıl hapis cezası
olduğunu söyleyerek onu yeniden tutukladılar.
Hüseyin yeniden başa dönmüştü zorda olsa eşiyle kızıyla vedalaşan Hüseyin
cezasını çekmek üzere teslim oldu, aradan geçen aylar sonrası gelen bir haberle
eşinin tekrar doğum yaptığını ve ikizleri iki oğlu olduğunu öğrendi buna hem
sevinen hem üzülen Hüseyin çocukları görmek onları bir an önce öpmek koklamak
için günleri sayıyordu. Bir pazartesi sabahı gardiyanın o ürkek sesiyle
-Hüseyin
oğlum hadi kalk çıkıyorsun sesiyle
Yatağından
sevinç naraları ile fırladı kalktı, arkadaşlarıyla vedalaşıp çıktı.
Büyük bir sevinçle evinin yolunu tutan Hüseyin kalbi yerinden
çıkacakmış gibi heyecanlı elleri ile titrek titrek zile başar, kapıyı açan eşi,
büyük bir sevinçle ona sarılarak içeri alır o çocuklarını görme heyecanıyla
içeri girer odanın ortasında oynayan çocuklarına sarılıp öper
koklar bir yandan da kızını sever sarılır hasret giderir.
Hüseyin’in yükü daha ağır olmuştu ve diyordu ki kader her zaman
bize vurmaz elbet, olan oldu artık yeni bir hayat beni bekliyor. Birkaç gün
hasret gideren Hüseyin tekrar mesleği olan boyacılığa devam eder bir yandan
çocukların masrafı bir yandan zorluklar hayat devam eder çünkü artık üç tane
çocuğu vardır.
Hayat zorlaştıkça geçim zorlaştıkça Hüseyin değişmeye başlar yine
eskisi gibi kötü alışkanlıklar ve hatalar yapar ne kadar kendini dizginlese de
yapamaz bir yerden patlak verir.
Bir akşam işte gelen Hüseyin evdeki eşine bağırır çocuklara
kızar sinirlenir sonrası sakinleşir fakat değişmiştir bu duruma bir çare
bulamaz aylarca süren bu hatası onu yine ceza evine girmeye mecbur bırakır ne
yapacağını şaşırır Hüseyin, fakat kendini dizginleyemez bir türlü yeniden ceza
evine giren Hüseyin tutuksuz yargılanarak serbest bırakılır, her gün gidip imza
atacak şekilde cezasını sürdürecek neyse ki en azından çocuklarından eşinden
ayrı kalmayacak.
Bir sabah namazında ezan sesiyle uyanan Hüseyin abdestini alır ve
camiye gider namazını kılar dualar eder, Allah'a yalvarır her şeyden uzak
kalacağına yemin eder ve eve gelir. Rahatlar üzerinde sanki yılların yükü
kalkmıştır rahatlar, artık kendime çeki düzen vermeliyim der hayat sımsıkı sarılır,
nihayetinde bu sözünde bulunur. Çocuklarıyla mutlu onları okula götürüp getirir
işine gider elinde geldikçe onlarla mutlu olmaya çalışırdı her şey yoluna
girmişti fakat kader bu ya bir insanın bahtı gülmezse gülmezmiş işte yine şansı
gülmez Hüseyin’in bu defada eşi hastalanır ve doklara giderler, doktor eşinin
kanser olduğunu birkaç aylık ömrü kaldığını söyler. Yeni başladığı mutluluğu
doyamadan yaşayan Hüseyin eşini kaybeder ve büsbütün yıkılır. Çocuklar perişan kendi perişan on altı
yaşındaki kızıyla iki küçük oğluyla baş başa kalmıştır, kader bu diyerek
çocuklarına öğüt veriyordu hepimiz sonunda bu ölümü tadacağız diyordu demesine
de, çocuklar bundan anlar mıydı bilmiyordu.
Hüseyin daha bir inançlı daha hayat güvenle güçlü kalmaya
çalışıyordu, bu hayat devam etmek zorundaydı yapacak Bir şey yoktu ölen eşini
unutamazsa da hayat devam edecekti. Büyük kızı okula giderken babasına yardım
ediyor yemek yapmasına sofrayı kurmasına yardım ediyor, sonrada hep beraber
hazırlanıp çıkıyorlar onlar okuluna Hüseyin işine gidiyordu.
Akşam olunca yine bir araya gelip çocuklarını yüreği buruk şekilde
de olsa seviyor derslerine yardımcı oluyor beraberce mutlu olmaya çalışıyorlardı,
anne yokluğunu belli ettirmemeye çalışıyor çalışmasına da bakalım Hüseyin buna
daha ne kadar devam edebilecek
Malatyalı şair Cahit Aluç
DEVAM EDECEK