Maçahel yaylaları sıra sıra dizilmiş
Kıvrım kıvrım yolları kalem ile çizilmiş.
Üçkardeş’in heybetli duruşunu görseniz
Kefen, mezar gerekmez göllerine girseniz.
‘Kara kar yağar’ sözü bu yer için söylenmiş.
Ağrı, Erciyes gelip Karçal’dan kar dilenmiş.
Kuş uçmaz, kervan geçmez bu ne meret yer idi.
Karçal’ın onca karı yüreğimde eridi.
Karçalın tepesinde karlar var küme küme
Burada yaşayanın yolu düşmez hekime.
Gökyüzüne komşudur İmansminda tepesi
Arşı selamlıyordu okunan ezan sesi.
Burada iftar açmak herkese nasip olmaz.
Eceli gelenlerin gözleri açık kalmaz.
Karçal’da geçen bir gün bir ömre bedel derler.
Burdakiler kendini cennette addederler.
Burada görmek mümkün yeşilin kırk tonunu
Doksanlık dede gelse atarmış bastonunu.
Doyumsuzluk demektir burda yemek ve içmek
Karçal’ın deresini sırattan zordur geçmek.
Gökte bulut belirse Karçal’ı duman kaplar
Meltem esse kar yağar uymaz burda hesaplar.
İnanın ödül alır, kör de yapsa resmini.
Şiirime işlerim, şair olsam ismini.
Tıpkı bir ölü gibi yalnızlaşır kışları
Taşı bile ağlatır hüzünlü bakışları.
Şu dağda devran sürer karların erimezi
Gözyaşısız şafağı, tenlerin çürümezi.
Nara atasım gelir şu dağların başında
Bir başka koku vardır toprağında, taşında.
Derinden bir nefes al, avuç avuç iç suyu.
İçtikçe acıktırır, ağır değil hiç suyu.
Esmesin asi rüzgâr, soldurmasın
çimini
Yaşasın Karçal dağı beşinci mevsimini.
Kanatmasın avcılar kartalların sesini
Sultanlara değişmez çobanlar neşesini.
Sen de gel buralara, biraz dinlensin ruhun.
Bu dağlara sırtını vermiş gemisi Nuh’un.
Gelmiş, çiçek topluyor küçük bir Alman kızı
Kurmuş çadırlarını İngiliz’i, Fransız’ı.
Bakire kız gibidir, el değmemiş Karçal’a
Asrın çirkef güneşi hiç doğmamış Karçal’a.
Bazen göz gözü görmez dumanıyla, sisiyle
Kopar şenlik, şamata şen kuşların sesiyle.
Adeta ipek gibi, başımı koyduğum taş
Tek titrerken akarmış gözden üç- beş damla yaş.
Yersin eşsiz iştahla ekmek ile soğanı
Taze karla yuyarlar dağda yeni doğanı.
Demet demet serpilmiş pınarlar, çağlayanlar
Gözlerimi yaşarttı neşeden ağlayanlar.
Bir ağaç gölgesine özlem duyar bu yerler
Baharları, yazları ondan yeşil giyerler.
Dost, arkadaş gibidir aç kurtlarla çobanlar
Düş ve özlemlerini benden başka kim anlar?
Hekimler iksir sayar külü ile tozunu
Cehennem ateşi de eritemez buzunu.
Adı dağlı da olsa yüreğine kin girmezi
Dağda olan adalet kadıyı gerektirmez.
Ayaza kar eylemez çobanın şu ateşi
Sıcak bir aş kaynatır yanında olsa eşi.
Rüzgar ile su sesi birbirine karışır.
İnsan bu dağ başında düşmanıyla barışır.
Suyundan, havasından insan şifayı bulur.
Ne şeker, ne tansiyon, ne kilo derdi olur.
Eğer abdest almışsan Karçalın suyu ile
Titremen akla gelir, bozmazsın bir yıl bile.
Ne mezar var ne tabut, ölümsüzlük yeri bu.
Hayat hep akıp gider ta Adem’den beri bu Ağustos 2012/ Artvin
Muhammet AVCI (YANIK OZAN)