“Sahil kenarındaki kafeteryada sigara içiyordu adam. Kadın denize bakıyordu. Kadının gözlerindeydi deniz. Yüzünü karşısında oturana çevirmeksizin öylece bakıyordu. Adam başı öne eğik, duman duman kadının yüzünü işliyordu boşluğa. İkisi de susuyordu.”

Yazmayı beceremediğim o hikaye böyle başlıyordu. Geçen gün, kötü el yazımla –ki elyazımın kötü olduğunu sen söylemiştin- yazmaya oturduğum ve yarım bıraktığım hikaye…  Kötü el yazım… Hikayeye döneceğim az sonra ama şu kötü el yazısı konusunda –ki elyazımın kötü olduğunu sen söylemiştin, yukarıda yazdım galiba- muhakkak yazılması gereken şudur ki, bana ait olup da senin kötü dediğin herhangi bir şey bile bana nasıl aziz, nasıl vazgeçilmez geliyor. Bana ait olan kötü dediğin bir şey bile seninle güzelleşiyor. Evet, elyazım kötü… Ne mutlu ki kötü! İltifat etmediğinin ben de farkındayım halbuki. Sen güzelsin ya, hep bu sebeple benim bu sıfat karmaşam. El yazım kötü  –ki elyazımın kötü olduğunu sen söylemiştin, daha önce de yazdığım gibi- ve güzel…

Yazmayı beceremediğim o hikayenin ilginç bir hikayesi var aslında. Geceydi. Karanlıktı. Uyku sersemiydim. Bir rüyanın dalgınlığıyla uyandım. Hikayeye döneceğim az sonra ama gecenin onanmamış bir yerinde ne zaman bir rüya sarhoşluğuyla uyansam sanki odanın bir yerine koşuyor ruhum, bir kenardan seni seyrediyorum. Uyuduğunu görüyorum. Saçların bir yastığın üzerine dağılmış. Öylesi derin bir huzur yüzünde… Hep aynı masumiyet… Senin ne kadar çocuk olduğunu hayal olduğunu kestiremediğim o hal içinde daha iyi anlıyorum. Sen çok çocuksun Sevgilim. Üzerini örtüp çıkıyorum odadan. Çok anaç utkular dokumuşum sevgi diye, neylersin. Yine de konu bu değildi. Yazmayı beceremediğim hikayenin hikayesine dönüyorum.

Rüyanın dalgınlığıyla bir sigara yaktım. Kalem kağıt masanın üzerinde duruyordu. Pencereyi açtım. Hafif bir rüzgar esti yüzüme doğru. Deniz kokusu… Masamın başına oturdum ve kağıda “Sahil kenarındaki kafeteryada sigara içiyordu adam” yazdım. Sen uyuyordun. Uyumak sana yakışıyor, buna sözüm yok. Saçlarını sanki deniz yapıyorsun yastığının üzerinde. Ama o esnada denize bakmak sana daha çok yakışabilirdi. Halbuki sen uyuyordun. Ne kadar sakıncalı olabilir ki diyerek “Kadın denize bakıyordu” yazdım. Seni denize bakarken hiç görmediğim geldi aklıma. Hoş, seni uyurken de görmüş değildim. Bilmiyorum farkında mısın ama elyazım kötü olduğu halde sana ne kadar körüm Sevgilim.

Sen denize baksan, bence muhakkak gözlerinde yer almak ister deniz. Ben seni denize bakarken görsem, ne çok kıskanırım gözlerini denizden. Dalgalar gelip benim içime vurur, köpük köpük… Ölmeden önce beni denize nasıl baktığına şahit kılsan, gözlerim deniz dolusu, vallahi açık gitmez. O gece biraz yalan katarak “Kadın denize bakıyordu” yazdıktan sonra “Kadının gözlerindeydi deniz” yazabildim sadece. Kelimelerin hikayeye dair tükenişi tam bu cümleden sonra başladı. Senin gözlerin bir Meryem uykusuyla kapalıydı. Zannediyorum içimde kelimeler geri çekilmeye başlıyordu dalga dalga… “Yüzünü karşısında oturana çevirmeksizin öylece bakıyordu” diyebildim kadına dair. Kaderinde kadına dair yazdığım son cümle olmak varmış ki, yazmayı beceremediğim hikayede kadına dair son cümle bu oldu.

Bir nefes daha çektiğim sigara dumanını seyrettim öylesine. “Adam başı öne eğik, duman duman kadının yüzünü işliyordu boşluğa.” Bu cümle öyle yazıldı kağıda. Elyazım kadar kötüydü alışkanlığım, farkındayım. Yüzün zihnimin neresine takılmış bilmem ki, hatırlamak için hiç çaba sarf etmiyorum. İçimde yüzün duman duman, içimde gözlerin köpük köpük, içimde kelimeler dalga dalga…

Nihayet son cümleye kıpırdandı kalem; “İkisi de susuyordu” yazdı. Rüyam bu kadardı. Yazmayı beceremediğim o hikayenin hikayesi de buydu aslında. Yazmayı beceremedim çünkü bir odanın içine dolan denizin tuz kokusu vardı, sahil kenarındaki kafeterya rüyaydı. Yazmayı beceremedim çünkü gözlerin kapalıydı, denize bakışın rüyaydı. Yazmayı beceremedim çünkü ben ne uyurken, ne de denize bakarken görmemiştim seni. Yazmayı beceremedim çünkü rüyamda bile yüzünü bana çevirip bakmayışının asaletiyle boğuluyordum. Yazmayı beceremedim çünkü zihnimin neresine takıldığını bilemediğim yüzünü duman duman boşluğa işlemekle meşguldüm. Yazmayı beceremedim çünkü yazmakta hünerli değilim, susmakta hünerli olduğum kadar…

Rüyam bitti. Geride kötü ve güzel elyazımla –ki elyazımın kötü olduğunu sen söyleyerek güzelleştirmiştin- yazmayı beceremediğim bir hikaye ve onun anlatılmış hikayesi kaldı.

( Yazmayı Beceremediğim Hikayenin Hikayesi başlıklı yazı Mümin Munis tarafından 16.09.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.