SONUNDA VEFA!
Sünnettir diyerek önce yakınlarından başlayıp koca kabristanı dolaşmaya başladı… Tanıdıklarının burada daha çok olması, yavaş yavaş onun da kabristana farklı bir gözle bakmasına, daha alımlı bakmasına neden oldu. bir yandan da torununa anlatıyor ve bir bir takdim ediyordu yatanları. Mermer bahçesini andıran, beyaz ama soğuk taşlara, hem bir müşteri gibi hem
de mühendis olmanın titizliğiyle bakıyordu.”Ne kadar özenmişler, ne gerek vardı” diyerek biraz da tuhaf karşılıyordu.
O güzelim mermer mezarların arasında dolaşırken, dikenlerinden ve otlarından görünmeyecek hale gelmiş, bir taşı bile olmayan, sadece başında tahta bir levha bulunan bir mezarın yanında durdu.
Meraklandı ve levhadaki yazıyı okumaya çalıştı. Yıllar, yazıları, içinde yatan gibi unutturmuş ve solgunlaştırmıştı.
Agâh GÜNEŞ
D.Tarihi 1935
Ö.Tarihi 1988
Sarardı Necdet Bey ve biraz da sendeledi. Torunu koluna girdi “Hayırdır dede” dedi… Derin bir iç geçirdi ve “Oğul, burada yatan benim öğretmenimdi” dedi. Gözyaşları süzülmeye ve toprağa damlamaya başladı.”Affet hocam affet” diye belli belirsiz mırıldanıyor ve artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ütülü pantolonunun pahalı kumaştan olduğuna aldırış etmeden oturuverdi mezarın başına. Ne gariptir ki Agâh Öğretmenin öğrettiği dualardı şimdi onun mezarı başında okuduğu dualar...Ağlıyordu… Daha da ağlayacaktı… Nasıl ağlamasındı… Agâh Öğretmen değil miydi hayatında ilk defa muzu tattıran? İlk dolmakalemle tanıştıran, ilk içi yün bot ayakkabıyı kendisine hediye eden ve Agâh Öğretmendi ilk başını okşayan, ilk “aferin” diyen. İlk defa lokantada yemeği onunla yememiş miydi? İlk tiyatroyu onun yanı başında izlemiş ve elleri patlayıncaya kadar oyuncuları alkışlamış, bir yandan da öğretmenine minnettar gözlerle bakmıştı… Şöyle bir düşündü de; neredeyse hayatındaki en güzel ilkleri Agâh Öğretmen sayesinde tatmıştı.
Şimdi oldukça zengindi…”Vefasız değilim ben” dedi kendi kendine. Aramıştı, kendince çok aramıştı öğretmenini.”Uzak bir vilayete tayin olundu” açıklamasından başka bir bilgiye ulaşamamıştı. Üstelik adı “VEFA” olan bir semtine yerleşmişti İstanbul’un. Kazandıkça kazanmış ve aranan bir mühendis ve müteahhit olmuştu. Öğretmenini birkaç aramadan sonra vazgeçmişti…
Yıllar sonra Agâh Öğretmenin vefatını duymuştu okul arkadaşlarından. Onun nereye gömüldüğünü merak edemeyecek kadar meşgul biriydi o artık.”Allah rahmet etsin, iyi biriydi” temennisinden öteye gitmemişti vefası.
Çok iyi biliyordu ki;gözyaşları, nefsini tatminden öteye gitmeyen tuzlu sudan ibaretti şimdi…Oysa üç kuruşluk geliriyle ne çok şey yapmıştı şu dünyada Agâh Öğretmen!onu okutmalıydı kitaplar..Onu örnek almalıydı ekonomistler..Onu incelemeliydi sosyologlar..ve Onu hissetmeliydi insan olan herkes…Muhtemelen son maaşını yine bir öğrencisiyle harcamıştı.Öğrendiğine göre,emekli olamadan vefat etmişti.eşini ve biricik kızını trafik kazasında kaybettikten sonra, öğrencilerinden başka kimsesi kalmamıştı akraba olarak.
Necdet Bey doğruldu diz çöktüğü yerden ve tozunu silkelemedi pantolonunun. Agâh Öğretmenin mezarının başucundaki tahta levhayı öptü ve torununa tutunarak arabasına doğru yürüdü…
Bir hafta sonra tüm ekibiyle geldi mezara. Görenler büyük bir inşaat hazırlı var zannettiler. Agâh Öğretmenine, sağken gösteremediği vefayı gösterdi. Şehrin en güzel mezarını yapmıştı ona. Üstelik Agâh Öğretmenin adına bir çeşme ve bir de okul yaptırdı…
Eşine sıkı sıkı tembihledi “ Hanım, öldüğümde beni hocamın ayakucuna gömün!”
TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYOR,SAYGILARIMI SUNUYORUM...
(
Sonunda Vefa başlıklı yazı
Ayşe GÖZELEL tarafından
22.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.