ÇOCUKLAR NE ZAMAN CAMİYE GETİRİLMELİ?
1990 yılı ramazan
ayında Ankara Kocatepe Camiinde teravih namazındayız. Mevsim yaz ve hava da
oldukça güzel. Yaz olduğu için yatsı bayağı geç oluyor. Cami oldukça kalabalık
ve herkes heyecan içinde. Caminin epeyce ortalarında çok yakınımda bir baba ve
muhtemelen evladı olan 2 yaşlarında bir erkek çocuk var. Namaz başlamadan
hocanın vaaz ettiği zamanlarda her şey güzel. Çocuk gayet mutlu etrafında olup
bitenleri izleyip, hoplayıp, zıplayıp, merak ettiklerini babasına soruyor. Tabi
namaz başlamadığı için baba evladı ile yeterince ve kaliteli bir şekilde
ilgileniyor.
Ancak, namaz başladıktan
sonra, durum tersine dönüyor. Herkes ayağa kalktı, çocuk aralarda kaldı,
babasının bacağına sarıldı. Sorular soruyor cevap veren yok. Babasını itekliyor,
sesini yükseltiyor, bağırıyor, çağırıyor fakat, biraz önce onun her sorusuna cevap
veren baba, adeta bir taş kesilmiş oğluyla ilgilen(e)miyordu.
Çocuğa göre herkesin
boyu çok uzun olduğu için, zavallı çocuk aralarda kaldığından, muhtemelen
pisikolojik olarak da rahatsızlık duymuştu sanırım. İlk dört rekat kılındıktan
sonra, baba durumu değerlendirdi. Camiden çıkmak istedi ama ne mümkün. Çok önlere
gelmiş ve cami tıklım tıklım dolu. Bir iki saf arkaya geçtiyse bile namaz
yeniden başladığı için o da cemaate tekrar uymak zorunda kaldı.
Çocuk camiden çıkacağı
konusunda ümitlenmişti ki, tekrar bir önceki manzara ile karşı karşıya
kaldığını görünce, iyice sesini yükseltti ve babasını gücü yettiği kadarıyla
dövmeye başladı.
Adamcağızın ne kadar
zor bir durumda kaldığı çevre saflardaki cemaat tarafından yakından
izlenebiliyordu. Uzak saflardaki cemaat ise, olayı göremeden duydukları, ilginç
ve camide o anda olmaması gereken sesler ve gürültülere bir anlam veremiyordu.
Benzer olaylarla tekrar
tekrar karşılaştım. Elbette ki, ebeveynlerin iyi niyetinden hiç kimsenin
şüphesi yok. Amacın çocuğu camiye, cemaate ve ibadete ısındırmak olduğu herkes
tarafından biliniyor.
Hayatımızın her
aşamasında olduğu gibi; neyin, ne zaman, nasıl, nerede, hangi amaçla, kiminle
yapılacağı çok büyük önem arz etmektedir.
Hepimiz çok iyi
biliyoruz ki, çocuklar akıl baliğ oluncaya kadar camiden, namazdan, ibadetten
ve büyüklerin sorumluluklarından sorumlu değiller. Akil baliğ olma yaşı ise,
cinsiyet ve iklim farklılığı yaşayan farklı ülkelerin özel durumlarına göre, 12
ile 15 yaş arasında değişmektedir.
O halde camiler
çocuklarımız için 12 yaşına kadar sır olmaya devam mı etmelidir? Bence hayır. Çocuklar
yürümeye başladıkları andan itibaren çeşitli zamanlarda gezi ve öğrenme amaçlı
camilere götürülmelidirler. Ancak bu cemaatin çok yoğun olduğu ve uzun süren
namazlarda olmamalıdır.
Namazdan önce veya
sonra camiler çocuklarla ziyaret edilebilir. Çocuklar hocalarla ve cemaat üyeleri
ile tanıştırılabilir. Üstelik böyle bir zamanda büyükler o çocukları çok daha
sevecekler ve ilgileneceklerdir. Öncelikle evde kısa namazlara çocukların
kendilerince özgür bir şekilde eşlik etmelerine izin verilerek, namaz ve
ibadetle çocuklar tanıştırılmalıdır.
(Burada Efendimizin
cemaate namaz kıldırırken, secdeye gittiğinde omuzuna binen torununun
kendiliğinden ininceye kadar secdeyi uzattığını hatırlatmak isterim).
Camide ise, kısa
namazlarda çocuklar cemaate götürülmeli ve en arka safa durulmalıdır. Bu eylemin
evde mutlaka tatbiki yapılarak, çocuk birden bire bilmediği ve tanımadığı bir
ortamda tedirginliğe terk edilmemelidir.
Çocuğun çişi gelebilir,
sıkılabilir, aklına oyuncakları gelebilir, ortamdan haz almayabilir. Unutmayalım
ki, büyükler için önemli ve manevi bir atmosfer olan cami ve ibadet, küçükler
için hiçbir şey ifade etmeyebilir.
Çocuk arka safta
ebeveyni ile birlikte iken, diğer cemaatin huzur ve huşusunu bozacak bir
davranışta bulunduğu zaman, ebeveyni derhal selam vererek çocuğunu cami dışına
çıkarmalı ve onun emrini yerine getirerek sakinleştirmelidir. Usluca durursa ve
hele hele namazla ilgilenirse zaten sorun yok. Önceki verilen eğitimlerin
kalitesi ortaya çıkar.
Empati yapabilmek, hele
hele çocuklar için çok büyük bir önem arz eder. Çocuk belki de oyun oynamaya,
çocuk bahçesine gideceğini zannediyordu. Beklediğini bulamadığı anda, kendi
cürmüne göre tepki göstermesi gayet doğaldır.
Bazı ebeveynler
çocuklarının beklenmeyen ve istenmeyen bir şekilde, kendilerine anlamsız gelen
birtakım huysuzlukları ile baş etmekte çok zorlanabilirler. Bu durum camide
olabildiği gibi, çarşıda, pazarda, avm’lerde de olabilir. Alabildiğine şiddetli,
anlaması çok zor bir tepki ile karşılaşan ebeveynler, bazen çok çaresiz
kalırlar. Önce iyilikle yaklaşırlar, sonra seslerini yükseltirler, hatta bazen
sözlü olarak tehdit ederler (eve gidince ben sana gösteririm gibi), maalesef
bazen de çaktırmadan çocuğu hırpalarlar. Malumdur ki, bu tür olumsuz
yaklaşımların çocuk terbiyesinde asla yeri yoktur.
Böyle durumlarda
çocuğun ne mesaj verdiğini çok iyi anlamak gerekir.
-
Belki dünkü bir aşağılamanın (rencide
etme, yok sayma, değersizleştirme vb.) intikamını alıyor.
-
Belki önceden söz verip de yerine
getirmediğimiz bir beklentinin intikamını alıyor.
-
Belki, kendisinin adam yerine
konulmasını istiyor.
-
Belki, verilmeyen bir hakkını almaya
çalışıyor.
-
Belki, önceki gün uğradığı bir
hakaret veya şiddetin acısını çıkarıyor.
Bu maddeleri
çoğaltmamız mümkün.
Unutmayalım,
hayatımızın her aşamasında büyüklere göstermek zorunda olduğumuz; neyin, ne
zaman, nasıl, kiminle, hangi ölçüde ve dengede yapılacağı konusu, çocuklarda
çok daha büyük bir önem arz ediyor.
Selam, sevgi ve
dualarımla… Allah’a (cc) emanet olunuz…
11 Kasım 2015 Çarşamba.
Saat: 10.30. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı