Çanakkale!
Çanağı, kan dolacak kale.
Medeniyet nedir, ne ister?
Bizzat şahit olacak gene .
Medeniyetten utanacak kale.
Birkaç kişinin hevesine,
binlerce insan ölecek gene.
Truva yı hatırlayacak Çanakkale,
hatırlayıp utanacak gene.
Hak yoluna kurban Çanakkale.
Batıl, destan yazmak ister .
Çaresiz şahit olacak gene.
İnsan oğlu, umarsız, hayırsız.
Truvanın tahta atı sabırsız,
bilerce yıldır beklemekte.
Boğazın, mart rüzgarı olmuş,
kana susamış kişnemekte.
Umurunda değil!
Çanakkale geçilir , geçilmez.
Güvenir sezgisine,
Türk'ün vatan sevgisine.
Bilir ki düşmana eğilmez,
şahlanır delicesine .
İri gözleri ufukta,
gemileri gözlemekte.
Boğazın, mart rüzgarı olmuş,
kana susamış, kişnemekte.
Hatırında, kanlı Truva.
Bekler Yüzlerce gemi.
Ne kadar eserse deli,
o kadar tez gelecek.
Ufukta, kapkara duman,
içinde birkaç pruva.
Zor seçilmekte dumandan,
gemiler gelmekte yanan.
Direklerinde, kara duman.
Ne yelken var, ne iman.
Bu kara şeyler mi yaman?
Karaya çıkmadan der aman.!
Rüzgarın faydası yok,
demir gemiler gelmekte.
Ufukta birkaç pruva,
dumandan zor seçilmekte.
Truva'nın tahta atı sabırsız,
binlerce yıldır beklemekte.
Boğazın mart rüzgarı olmuş,
kana susamış, kişnemekte...
1915 Yılı aylardan mart.
Deniz delirmiş, rüzgar sert.
Göz yaşı, olmuş denize dert.
Deniz, düşmandan daha mert.
Denizde, savaş koptu kopacak.
Binlerce çocuk, yetim kalacak.
Göz yaşları, sel olup akacak.
Deniz, düşmandan daha mert.
Her damla, başına dert olacak.
Elinden gelse, engel olacak.
Mecburdur, hikmete uyacak.
Deniz, düşmandan daha mert.
Deniz, yutunca masum canları,
sabi ruhlar, olunca kanatlı kuğu.
Yetimlerin, akan gözyaşları olacak;
Babasız evlerin, camlarında buğu.
Gün olur, gözler de, camlar da kuru.
Gözyaşı, dönüp dönüp dolaşacak.
Ölümün hüznü, neşeyi arayacak,
konduğu her yere, hayat verecek.
Her yere, konup konup uçacak.
Elbet bir gün, denize karışacak.
Boğazın serin derinliklerinde,
cansız yatan, babasını bulacak.
Kavuşmaya, deniz şahit olacak.
Bilinmez ki, hüznü ne olacak.
Belki köpürecek, belki kabaracak,
yalnızlığını acısını, dışa vuracak.
Hüznü, dalga olup, kıyıya vuracak.
Kör, sağır gönüller, fırtına sanacak.
Tarih, akan yetim gözyaşlarını değil,
amirallerin, mazeretlerini yazacak.
Deniz, delirmiş, rüzgar sert.
Elinden gelse engel olacak.
Deniz kadim ,deniz şahit.
Çaresiz hikmete uyacak.
1915 Yılı aylardan mart.
Deniz, delirmiş, rüzgar sert.
Göz yaşı, olmuş denize dert.
Deniz, düşmandan daha mert,
Çanakkale
geçilir, geçilmez.
Amiraller, yazı tura atacak.
Kimin hayatı, kime dert?
Ellerinde bir düzine zırhlı ,
medeniyet, babadan oyuncak.
Kimin umurunda,
denizin altında kim yatacak?
Hesap günü anlayacaklar,
kimin hayatı, kime dert ?
Allah için, tüm zırhlılardan ,
daha değerli, tek bir fert.
Çarpacak utanmaz yüzlerine,
İlahi adalet, tokat gibi sert.
Göz yaşı, olmuş denize dert.
Deniz, düşmandan daha mert,
Çanakkale
geçilir, geçilmez.
Amiraller, yazı tura atacak.
Deniz saldırısına başlanacak.
Mayınlar, düşmana dert.
Temizlemekle başlanacak.
Bu saldırı için ilk şart.
Gemiler, manevra yapacak,
önce, uygun yol açılacak.
Boğazın, en geniş yeri;
Erenköy Koyu'ndan başlanacak.
Boğazın, en dar yerine ulaşılıp,
savunma mevzileri, susturulacak.
Boğaz, aşılmaya çalışılacak.
Amirallere göre ;
Her şey, çok kolay olacak.
Gemi sirenleri, bir kez öttü mü,
sanki pan flüt, duymuş gibi,
boğazın, ağzı açık kalacak.
Gemiden, dürbünle bakan amiraller;
Kendilerine, soğukkanlı bir biçimde bakan,
bir çift, nazar bocuğuyla karşılaşırlar.
Boğazı, geçip ulaşmak istedikleri ülkenin,
soğuğunu, hisseder ve ürperirler.
Rütbenin sarhoşluğu, konyak gibi dolaşır kanlarında.
Kargadan, rezil olacakları akıllarına bile gelmez.
Cüret ve cesaretin, alevi sönecek.
Sırf, onlar ayılsın diye;
Binlerce can, ebedi uykuya dalacaktır.
Gece;
yarın kadar
meçhul ve karanlıktı.
Gece sisliydi.
Kurt, sürüsü açıkta,
hava pusluydu.
Kınalı kuzu, umutluydu.
Kurdun, en sevdiği zaman,
en boş bulunduğu zamandı.
Ne korku var, ne ses, ne seda,
yüreklerinde, bu can, vatana feda.
Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey,
çocuk gibi mutluydu.
Hakkı beyin mahareti;
Nusret'in manası gibi,
Allahın yardımı olacaktı.
Eski dost, o gece düşmandı.
Eski mayınların arasından,
Nazmi Bey'in kılavuzluğunda,
korkusuzca geçerek,
7/8 Mart gece yarısı,
karanlık Liman'a doğru,
yirmi altı deniz mayınını,
bir uçtan bir uca doğru,
Erenköy koyuna,
sessizliğin içine döktüler.
İşte o gün !
Feleğin ciğerini söktüler...
Üstünlük zannı ve rütbenin, sarhoşluğuyla,
amirallerin yaptıkları plana göre;
Önce, Boğazın girişini savunan dış bataryalar ,
uzun mesafelerden, ateşle tahrip edilecekti.
Anadolu yakasında, Orhaniye ile Kumkale,
Rumeli yakasındaki Ertuğrul ile Seddülbahir.
Bundan sonra, boğazın içerisindeki,
Anadolu da Kepez ,Rumeli’de Kilitbahir ...
İçerde, Nara Burnu'ndaki savunma aşılıp,
Marmara’ya girilerek, vira İstanbul........
'Gitmeyin' dedi Amiral Cardin yalvardı.
'Gitmeyin' dedi, cinnet bile geçirdi.
Dinlemediler, aralarında tek akıllı vardı.
Ona da, deli dediler, evine gönderdiler.
Zaferi;
Havaların, onlar için iyi gitmesine bağladılar .
Mart rüzgarı, Boğazın içine eserdi bilemediler.
Kendi dumanlarından, hedeflerini zor seçtiler.
Yeterli cephanelerinin, olmasına bağladılar .
Birinin mermisi, öbürünün namlusuna uymadı.
Ön göremediler, kalibrasyon çöplüğüne düştüler.
Türklerin göstereceği zafiyet ve yılgınlığa bağladılar .
Esas burada, hatanın en büyüğüne düştüler.
18 Mart’ta, gemiler,
Savaşın, soğuk metal sürüsü.
Metal dişli, aç kurt sürüsü,
sağduyusuz, kuduz sürüsü.
Çelik postlu tam bir düzine.
Üç grupta, savaş düzeninde .
Agememnon, demişler birine,
Truva atı gibi, dorudur diye.
Katmışlar sürünün en önüne.
Lazı, Kürdü, Çerkezi,
Türkmeni, Hüsmeni ,herkesi.
Türkler, anlamaz mı?!
At ne, silah ne?!.............
1915 in, 18 Mart sabahı.
Neydi, mavinin günahı?
O gün, karaydı bahtı.
Yüzüne, kara çalınacaktı.
Güneş, daha da bedbahtı.
O gün, daha çıkmadan tahtına,
saltanatı, dumana kaptıracaktı.
Keşif uçağından, aldık haberi.
Bozcaada’da, hareketlilik vardı.
Bu, saldırının başlaması demekti.
Saat 10 civarında,
güneş, tam çıkmadan daha tahtına,
ilk zırhlılar, girdiler boğaza, bir biri arkasına.
Düşmanın, anlındaki karayı, kıskandıracak kadar,
kara duman çıkaran, uzun menzilli toplarıyla ,
nefretlerini, kusmaya başladılar tabyaların üstüne.
Önce, Çimenlik tabyası , Hamidiye, Çanakkale,
sonra da Mecidiye, Yıldız ve Dardonos'a ....
Amirallerin, bekledikleri savunma zafiyeti,
inceden düşünülmüş, uzun çaba ve emekti.
Talim , terbiyeli imanla dolu, binlerce yürekti.
Tecrübe, uzanıyordu piri reise , Barbaros'a...
Düşmanın, zafiyet beklediği,
Türk savunma komutanlığı ;
Bilir düşman bu.
Yapar, her türlü şeytanlığı....
Sabırla bekler.
Seyreyler, düşmandaki aptallığı.
Zırhlılarının, yaklaşması üzerine,
ağır toplarla, tam zamanı gelince,
ateş emrini verir, düşmanın üzerine.
Tabyalar, görünmez ve sağlam.
Hareketli, sahra bataryaları,
enselerinde, ölümün nefesi.
Bir oradan, bir buradan eser.
Mart rüzgarı, Boğazın içine eser.
Saklı, hesaplı Türk bataryaları,
kara dumandan görünmez.
Ateş, nereden gelir bilinmez.
Mehmet, şen çılgınlığa erecek.
Hesapta, yılgınlığa düşecek.
Korkuyu, yüzmeyi ne bilecek?
Bıraksalar, denizde yürüyecek.
Topçu savaşta, piyade boşta.
Mehmet, hırsından çatlamakta.
Soba borusundan, top yapmış,
bir ucundan, çalı çırpı yakar,
bir uçundan, duman çıkarır.
Düşman ateşini, üstüne çeker.
Korkmak, düşmanın sorunu.
Bulmuş, eğlencenin yolunu,
Hoca Nasrettin'in torunu .
Beklenmeyen, kusursuz savunma.
Şaşırtıcı bir etki yapar, düşman üzerine.
Ortada, bir zafiyet senaryosu vardır ama,
bunu, düşman için Türkler yazmıştır.
Üstünlük zannından, hırslıydılar.
Birer, birer yara aldı zırhlılar.
Medeniyet, sandıkları yaraymış,
üstüne kabukmuş çelik zırhlar.
İlk İnflexible, avlandı sürüden.
İsabet aldı, kaptan köprüsünden.
Tek isabet beklemezken düşman,
15 dakikada, 14 isabet aldı Suffren.
Düşman, hırsından sivilleri de vurdu.
Üç bataryamız, etkisiz kaldı, sustu.
Dardonos, Namazgah ve Hamidiye ...
Tutuşmuş, yanıyordu Çanakkale.
Düşman amiralleri, emretti hep bir ağızdan,
yıpranan gemiler, geri dönecekti boğazdan,
onların yerine, yedekleri çıkacaktı hücuma.
Çıkmak, girmek kadar kolay değildi Boğazdan.
Mayınlar, paralel dizilmişti boğazın bir ucundan diğer ucuna.
Kıyıda olabilecekleri, hiç kimsenin gelmedi aklının ucuna.
Bouvet zırhlısında, yangın başlamıştı aldığı isabetten.
Toplarının yarısı, kullanılmaz halde şaşkındı, rezaletten.
Dökülen mayınlardan biri, çarptı geminin bir ucuna.
700 canla, gömüldü sulara, amirallerin suçuna.
Gaulois zırhlısı, nafile çabayla, karıştı kurtarma işine.
İsabet alıp, yaralanınca o da kaldı savaş dışına.
Saat 14.00’ten sonra
Irrsistable zırhlısı, yan yattı, çarparak bir torpidoya.
Su aldı, hareket edemiyordu, sürüklendi kıyıya.
Geriye çekmek için Ocean zırhlısı gitti, yardımına.
Sabah, kararlıydı ikisi de, batıla destan yazmaya .
İki gemi de, akıntıyla sürüklenmeye başladı kıyıya.
İkisinin de kaderleri artık ,kalmıştı Seyit Onbaşıya.
Seyit Onbaşı.
Rumeli Mecidiye Tabyasının erbaşlarından.
Attı mı, vurur adamı kaşlarının ortasından.
Top mermisiyle, uçan kuşu bile vurur.
Ocean, önce dümenine isabet alır, durur.
Yakalar Ocean'ı, dumanlı kara saçlarından.
Üstünlük zannı olup, medeniyetin içini yiyen kurt,
kıyıya doğru sürüklenip, başı boş gezen olmuştur.
Rumeli Mecidiye Tabyasında ,
vinci kırık, tek top kalır ayakta.
Mermileri, süremezler namluya.
Niğdeli Ali, şaşkın ümitsiz .
Tek yapabildiği, olan bitene şahitlik.
Koca Seyit, dua eder özünde iman.
Hiç kimsenin, ettiği dualara benzemez.
Bilir Koca Seyit, Allahın tedbiri, hediyesi iman.
Kuran, baştan kurdu tekrar bozmaz.
Yapıp bozmakla, yücelik olmaz.
İman dilemekten, gayrı dua olmaz.
Defalarca, dediğinden ve dilediğinden emin,
tekrar eder, kendisine hediye edilmiş imanı.
"Ulu ve yüce Allah'tan başka hiçbir güç kuvvet yoktur ki",
"Ulu ve yüce Allah'tan başka hiçbir güç kuvvet yoktur ki",
"
"
Aşk ile iman etmesi, hiç şüphe yoktur ki,
akıl ve cesaret verir Koca Seyit'e
sırtına alması için, 257 okkalık top mermisini .
Gerisi, Allah'ın hikmetine, hediye ettiği imana,
Türk'ün gücüne, talim terbiyesine kalmıştır.
Hikmet ;
Talim terbiye ile isabetin artması.
İman ;
Yüce Allah'ın hikmetine inanmak ,
Koca Seyit'in
talim terbiyedeki emeğine, saygı duymaktır.
Niğde'li Ali,
Koca Seyit'in göğsünden ve omzundan,
gelen kemiklerinin, çatırdamasını duymaktadır.
Seyit Onbaşı,
bir değil, iki değil, üç kez taşır,
257 okkalık top mermisini .
Üç kez iner, çıkar merdivenleri.
Son atışta, Ocean isabet alır.
Düşman, düşünür bela kapıdan,
Koca Seyit, düşürür bacadan.
Mermi, içeri girer geminin bacasından
ve geminin kendi cephaneliği de patlar.
Kendi nefretlerini, kendi üzerlerine kusarlar.
Ocean gemisi, başı boş dönerek, kıyıya yaklaşır.
Üstünlük zannı olup ,medeniyetin içini yiyen kurt,
kıyıya doğru sürüklenip, başı boş gezen olur.
Zırhlılar, çayda çıra gibi sürüklenmeye başlar.
Gökyüzü, yanan gemilerin dumanından gözükmez.
Gemilerin alevi, bin bir çeşit, gölge oyunu yapar.
Amirallerin, çok güvendikleri, savaş senaryoları,
Hacivat Karagöz oyununa dönmüştür.
Boğazdan çıkmak, girmek kadar kolay değil.
Bovvet’in, batmakta olduğu yerde,
Ocean da bir mayına çarpar.
İki yaralı gemide, Türk topçusunun, ateşi altında.
Gemiler, bırakılır, boşaltılarak kendi hallerine.
Çanakkale direnişinin ilk bölümü,
Türk'lerin zaferi ile son bulur.
Yenilmez denilen,
İngiliz ve Fransız donanmaları yenilmiştir.
Çanakkale, geçilememiştir.
Tarihin, bütün sayfaları,
amirallerin, mazeretleri ile dolar.
Ölen binlerce cana, iki satır yer kalır.
Ve tarihe, bir mazeret daha düşerler.
Çanakkale, geçilemez.!
Oysa, Çanakkale’yi geçilmez yapan, Türklerin,
vatan sevgisi ve bağımsız yaşama arzularıdır.
Mazeret,
"Çanakkale, Türklerin elindeyken geçilemez".olmalıdır.
Çanakkale Zaferi, mazlumun umudu olacaktır.
Sömürgelere, bağımsızlık yolunda ışık olacaktır.
Sömürge milletler, bağımsız olabileceklerini fark edecektir.
Koca Seyit gemiyi değil,
sömürgeci sanayi devrimini, bacadan vurmuştur.
Çanakkale, dünyadaki tüm mazlumların, zaferi,
sömürgeci bir devrin battığı yer olacaktır.
Hak yolunun, destanını Mehmet,
batılın destanını, amiraller yazdı.
Batıl, hep, nerden başlarsa hikayeye,
batılın destanını, orda bitirelim.
Hak yolunun destanı, Çanakkale deniz savaşını,
en son, Mehmet'in, kul hakkını verip, bitirelim.
Çanakkale geçilir, geçilmez,
yazı tura attılar.
Poseidon kazandı.
Boğazın suları, binlerce can aldı.
Truva'nın tahta atı, sabırsız,
binlerce yıldır beklemekte.
Boğazın, mart rüzgarı olmuş,
kana susamış, kişnemekte.
Umurunda değil.
Çanakkale geçilir ,geçilmez.
Bilir Türk'ün vatan sevgisini.
Kan kokusu, uyandırmış,
şahlanır, gözleri denizde.
Kana susamış, susar ,
küser ,bekler, ümitsiz.
Tüm hevesi, yarım kaldı.
Batılın destanına göre,
canları Poseidon aldı.
MEHMET'CİĞİN
KUL HAKKI
Bu dünyada, Allah'ın adaleti yoktur.
Gerçek bu! Bileni az, bilmeyeni çoktur.
Bil ki, yapıp bozmakla, yücelik olmaz.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Allah'ın, değişmez hikmeti vardır.
Bilineni az, bilinmeyeni daha çoktur.
Bil ki yapıp, bozmakla, yücelik olmaz.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Allah'ın hikmetinden, sual olunmaz.
Niyetini sorma,ahretten önce bilemezsin.
O'nun hikmetidir, sen değiştiremezsin,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Hikmet sahibi, kurup bozmaz,
İradesiz kula, sınav da, sual de olmaz.
Ahrette, sualler boşa çıkar, olmaz.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Bu can, sana boşuna mı verildi?
Suallere, cevap ara, bul diye verildi.
Kolaya kaçma, zoru bul diye verildi.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Akıl sana, hikmet ne, bil, anla diye verildi.
Al kullan, hayır ne, şer ne, bil diye verildi.
Kolayı dilen diye değil, zoru yen diye veridi.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Hikmeti, arayıp buldun mu soracaklar.
Sanma, sırf yaptıklarından soracaklar.
Esas, yapmadıklarından hesap soracaklar.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Akıl sana, Allah'ı bil diye verildi.
O'nun adaletini, kur diye verildi.
Kur ki, nasıl kurdun bakacaklar,
Ahrette ilk, kul hakkını soracaklar.
Zaferin şanı Mehmet'in kul hakkıdır.
Akıl yürüt diyenin, karşısında durulmaz.
Aklını, unut diyenin yanında durulmaz.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Varsa Allahın bir hikmeti ,
Düşün, Mehmet'e hediye edilmiş imanı,
Mustafa'ya bahşedilmiş eşsiz zekayı.
Allahın hikmeti, yeşil sarıklıda aranmaz ,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Boşa çıkarma, Mehmet'in akan kanını..
Yedirme, batılın kölesine, kul hakkını.
Verme kimseye, Çanakkale'nin şanını,
Sen ecdadına inan, kaybetme imanını.
İnsana sunulmuştur, hata da, tövbe de.
Zorluklar karşısında, imanını kaybetme.
Boş yere, kolayı isteme ,batıla amin deme,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
İmanı dile yüce Mevla'dan, zoru aşmaya,
Bundan gayrı, kabul edilecek duan yok.
Başka her şey sınav, yaşanacak, çare yok,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Allahın tedbiri, imanın bekçisi, akıldır.
Hikmet batılda, yeşil sarıklıda aranmaz ,
Batılla çıkılan yolun sonu olmaz,
Sen, ecdadına inan, kaybetme imanını.
Bilirsin düşmez, kalkmaz bir Allah,
Fani insana mahsus kurup, bozmak,
Sen, kolayı bul diye düzen bozulmaz,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Kolaylık, senin aklın imanın.
Bozmak varsa, yücelik olmaz.
Düşüp, kalktığın sana olacak sual,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Emanettir iman, sana da verildi.
Akıl çıkmadıysa, sahip çıkmamak olmaz.
Cahile, uzatma elini, verme kulağını,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Hurafenin, tarafını tutmakla olamaz.
Unutma, savaşın imanla, kanla kazanıldığını,
Verme batıla, Mehmet'in büyük şanını,
Sen ecdadına inan, kaybetme imanını.
İnsanı, düşmanın kurşunu şehit etmez.
Düşman üzerine, imanla gitmek şehit eder.
Bahşetme batıla, Türk'ün kutlu şanını,
Sen ecdadına inan, kaybetme imanını.
Varsa Allahın bir hikmeti ,
Düşün Mehmet'in hediye edilmiş imanını,
Düşün Mustafa'nın bahşedilmiş zekasını.
Allahın hikmeti, yeşil sarıklıda aranmaz ,
Sen, ecdadına inan, kaybetme imanını.
Zafer de, şan da, Mehmet'in kul hakkı,
Hikmet, yeşil sarıklıda aranmaz,
Boz şeytanın ezberini.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Dr. Özgür EKER