Emekli ilkokul öğretmeni Niyazi beyin üç gündür ağzını bıçak
açmıyordu. Ne karısına tek kelime söylüyor ne de çocuklarına ses veriyordu.
Oysaki gün içinde zaman zaman karısına zaman zaman çocuklarına kelam etmekten
bazı bazı çocukları azarlamaktan geri durmazdı...
Hasta mıydı acaba, bir şeye mi üzülmüştü, yoksa çocukları mı aramıyordu? Hayır,
hayır öyle bir durumda yoktu aslında... Belki de dışarıda iken çevresinde
gördüğü şok edici bir olay ona konuşma yeteneğini kaybettirmiş, dili
tutulmuştu...
Sabah karısı usulca yanına yanaştı...
- Niyazi çay koyayım mı kahvaltı edecek misin?
- Mmmm mmm
- Ne diyorsun anlamıyorum Niyazi doğru düzgün konuşsana...
- Mmm da mmm ve de mmm
- Anladım geçen gün kalbini kırdım herhalde istemeyerek sen de o sebep ile bana
tavır yapıyorsun herhalde Niyazi. Geçti gitti be ben de unuttun sanmıştım...
- Mmmm yine de mmm
Niyazi bey daha sonra kapıya doğru yönelir ve hızlıca kapıyı çarpıp çıkar.
Karısı arkasından baka kalmış ve bu işe de bir türlü anlam verememiştir...
Daha sonra mahalleden geçerken Kasap Rüstem Efendi ile karşılaşır...
- Merhaba Niyazi ağabey bu gün nasılsın?
Ona cevap verse bir dert vermese başka bir dert...
- Hmmm mmmm mmm bu iyim manasında bir mmmm dır...
- Anladım ağabey herhalde geçen alacağımızı istedik diye sen de bizlere gönül
koydun ve de küstün. Affet ağabey biraz kinayeli konuştuysam paran olunca
ödersin ya dert etme...
O yine aynı şekilde...
- Mmm mmm ve de mmm...
Der ve yoluna devam eder...
Bir müddet gittikten sonra eski dostu asker arkadaşı terzi Süleyman'ın
dükkânının önüne gelir. Terzi Süleyman berber Yakub ile dükkânının önünde
ateşli bir tavla partisine tutuşmuştur. Uzaktan Niyaziyi görünce seslenir
O'na...
- Oooo Niyazi gel gel berberi nasıl büküştürüyorum gel de seyret. Bu Yakub da
tavla biliyorum diye geçinip orada burada herkese hava atıyormuş...
Niyazi yine cevap olarak sesler çıkartır.
- Mmmm mmmm mmm be Süleyman demektir o...(Yani anladım Süleyman)
O arada yenilmekte olan Yakup da laflara alınır, azıcık da kızarır bozarır gibi
olur...
- Oynamana bak Süleyman oynamana bak. Benim seni yendikleri mi geçmişi
unutuyorsun hep. Sayıya vursak oooh ona katlarım seni kırk da yılda bir kere
yeniyorsun diye hava atma...
Niyazi Bey bir müddet ses çıkarmadan tavla oynayanları seyreder ve daha sonra
yine oradakilere mmm mmm ve de mmm diyerek oradan ayılır...
Beş on adım ya atar ya atmaz karşısına meslektaşı ve hemşerisi Hüdai Bey çıkar.
Hüdai Bey ile geçmişte de şimdilerde de aralarından hiç bir zaman su
sızmamıştır. Tokalaşırlar önce gayet samimi bir şekilde, peşine bir de kara
kucak güreşen güreşçiler gibi sarılıp birbirlerini tartarlar...
Hüdai Bey lafa girer...
- Ne haber Niyazi ne var ne yok ne yapıyorsun epeydir görüşemedik yahu
özlemişim seni. Hadi ben arayamadım başım kalabalıktı nişandı düğündü derken
oğlanı baş göz ettik. İnsan bir arayıp sormaz mı gönül koyarım sonra bak...
- Mmmm da mmm sonrasında yine mmmm
- Ha anladım ben de seni aramadım diye küstün bana konuşmak istemiyorsun. Ama
yapma böyle biz çok eski arkadaş çok eski dostuz senin ile küsme şu garip Hüdai
ye...
Yavaş yavaş sinirlenmektedir Niyazi Bey...
- Mmmm da mmm sonra bir daha mmm
Bunun açıklaması da sana ben ne anlatsam boş halden anlamıyorsun ki arkadaşım
gibi bir şey işte...
Sıkıntılı geçmektedir günler. Niyazi beyin hanımı ve çocukları üç gündür
konuşmayan Niyazi beyi şehrin en iyi doktoruna götürmeye karar verirler. Paradan
puldan kesinlikle kaçınmayacaklar ve babalarının iyileşmesi için ellerinden ne
gelirse yapacaklardır...
Akşam babalarına çıtlatırlar durumu azıcık. Böyle bir duruma Niyazi Bey çok
sinirlenmiş olup ağzından çıkan mmmm ve de mmmmmmmm lar birer gizli kapaklı
küfre dönüşmüştür. Sabah olduğunda ise yaşanan olaylar hepsini hayrete düşüren
cinstendir. Niyazi Bey sular seller gibi konuşmakta ve yatmakta olan hanımı ile
çocuklarını salonda adeta içtimaya davet etmektedir...
- Siz neden bahsediyorsunuz Allah aşkına. Doktor moktor ne ya hasta mıyım ki
ben? Siz kafayı mı yediniz? Benim gibi sağlığına yediğine içtiğine dikkat eden,
ilaçlarını eksiksiz alan bir adam hiç durup dururken hastalanır mı yahu?
Aile bireylerinin hepsi şaşkınlık içindedir... Oğlanlardan biri lafa girer...
- Ama baba biz senin hastalığa yakalandığını ya da kriz filan geçirdiğini
sanmıştık...
- Ne krizi İsmail ben kendimi bilmiyor muyum sanki? Hepiniz birden paniklediniz
de halden anlamadınız. Ben sadece takma dişlerimi kaybetmiştim. Üç gündür
onları arıyordum. Sonra nerede buldum dersiniz?
Kısa bir sessizlik olur salonda... Sonra Niyazi Bey devam eder...
- Hiç birinizde cevap yok. O zaman ben söyleyeyim. Takma dişlerim çamaşır
makinesinin içinden çıktı. Hayır, sağda solda kaybolsa anlayacağım ama ne alaka
ya çamaşır makinesinin içi, ne arıyor orada benim dişlerim?
Eşi nezaket hanım devreye girer bu sefer...
- Ha tamam buldum geçen gün İsmail'in oğlan gece bizde kaldı. Sen yatarken
çıkarınca dişlerini o da oyuncak sanıp almış eline, oradan da doğru çamaşır
makinesinin içine. Vay kerata vay. Babaannesinin ne sıpasıdır o ne sıpası.
Patlatayım şimdi kabalarına kabalarına da görsün...
Niyazi beyi azıcık gülme tutar...
- Boş ver hatun boş ver vurma benim yakışıklıma. Dedesinin elli tane dişi feda
olsun ona. Kırılıp dökülse bile kızmam hem de bulundu ya sapa sağlam gerisini
boş ver...