Mutluyduk bir zamanlar…
Çünkü çocuktuk.
Gülünce gözlerimizin içi gülerdi…
Ele-avuca sığmaz,
Bir yerlerde durmaz,
Bir dakika oturmazdık…
Koşardık, taşardık…
Ne derdimiz olurdu ne tasamız.
Ekmek elden su gölden yaşardık…
Suyla oynamak da zevk verirdi,
Yüzümüzü çamurla boyamak da…
Dünya o zaman çok daha güzeldi…
Şimdi çocuk değiliz artık…
Ne temiz su kaldı oynayacak,
Ne yüz kaldı çamurla boyanacak…
Ne de yürek kaldı
Yüzsüzlüğümüzden utanacak…
Vefadan önce vefasızlığı,
İnsaftan önce insafsızlığı,
Vicdandan önce vicdansızlığı öğrendik…
Birbirimizin canını yakmayı;
Yumruğu,
Tekmeyi,
Çelme takmayı öğrendik…
Vermeyi değil
Vurmayı,
Yapmayı değil
Yıkmayı,
Haksızken bile
Haklı çıkmayı öğrendik…
Ukalalığı,
“Alçak dağları ben yarattım.” Edasıyla
Burnu havada gezmeyi,
Düşeni ezmeyi,
Buldukça azmayı,
Başkasının kuyusunu kazmayı,
Selam verene bile kızmayı öğrendik…
Yalan söylemeyi,
Hak yemeyi,
El-etek öpmeyi,
Yoldan sapmayı,
Hile yapmayı öğrendik…
“Gemisini kurtaran kaptan.” Dediler.
Uyduk…
“Bal tutan parmağını yalar.” Dediler.
İşimize geldi…
Haram lokmaların tadı damağımızda kaldı…
Rüşvete, torpile bayıldık.
Kıvırabildiğimiz kadar insan sayıldık…
En gözde mevkilere taşıdı yağcılık bizi.
Suratımızın pişkinliği,
Cüzdanımızın şişkinliği,
Ensemizin kalınlığı belirledi adamlığımızı…
Kanunlar delinmek için vardı;
Deldik…
Değerlerimize küfrettikçe yükseldik:
Film çektiysek,
Gişe rekorları kırdı...
Kitap yazdıysak,
“En Çok Satanlar Listesi”ne girdi…
Klip yaptıysak,
Çok büyük ilgi gördü…
“Ne yapacaksın?
Zaman sana uymazsa,
Sen zamana uyacaksın.
İnandığın gibi yaşamazsan,
Yaşadığın gibi inanacaksın.
Dünyanın düzeni,
Hayatın gerçeği bu…” Dedik,
Her naneyi yedik…
Şimdi çocuk değiliz artık…
Ne temiz su kaldı oynayacak,
Ne yüz kaldı çamurla boyanacak…
Ne de yürek kaldı
Yüzsüzlüğümüzden utanacak…
Güya büyüdük.
Büyüdük de sanki elimiz göğe erdi…
Dilimiz,
Elimiz,
Yüreğimiz kirlendi…
Çocukken yenilmediğimiz hayat;
Büyüdük, bizi yendi…
İhsan Gürbüz - 30.10.2009 - Alanya