Tarifsiz bir hüzün, huzursuzluk içinde idi kadın... Üstüne çöküyor gibiydi ev. Sıkıştıkca nefesi ; halsiz ve yorgunlaşıyordu.Ve birden göl kıyısında buldu kendini. Ne olmuştu? Neden böyle idi ? Telefonu çaldı, arayan uzaklardan beklediği sesti. Gülücükler açtı o güzel yanaklarında. Işıl ışıldı artık gece karası gözleri ve sevgi dolu yüreği. Çünkü elleriyle yapıştırdı gülücükleri yanaģina ve sevginin en güzelini yüreğine adam. Canlandı kahkahalar yükseldi göle doğru ve çaldı orada ki ördekler . Kanat çırparak çığlıklarla iştirak ettiler senfoniye. Mutluluk rüzgarlari esti hissetti ikisi de. Uzaktan uzağa. Alışmaya başladılar birbirlerine..Ne kadar iyi gelmişti hüznüne.
“ Öyle egik yüreme “ demişti adam kulağına fısıltıyla.. “Dik ol dik ve cesur. Kov yanaklarında ki kümelenmiş siyaha dönmekte olan gri hüzün renklerini... Bırak saçlarını rüzgarlara dağılsın salkım saçak özgürce... Kokular sür , türküler dudaklaŕında bir güzel açsın, çiçekler sende. Saygı sevgi uyandır bakanlarda. Unutma cennet ayaklarının altında.” Diye devam etmişti belli belirsiz.
Sonra kapladı her yanı bir sessizlik. Hadi çıkın artık ,esin efil efil rüzgarlar; siz gökyüzündeki bulutlar dönün yağmurlara ... Kokusunu getirin uzaklardan ve ıslatın beni baştan aşağı sırılsıklam onunla. Şaşırdı adam; sanki dua gibi dudakları arasından çıkan bu dileyişine. Gönlünden yaşama; beyaz güvercinler kanat çırpmaya başlamıştı kıtalarca.
Bir gönül çiftçisi gibiydi oralardan hiç umulmadık zamanda. Nadastaki yüreği evire çevire çapalandı mahir ellerde , sulandı sevgiyle ve yeşertti rengarenk çiçekleri adamın yüreğinde.
Hiç görmediği bir kadındı. Gülen kıtalar ötesi ve gece karası gözleri bir oydu işte hayal meyal. Bir orada bir burada sarmış duman; ortasında duran kadın ve adam… Bir şeyler vardı unutulan.. Uzatıp ellerini koysalar avuçlarına hissetseler buram buram özlemlerı ve hapsetseler di birbirlerinin uzaktaki yüreklerine.
Nedense hep bırakıyoruz bir şeyleri arkamızda hiç anlamadan. Alışılmış vazgeçmişliklere; pes etmeler dostumuz oluyor işte ödlekcesine.Umutlarımızı erteliyor veya zamanlara terk ediyoruz umarsızca... O zaman terk ediyor zamanlarda bizi de ve artık yakalanamaz oluyorlar. Üstüne üstlük birde bu kadar uzaklıklarda.
Sıçrayarak uyandı adam kan ter içinde..Buğulanmıştı
evin camı; öyle ya kar yağıyordu dışarıda
ve dona çekmişti hava .. Oysa kadın bir başka baharda.. Nasıl işti bu biri kar
tipide ; kadınsa bir yaz ayının sıcaklığında gölde… Kaçırırmı adam hiç fırsatı .. Orta parmağıyla çizdi cama suratını…Sonra ısınınca caddeler ;
kaybolup gitti usulca sisler gibi Alıp gece karası gözlerini. Bir kere sevmeye bulaşmasın yüreğiniz gece karanlığında öyle
bir görürsünüz ki gece gibi kara gözleri.
Birden uçar gider ilham periniz; hiç yoktan ve zamansız işte. Ufacık bir uyuşmazlıktır aslında.Alınır kırılır insan hayalde olsa ve susar gönüller sanki yaşanmış gibi.. Çekilirsiniz kendi dünyanıza.. Uzaklarda kalır gider bir rüyanın yaşanmışlıkları.Aldırış bile etmez... Gece karası gözlerine dolar ve o hala yaşar uzaklarda gece karası gözleriyle.
Ve sonra gel zaman git
zaman ne oldu ise olur ; biter alışkanlıklardaki sevgiler birden bire. Tersine döner her şey... Kadın yine göldeki mutluluğuna ,
adamsa hüzünlere gözlerini açar.
Bir tutam mısralar bırakır saçlarının arasına; rüzgarlar çıktığında sarsın diye kıta kıta.