ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Kahramanlık
destanlarımızdan biri de Çanakkale Zaferidir.Batılılar haçlı seferlerinden
beri müslüman Türk varlığını yeryüzünden silmek istiyordu. Çanakkale Savaşı’nda
nihayet önlerine fırsat çıkmıştı.Çanakkale cephesinde yakaladıkları imkanı
sonuna kadar kullanıp,Osmanlı Devleti’ne ölümcül bir darbe indirip mirası kendi
aralarında bölüşmeyi amaç edinmişlerdi. İngilizler ve müttefikleri, Osmanlı
Devleti’ni en zayıf anında yakaladıklarına inanıyor ve Çanakkale’yi geçerek
İstanbul’a girecekleri ve devleti dağıtacaklarına kesin gözüyle bakıyorlardı.
Düşman
gemileri boğazı geçeceklerinden o kadar eminlerdi ki, beş çayı içmek ve piknik
yapmak için birbirlerine söz bile vermişlerdi. Hatta, İngilizler İstanbul’da
kullanmak için, 10 şilinlik banknotlarının üzerine Osmanlıca “60 gümüş kuruş”
yazarak, paralarını dahi hazırlamışlardı. Ancak kuvvet dengeleri arasında
korkunç uçurumlar vardı. Her türlü askeri malzeme bakımından gayet iyi düzeyde
olan modern düşman ordusuyla; topu-tüfeği sayılı, siperleri ve silahları zayıf,
yarı aç ordumuz eşit olmayan şartlarda savaşıyordu. Ordumuzun en yeni topu
üzerinde yapım yılı 1885 yazılıyken;düşman topları ise saatte sayısız seri
atışlar yaparak mevzilerimizi dövüyor, cehenneme çevirircesine kan
kusturuyordu. Cephede top yetersizliğinden dolayı, hiç olmazsa aldatıcı olsun
diye bazı mevzilere soba borusu yerleştirilmişti.Bu savaşın, silahla iman
gücünün çarpışmasından başka bir anlamı yoktu. Birisinin elindeki en büyük kozu
askeri gücü, bundan tamamen mahrum olan diğerinin ise yegane sığınağı iman
kalesi idi. Modern silahlarla donatılmış düşman ordusunun karşısında, ateş
almaz tüfeklerle, patlamaz toplarla, yalın ayak, aç bir mide ile kazanılmış
büyük bir zaferdir Çanakkale.
18 Mart 1915 tarihinde yapılan deniz savaşları ve 25 Nisan 1915 günü karadan çıkarma yaptığı kara harbinde düşman donanmaları çok ağır kayıplar vererek geri çekilmişlerdir.Bu cephede yaklaşık 253 bin askerimizin şehit olmuştur.
Bu savaşta milletimiz kesin olmamakla beraber ülkenin 10 binden fazla öğretmen, öğrenci, mülkiyeli, tıbbiyeli yetişmiş okur-yazar takımını yitirmiştir. Mehmetçikler “gök ekinler gibi” biçilmek pahasına ma’kus talihimizi yenmek ve bize biçilen kefeni yırtmak için bedenlerini feda etmiş ve korkusuzca ölüme yürümüşlerdi. Böylesi bir günde cephanesi biten askerlerine karşı 19. Tümen Anafartalar Komutanı devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk -Süngü tak- emrini vererek yıllarca Türk Milleti’nin hafızasından silinmeyecek olan “Ben size Taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum, Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir.” Sözlerini söylemiştir. Atatürk, Çanakkale’deki Türk askerinin manevi gücünü şöyle anlatıyor; “Karşılıklı siperler arası sekiz metre. Yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekilerin hepsi düşüyor. İkinciler onların yerine geçiyor.. Fakat ne kadar gıpta edilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini de çok iyi biliyor.. En ufak bir korku endişe göstermiyor… Sarsılmak yok!!! Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor, bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyor. Emin olun ki Çanakkale savaşlarını kazandıran bu yüksek ruhtur…”
Çanakkale savaşlarında sadece mehmetlerimiz değil ,12 yaşında babasıyla beraber cephede çarpışan Nezahat onbaşı, Anafartalarda çarpışan Hatice Hanım, Kosova’dan gelerek düşmanla çarpışan Zeynep Hanım, Mehmetciğin cephanesi, yağmurdan ıslanmasın diye, biricik evladının üzerinden, örtüyü alıp cephanenin üzerine örten, kahraman Şerife ana gibi mangal yürekli Türk kadınları kahramanca savaşmış, canını ortaya koymuştur.Bütün bunlar “Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli” diyen Türk-İslâm Şairi Mehmed Akif’in ifadelerinde abideleşen din ve devletin bekası içindi. Bunu en güzel surette, oğlunu cepheye gönderirken sarfettiği şu sözlerle bir Osmanlı ninesi bayraklaştırmıştır:
“Hüseyin’im, yiğit oğlum benim! Dayın Şıpka’da, baban Dömeke’de, ağabeylerin Çanakkale’de şehit düştüler. Bak, son yongam sensin!. Eğer minareden ezan sesi kesilecekse, camilerin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun!. Öl de köye dönme!..”
Çanakkale Geçilmez sözüyle tarihe geçen büyük destan işte böyle yazılmış, bu şuur ve sarsılmaz iman ile kazanılmıştır.Çanakkale Savaşlarında askerlerimizdeki iman gücünün büyüklüğünü, şehadet şerbeti içmenin önemini şöyle açıklar.
“Geçmişini bilmeyen yok olmaya mahkumdur.”
Unutmayın! Her kıymetli şeyin bir bedeli vardır. Bu vatanın bedeli de Çanakkale
ve Kurtuluş Savaşlarında şehit kanlarıyla ödenmiştir. İnanıyorum ki sizler
geçmişte ecdadımızın verdiği bu bedelleri asla unutmayacak ve kutsal vatanımıza
sonsuza dek sahip çıkacaksınız.
Yazıma son verirken başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu mücadeleye katılan kahraman Türk ordusunu, onu her şeyiyle destekleyen aziz Türk milletini ve hayatlarını vatanları uğruna feda eden bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve şükran ile anıyorum,ruhları şad olsun mekanları cennet olsun.
Not:Çanakkale Anma töreninde okumak için hazırladığım yazı