ASİL BİR MİLLETİ UTANILACAK
BİR DURUMA DÜŞÜREN SEFİL
Kamuoyunu gerçek durumla karşı karşıya bırakmayı tercih ederim. O zaman,
Saltanat'ı atadan
oğula geçirmek gibi yanlış bir usulün sonucu olarak, büyük bir makam, tantanalı
bir ünvan
kazanabilmiş bir sefilin, gururu çok yüksek asil bir milleti nasıl utanılacak
bir duruma
düşürebileceği kendiliğinden anlaşılır.
Gerçekten de, her ne sebeple ve ne şekilde olursa olsun, Vahdettin gibi
hürriyetini ve hayatını
milleti içinde tehlikede görebilecek kadar âdi bir yaratığın, bir dakika bile
olsa, bir milletin başında
olduğunu düşünmek ne hazindir! şükre değer bir durumdur ki, bu alçak, mirasına
konduğu
Saltanat makamından millet tarafından atıldıktan sonra, alçaklığını sonuna
kadar getirmiş oluyor.
Türk milletinin bu işte önce davranması elbette takdire değer.
Âciz, âdi, duygu ve anlayıştan yoksun bir yaratık, kendisini kabul eden
herhangi bir yabancının
koruyuculuğuna sığınabilir; ancak, böyle bir yaratığın bütün Müslümanların
Halifesi sıfatını
taşıdığını ifade etmek elbette doğru değildir. Böyle bir düşünce tarzının doğru
olabilmesi,
öncelikle, bütün Müslüman milletlerin esir olmaları şartına bağlıdır. Halbuki,
dünyada gerçek
böyle midir? Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle sembol
olmuş bir milletiz!
Değersiz hayatlarını iki buçuk gün daha fazla ve sefilce sürükleyebilmek için,
her türlü düşkünlüğe
katlanmakta bir sakınca görmeyen halifeler oyununu da sahneden
kaldırabildiğimizi gösterdik.
Böylece, devletlerin, milletlerin biri birleriyle olan ilişkilerinde, şahısların,
özellikle bağlı
bulundukları devlet ve milletin zararına da olsa şahsî durumlarından ve kendi
hayatlarından
başka bir şey düşünemeyecek pespavelerin herhangi bir önemi olamayacağı şeklindeki
bilinen
gerçeği bir defa daha ortaya koymuş olduk.
Milletler arasındaki ilişkilerde mankenlerden yararlanma yöntemine rağbet etme
devrine son
vermek medenî dünyanın samimî bir dileği olmalıdır.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
(NUTUK Sayfa 340-341)