O büyük ve yurdun sayılı
üniversiteleri arasında olan üniversitenin tam on dört tane fakültesi ve
bunlara bağlı sekiz adet de meslek yüksek okulu vardı. Nisan ayı sonları mayıs
ayı başlarına doğru zaman hızla akıp gidiyordu. Vizeler neredeyse bitmiş
finaller başlamak üzereydi. İletişim Fakültesi'de bünyesinde barındığı
üniversitenin önde gelen fakültelerinden birisiydi o gün için. Öğle tatilinde
İletişim Fakültesinin her sınıfından öğrenciler yemekhane de yemeklerini
yedikten sonra, bahçede ki çimlerin üstünde gruplar halinde yayılmışlardı.
Önlerinde uzun bir öğle tatili vardı...
İletişim Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi Hikmet, yanında yine ikinci sınıf
öğrencisi Nejad, yanlarında sınıf arkadaşları Necla olduğu halde ellerinde cep
telefonları bir şeyler ile uğraşıyorlardı. Hikmet kız arkadaşına mesaj
yazarken, Nejad akıllı telefon ile oyun oynuyordu, Necla da yine erkek arkadaşı
ile mesajlaşmaya çalışıyordu... Onların beş on metre kadar ilerisinde aynı fakültenin
dördüncü sınıf öğrencisi Furkan, yanında aynı sınıftan Ayşegül ile Esma ve
diğer tarafta İbrahim. Hepsinin elinde akıllı telefon dedikleri alet, bir
şeyler ile uğraşıyorlardı. Aralarında çok fazla konuşma olmadığı gün gibi
ortadaydı. Sadece çok mecbur kalıp da birbirlerine soru sorduklarında gelen
cevap nadiren evet, hayır ya da çoğunlukla baş sallamaktan, kaş göz oynatmaktan
ibaretti... Aralarında beş on metre mesafe olmasına rağmen birbirleri ile
konuşmak yerine mesaj atıyorlardı...
İletişim fakültesinde başka başka öğrencilerde vardı haliyle yine sayalım
bunlardan bir kaçının adını. Burhan ile Yasemin aynı sınıfta olup birbirleri
ile okulun başladığından beri de çıkıyorlardı, aynı şekilde yine Meltem ile Cem
de beraberliklerini pekiştirmiş ve çimlerde yan yana oturuyorlardı... Hemen
anladınız tabi ki hepsinin elinde yine son model cep telefonları, hani şu aklı
olanlardan vardı. Burhan cepten İnternet'e girmiş maillerine bakıyordu. Aynı
şekilde Yasemin de maillerine baktıktan sonra bir arkadaşı ile mesajlaşmaya
çalışıyordu... Meltem ile Cem de yan yana oturmalarına rağmen farklı
arkadaşları ile mesaj yağmuru altında sıkıntılarını, düşüncelerini ve
duygularını karşı tarafa aktarma uğraşı içindeydiler...
Burası iletişimin bilimsel olarak anlatıldığı tanınmış bir üniversitenin
İletişim Fakültesiydi. Tabi ki öğrencilerin dinlenme saatlerinde bahçe de stres
ve sıkıntı atmaları gayet yerinde ve güzeldi. Bahçe de ki öğrencilerden Hikmet
karşıda ki ağaca yaslanmış olan Burhan'a eliyle ve kaş göz işareti ile
''nasılsın birader?'' der gibi bir hareket yaptı. Burhan da yine eliyle hiç
konuşmadan sağa sola sallayınca elini o da ''Ne olsun işte sallan yuvarlan
gidiyoruz.'' manasına geliyordu... Daha sonra Burhan eli ile Hikmete iki üç
rakamını gösterip, eli ile de yazı yazıyormuş gibi yaparak, saat 15.30'da sınav
olduğunu anımsatmaya çalışıyordu. Hikmet de baş parmağını aşağı doğru
göstererek, az çalıştığını ve kendisi için sınavın zor geçeceğini işaret dili
ile anlatmaya çalışıyordu...
Tablet bilgisayarında bir ağacın dibinde tek başına satranç oynamaya çalışan
üçüncü sınıf öğrencilerinden Tunç vardır. Hamle sırası Tunç'dadır. Biraz
düşündükten sonra, hamlesini yapar ve tablet bilgisayarına bakarak. ''Hadi
bakalım bu hamleye nasıl cevap vereceksin tablet efendi.'' diyerek, karşı
hamleyi beklemeye koyulur. Tablet Bilgisayar yapılan her karşı hamleye en fazla
beş saniye içinde karşı hamle ile cevap vermektedir. Tabi ki bu durum Tunç'u
haliyle strese sokmakta ve kızdırmaktadır. Yine hamlesini yapar. Karşılaşma
kırk dakika kadar sürer ve Tablet Bilgisayar Tunç'u bir sefer daha alt
etmiştir. Karşı ağacın dibinde ki arkadaşı Mehmet'de Tunç'a eliyle ''Nasıl
gitti oyun.'' der gibi hareket yapar. Tunç'un cevabı kısa ve net olacaktır. Baş
parmak aşağıya doğru gösterilip maçın kaybedildiği bir şekilde
anlatılacaktır...
Öğle teneffüsü sınavı yapacak profesörün toleranslı davranması nedeni ile biraz
daha uzayacaktır. Bölümün diğer hocalarından Doçent Dr. Nurcan hanım ile
Yardımcı Doçent arkadaşı Gülizar hanım da öğrencilerin oturmakta olduğu
çimenlerin ve ağaçların yanına gelerek bir köşeye ilişirler. Tabi ki ellerinde
ki akıllı telefonlar hemen çantadan çıkar. Nurcan hanım bir arkadaşı ile
Gülizar hanım da eşi ile mesajlaşmaya başlarlar. Aradan kırk beş dakika geçtiği
halde aralarında tek kelime konuşma olmadığı gibi ellerinden telefon düşmeyip
mesajlaşmayı da kesmemişlerdir. Bir ara Gülizar hanım Nurcan hanıma kendisine
gelen ilginç mesajları Nurcan hanıma gösterir, Nurcan hanım da bakar ve eli ile
güzel manasında işaret yapar...
Bir müddet sonra çimenlerin ve ağaçların olduğu yer alt sınıflardan diğer
öğrencilerinde bahçeye çıkması ile epeyce kalabalıklaşır. Bir köşede öğretim
üyeleri, bir köşede her sınıftan beş on tane öğrenci. Ellerinde cep
telefonlarının en akıllıları makineler ile bütünleşmenin, makineler ile
iletişim kurup da birbirleri ile bir türlü kaynaşamamanın, iletişim kuramamanın
en belirgin örneklerini sergilemektedirler. Olsun fakültenin adı İletişim
Fakültesi değil miydi? Ha burada insanlar birbirleri ile iletişim kurmuş, yok
olmamış insanlar makineler ile bütünleşmiş iletişim kurmuş. Sonuçta bir
iletişim kurulmuş mu kurulmamış mı? Önemli olan da bu değil miydi?