AHMET AYAZ’IN

 HAYAT  HİKAYESİ  KENDİ KALEMİNDEN

 

       Aslında  bunları anlatmaya gerek duymuyorum.  Ama Kübra Aksoy kızımıza tez konusu olunca diyecek bir şey kalmıyor. 

        Tahminen 5 yaşlarında idim. Radar gibi gören gözlerimde bir  titreşme oldu. Anneme gözlerimi bir yağlık ile bağlatıp yattım. Uyandığında artık gözlerimin önünü göremiyordum. Hanımlar  gözlerime göz otları attılar. Göz kapaklarımı incir  yaprağı ile  silip, al kızıl kanlar içinde bıraktılar. Kendi akıllarına göre tedavi ediyorlar.  Artık olan olmuştu. Daha sonra zaman zaman önümü görmeye başladım. Gözlerim açıldı ama, eskiden radar gibi gören gözler gitti,  yerine başka gözler geldi.

 Yakacık köyünde Mehmet Yavuz adında  bir eğitmen vardı. Çocukları   camii avlusunda,  ilk okul  3 sınıfa  kadar okutuyordu. Çok da  dayak atıyordu. Ben çocukların dövüldüklerini  gördüğüm halde,  okumaya  aşık olan bir çocuktum. 1953 yılında köyümüze ilk okul açıldı. Rahmetli babam, köyün 4  okur yazarından birisi olduğu halde, öğretmenimiz Mustafa Güneş’i  ikna etmiş. Gözleri görmüyor, biraz da nazlı, sinirli diye. Ben, öğretmenime gittim ve beni okula yazmasını  istedim. İlk okulu komşu köyde  okuyan ağabeylerimden Mehmet Kont, Cuma Kurt ve Teyzem oğlu Ali Bekir Şahinler  o zaman 5. Sınıfta okuyorlardı. Öğretmenimiz Mustafa Güneş’e, beni okula yazmasını  istediler. Ben okula kayıt oldum, Okul henüz açılmamış, bir eski evde ders görüyorduk.  Okul açıldı. Ben 1. karneyi almadan okumayı yazmayı iyice  öğrenmiştim.  Yılın ikici dönemiydi. Yani birinci karneyi almıştık.  Bir denizaltı batmıştı. Öğretmenimiz 5. Sınıflara cumartesi günü batan denizaltı ile ilgili bir komposizyon yazmalarını söyledi. Ben hemen eve geldiğimde ahşap evin damına çıkarak  aklıma ne geldiyse yazdım. Pazartesi günü öğretmenimiz  o komposizyonları  tetkik ederken,  ben parmak kaldırarak,  ben de yazdım dedim. Ne yazdın deyince, yazdım işte dedim. Oku bakalım dediğinde. Ben okumaya başladım. Öğretmenimiz yüzünü ağabeylerime  çevirerek bir şeyler söyledi. Ben  ağabeyim Mehmet Kont’a  öğretmenimizin ne  dediğini anlamadığımı sorduğumda, büyürsen öğrenirsin  dedi. Öğretmenimiz, benden dolayı  geleciğin şairi ve yazarı demiş.

       Ben 1958 yılında ilk okulu pekiyi derece ile  bitirdim. O zamanlar da Pekiyi derece ile ilkokuldan mezun  olanlar, bir çok devlet yatılı okullarına sınavsız alınıyordu. Fakat bu  okulların kapıları  gözlerimin bozuk olduğundan dolayı yüzüme çoktan kapanmıştı. Ama orta okula nasıl giderim. O zaman  askeri okula pekiyi derece ile okulu bitirenler de sınavsız olarak alınıyorlardı. Ben bir arkadaşımı da ikna ederek, ilk okulu benden bir yıl  önce bitiren arkadaşım Zeki Demir ile evrak tamamlarken, Oğuzeli’nde Seyfi  Özkan ağabeyimiz benim gözden  kaybedeceğimi söyleyince. Arkadaşım evrakları yırtıp attı. Benim bütün hayallerim suya  düştü. Ben  bir bakımdan  kaybedeceğimi  biliyordum ama, bir taraftan da ümitleniyordum. Hal bu ki ben hiçbir zaman sınıfta  karatahtayı göremiyordum. Okulu kaybedeceğim çok açık ve netti. Yine  de ümitleniyordum.  İki yıl sonra Oğuzeli’ne ortaokul açıldı. Ama nasıl okuyacağım, beni okula kim kayıt yaptıracak?  Gözlerimin bozuk olduğundan olmalı ki, babam hiç o taraflı değildi. Ben yine o arkadaşımı ağabeyim olduğunu ve babamın öldüğünü  söyleyerek Oğuzeli ortaokuluna kayıt yaptırdım. Dersler başladı, ben devam ediyorum. Hem de köye yaya olarak gelip gidiyorum. Gözlerim karatahtayı yine  göremiyor, öğretmenlerim gözlük almamı söylüyorlar.  Göz doktoruna gittim, gözlük yazdırdık. Gözlük parasına 60 TL deyince, babam ben bu gözlüğü alamam, seni de okutamam  diyerek okula tasdiknamemi almaya geldik. Matematik öğretmenim Bilge  Ersoy Sekban,  yüzünü babama çevirerek, “Amca. Matematik yazılısı yapıyorum, sınıfta çoğunluk 5-6 alırken, Ahmet 8 den aşağı not almıyor. Ben soruyorum, diğer dersleri de  iyi. Bu çocuğun gözlük parası bende, bütün kırtasiye giderleri de bende”  Dediği halde, babam tastiknâmemi aldı ve beni eve götürdü.  Ertesi yıl ben yine bir sahte baba ile Gaziantep  Lisesinin orta kısmına kayıt yaptırdım. Gözlerimin görmediği için,  bu defa kendim  okulu terk etmek zorunda kaldım. Büyüyüp hayata atıldıktan sonra,

esas evlenmek istediğim  kızla değil de, Selvi Bozgeyik ile 28 Şubat 1972 tarihinde  evlendim. Bu evlilikten bir oğlum, üç kızım oldu. En küçük kızım  trafik kazasında öldü.  Onun ile ilgili ağıt ve güzellemelerim var. Oğlum lise mezunu Gaziantep Üniversitesinde. Kızlarımın birisi Muğla   Datçada Kız Meslek Lisesinde Çocuk Gelişimi  ve Eğitimi Öğretmeni. Diğer  kızım dört yıllık işletme mezunu Tekirdağda Namık Kemal Üniversitesinde çalışmaktadır. Evlendikten sonra vakit geçirmeden milli eğitimde bir okulda müsdahdem olarak çalışmak için 53 kişi ile sınava girdim, bir tek kişi alınacakmış, imtihan birincisi olarak kazandım. 31.5.1972  tarihinde göreve başladım. Orta  okulu, okul dışından  bitirmek  için Gazi Orta Okuluna kayıt yaptırdım. Yaklaşık olarak 400 kişinin içinde, 3 yılda 4  kişi Gazi Orta Okulu mezun verdi. Bunların birisi bendim. Sağlık teşkilatında memurluk sınavına katıldım. Allahtan başka hiçbir kimsem yoktur. Orada da imtihan birincisi oldum ve  01.02. 1978 tarihinde memur olarak işe başladım. Gaziantep Ticaret lisesinin gece bölümüne kayıt yaptırdım. Tahtayı göremediğim için yarıda bırakıp, Liseyi de okul  dışından bitirdim. 1986 yılında  Üniversite sınavına çok iyi hazırlanmışken, annemin vefatı dengemi bozdu, sınava giremedim. 27.02.1987 yılında Gaziantep Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne Şef olarak atamam yapıldı. Sözü edilen kuruluşta, Şef Kadrosunda tam 11 yıl,  İl Müdür Yardımcısı konumunda  görev yaptıktan sonra,  15 Şubat 1998 yılında emekli oldum. 1976 tarihinde ulusal gazetelerde  başladığım köşe yazılarıma,  araştırma ve folklörük çalışmalarıma, şiir yazmaya  devam ediyorum. Gaziantep Güneş Gazatesinde hala köşe yazarıyım. Çeşitli  kültür sanat  ve edebiyat  dergilerinde ürünlerim yayımlanmaktadır. 28 Nisan 2015 tarihinde mezun olduğum ilkokul  binası yenilenmişti.  Ben yeni okulumuzun  kütüphanesine  Oğuzeli Belediye Başkanımız Mehmet Sait Kılıç.  Oğuzeli  Kaymakamı  Arif Gül ve basın mensuplarının huzurunda, roman, hikaye, şiir vs olmak üzürü 362 adet kitap bağışında bulundum, Zaman zaman okulu ve okul çocuklarını ziyaret etmeye, devam ediyorum. Okulda çocuklarımızı iyi yönde etkilemek  için yazdığım şiirleri, okulu ziyaret edenler görürler.

        Saygıdeğer okurlarım, yukarıdaki anlattıklarım benim iş hayatımdan bir kesitti. Aslında şiirlerim yaşantımı sergiliyor. Şiirlerimin  tamamını okuyanlar bunu çok iyi bilirler. Şiirlerimde zaman zaman Feleğe  çatmalarım, acizliğimden değil, Dünyanın dengesizliğine dayanamadığımdandır. Şiirlerimde genellikle Hakk, Adalet, insan sevgisi, barış ön plana çıkar. Ben şiir yazarken kendimi,  Yunus Emre, Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultanların yanında hissediyorum.

        Benim yazım  hayatımı, yayınlanmış eserlerimi,  ödül ve plaketlerimi, hakkımda yazılan yazılardan küçük alıntıları  kitaplarımda göreceksiniz.

( Ahmet Ayazın Hayat Hikayesi Kendi Kaleminden başlıklı yazı Ahmet AYAZ tarafından 11.08.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu