Geniş yatağımda, dışarıdan gelen yoğun gürültü ile uyandım. Gözümden Leopar desenli maskemi sıyırıp gün ışığına alışmaya çalıştım. Komodinin üzerinde duran perde kumandasına yetişemeyince başucumdaki düğmeye hırsla bastım. Yaklaşık bir dakika kadar sonra odamın kapısı tedirginlikle çaldı.
''Girrr!'' diye öfkeyle bağırdım. Ayşe, ürkek adımlarla içeri girdi ve '' Buyurun efendim'' dedi. ''Nedir bu gürültü? Aç şu perdeleri çabuk'' dedim. Sanki azarı yiyen o değilmiş gibi, küçük bir çocuk neşesiyle perdeleri açtı ve ''Kar yağıyor hanımefendi '' dedi . Yatakta doğrulmama bile gerek olmadan denizin üzerine tipi halinde yağan karı gördüm, ama hiçbir şey ifade etmedi. ''Nerede benim kahvaltım'' diye homurdandım. Ayşe koşar adımlarla odadan çıktı ve yine aynı hızla neredeyse kuş sütü eksik kahvaltı tepsisini itina ile kucağıma yerleştirdi. Porselen tabaklara iştahsızlıkla bakıyordum ki, kan beynime sıçradı. Her sabah düzenli yediğim peyniri göremeyince iyice hiddetlendim ve ''Rokfor peynirim neden yok diye tiz bir sesle haykırdım. Ayşe, bedenine yakışmayacak bir şekilde , küçüldü küçüldü ''Mehmet efendi, sabah erkenden almaya gitmişti, ancak yoğun kar yağışı engellemiş, geri dönmek zorunda kaldı'' diye eziklenince ''Beyinsiz adam ne olacak , Jeeple niye gitmemiş ki? Al götür şu tepsiyi, banyomu hazırla hemen '' dedim. Zira, zaten olmayan iştahım peyniri göremeyince iyiden kapanmıştı!
Ayşe, acele ile tepsiyi önümden alıp, odanın bitişiğindeki geniş holde tüm heybeti ile duran antika masanın kenarına koydu ve banyoya koştu. ''Ne yapıyorsun sen?'' diye bağırdım. İrkilerek, ''Banyonuzu hazırlayacağım efendim'' dedi. Sıkıntıyla iç geçirdim, kendime bile yabancı gelen bir ses tonuyla '' Kar yağdığı zamanlarda boğaza bakan banyoyu kullandığımı bilmiyor musun sen'' diye haykırdım. '' Özür dilerim efendim, ben yazın işe başlamıştım, henüz öğrenecek vaktim olmadı'' diye ağzının içinde geveledi. ''Nahide Kalfa, öğretmedi mi sana bunları'' diye yeniden hiddetlendim. Başını önüne eğdi, sessizce yan bölmeye geçti ve banyomu hazırlamaya başladı.
Sabah sabah çok yormuştu beni bu haddini bilmez kadın! Gevşemek için yatakta uzun uzun gerindim, banyomun hazır olduğuna kanaat getirince, ayaklarımı yüksek yataktan aşağıya sarkıtarak terliklerimi aradım, bulamadım. ''Terliklerim nerede benimmm'' diye seslendim. Ayşe telaşla banyodan çıktı ve üzerimdeki ipek gecelikle asla bağdaşmayan bir çift kırmızı terliği ayaklarımın hizasına bıraktı. Bir tekme savurup odanın ortasına fırlatarak '' Ayşegül hanımın hediye ettiği tüylü terlikleri getir bana'' diye bağırdım! Odada bir koşuşturmaca başladı, sonuç alamayınca hole çıkıp yan taraftaki giyinme bölümüne geçmek isterken, geniş kalçasını çarparak antika masanın kenarına iliştirilmiş kahvaltı tepsisini büyük bir gürültüyle yere düşürdü. Anlık duraksamadan sonra koşmaya devam etti ve yan odadan kaptığı pembe tüylü terlikleri yiyeceklere basmamaya çalışarak getirdi, önümde diz çöktü ve ayağıma giydirmeye çabalarken gözünden düşen bir damla yaş, pembe terliklerimin tüylerini ıslatınca tiksinerek ayağımdan fırlattım ve pelüş halının üzerinde yalın ayak boğaza bakan banyoma doğru yürüdüm. Su iyi gelmişti, tipi halinde yağan kar tanelerini izlemeye koyulmuş, gevşemeye başlamıştım.