Konu bir zamanlar her kıtada uzun süre büyük varlık
gösteren, büyük Osmanlı imparatorluğunun, parçalanmasını yok olmasını isteyen,
İngiliz, Fransız İtalya ve Rusya gibi müttefik olmuş düşman devletlerinin
Osmanlıya göre daha kuvvetli olan orduları, Osmanlı devletinin yüzyıllardır elinde
tuttuğu kendisine bağlı topraklara her yerden saldırılar başlattığı işgal
etmeye kalktığı tarihlerdir.
Osmanlı devleti askerleri elindeki toprakları çeşitli
cephelerdeki süregelen savaşlarda koruyabilmek için bir yandan, Yemen Hicaz
bölgesinde savaşırken, diğer bir yanda Mısır Filistin gibi yerlerde bir
tarafta’ da Anadolu topraklarını Sevr anlaşması gereğince kendi aralarında
paylaşmak üzere işgal edebilmek için Çanakkale boğazında savaş halindedirler.
Mustafa Kemal paşa önderliğindeki ordular, ellerindeki
zayıf cılız yetersiz imkânlarla Çanakkale de düşmana karşı savaşırken, Bir
kısım Osmanlı ordularının askerleri’ de Hicaz bölgesinde ve Yemen de düşman
ordularına karşı savaş halindedirler.
Anadolu halkının içinden eli silah tutabilen kim varsa
zoraki veya gönüllü isteyerek cephelere gönderilmek üzere gençler toplanmakta
bu gençlerle beraber halkın elindeki askere yarayışlı neyi varsa bunların bir
kısmına devletin el koyduğu bir dönemde savaşmak üzere Yozgat yöresinden
gençler ve eli silah tutanlar askere alınmaya başlanmıştır.
Asker toplama sırası Boğazlıyan ilçesine gelince,
Boğazlıyan kaymakamının öncülüğünde buradaki köylerdeki ailelerden askerlik
çağına gelmiş ve eli silah tutabilen Türk asıllı olan Yurttaşlar toplanmaya
başlanır.
Bir taraftan da gençlerle beraber halktan gıda, giyim
kuşam gibi çeşitli mühimmat malzemesi toplanmaya başlandığında, sıra köyün
birinde, çocukları ile beraber yaşayan zengin fakat eşini erken kaybetmiş dul
Elif anaya gelir.
Elif ana okuma yazma bile, bilmemesine rağmen,
Vatanını çok seven düşmanların o yıllarda Anadolu topraklarını işgal etmeye
başladığı etraftan duymuş ve bundan ziyadesiyle müteessir olmuş çok etkilenmiş vatansever
duygulu biridir.
Genç yaşta evlenmiş arkası arkasına dört erkek çocuk
sahibi olduktan sonra, eşini bir hastalığı nedeniyle erken kaybetmiş köyde eşinden
kendine hatıra kalan çocuklarıyla yalnız yaşamaya başlamış çocuklarını kendi
yetiştirmiş hayat mücadelesi vermiş tam bir Anadolu kadınıdır.
İlçenin kaymakamı karakol komutanları olsun onun
Vatanperver bir kadın olduğunu bildiğinden, evlerine giderek ondan askere
gönderilmek üzere çocuklarını isterler.
Elif ana, durumu anlayınca yerinden kalkar
oğlanlarından en küçük olan Ömer hariç, İsmail Ali Osman ve Şükrü’ yü yanına çağırır onları çeker bir köşeye
onlarla konuşmaya başlar.
Der ki; Bakın oğullarım bu sene, biliyorsunuz
tarlalarımızın bolluk yılımızdır mahsulümüzün bol olduğu, hatta koyun
kuzularımızın bile çifter, çifter yavruladığı bir yıl olmuştur.
Bizim bu yıl ki kazancımız olan bu bereketli gelirimiz
için birilerine, bizim sadaka vermemizi gerekir. Vermezsek olmaz bizim de
sadakamız sizlersiniz ve ben sizleri bu vatan için kurban edeceğim diyerek
onlara babalarının aklında kalan geçmişteki bir vasiyetini hatırlatır.
Elif ana onlara, babalarının bir gün oğlanları büyür’
de bu vatanın en zor zamanında askere gitmeleri gerekirse, saçlarına kına yakıp
öyle göndermesini onların savaşsa savaşta sulhsa sulhta amma askerde Şehit
olmaktan Asla korkmadıklarını köy halkına göstermelerini vasiyet ettiğini
anlatır.
Sonra sandıktan keseler içinde birer torba altın para
çıkartıp oğlanlarına verir. Daha sonra’ da bu para çıkarttığı sandıktan yine
bir çıkın içindeki, kınayı çıkartıp onu çamur kıvamına getirip ve oğlanlarının
saçlarına sürerdir.
Olan bitenden henüz habersiz öbür odada küçük oğlu ile
bekleyen ve ikram edilen çaylarını içen, kaymakam, muhtar ve diğerleri onların
gecikmiş olmasından tam kuşkulanmaya başladıkları bir sırada Elif ana en önde,
üç oğlu ise arkada odaya birlikte girerler.
Elif ana, odadakilere asker selamı çakarak,
kurbanlarımız emrinize hazırdır komutanım diyerek, yanındaki saçları kınalı üç
oğlunu gelen misafirlerine teslim eder.
İsmail, Ali Osman ve Şükrü oradan onlarla beraber
ayrılıp ilçe merkezine doğru yola çıkarken bahçelerinde bağlı olan camızlar
arkalarından böğürmeye başlar.
Kaymakam muhtara doğru döner bu camızların hepsi Elif
ananın’ mı diye sorunca evet cevabını alan Kaymakam, yanındakilere emir vererek
Elif ananın iki adet camızına el koyar onları olayın olduğu yıllarda, savaşın
sürdüğü cephelerde askerin yemeğinde kullanılması için ilçeye göndertir.
Bu olaydan sonra, Elif ananın oğullarından İsmail
Yemende savaşmak üzere, Hicaz demir yolları ile Arabistan’a, Ali Osman ise,
Çanakkale de savaşmak üzere, 57 piyade alayına katılır. Şükrü ise önce, Mısır ve
Gazze savaşları sonra oradan sağ salim dönerek kurtuluş savaşında İsmet İnönü
kumandasındaki batı cephesinde Yunan ordusuna karşı savaşırdır.
İsmail bir daha dönemediği Yemende savaşmaya giderken
bindirildiği Hicaz trenindeki vagonlarda askerlere yolda verilecek yemekte et
olarak kullanılmak üzere halktan toplanmış kesimlik hayvanlar’ da vardır.
İsmail’in gidişindeki ilk durağı hicazdır. Hicaz’dan
sonra onları, savaşacakları Yemen Sana şehrine varıncaya kadar tehlikelerle
dolu zorlu bir çöl yolculuğu beklemekte dedir.
İsmail ve Aden şehrine gidecek olan yanındaki diğer askerler
ilk gece konaklayacakları Hicaz kalesine götürdüklerinde kalenin kenarlarında
otlarda yayılan, camızları görür ve kendi camızları aklına gelirdir.
Bir ara yabancı bir yerde bulunmanın şaşkınlığı içinde
şaşkın, şakın arkadaşları ile beraber gezinirken arkasından birinin kendisine
sürtündüğünü hisseder ve arkasına döner bakar’ ki iki camız yanına gelmiş, arkasından
kendisini kokluyordur.
İsmail hemen camızlarının boynuna sarılır, onları
öpmeye başlar. Bu camızlar Elif Ananın, kaymakama teslim etmek mecburiyetinde
kaldığı camızlardır.
İsmail birkaç gece Hicaz da konakladıktan sonra, artık
bir daha hiç dönemediği Yemen’e doğru çöllerde giderken, daha Aden şehrine bile
varamadan, yolda karşılarına çıkan Şey Hüseyin kuvvetleri ile olan bir
çatışmada, şehit olur kalırdır.
Elif ananın diğer oğlunun’ da kaderi aynıdır Çanakkale’
de şehit düşmüş ve orada kalmıştır.
Elif ana çok geçmeden, her iki oğlunun’ da gittikleri
askerde şehit düştüğünü kendisine geri gönderilen künyelerden öğrenince,
sıranın askere göndermediği yanında kalmış olan en küçük oğlu olan Ömer’e’ de
gelebileceğini düşünerek korkuya kapılır. Bu oğlunu aceleyle, yöredeki bir
Ermeni kızı bularak bununla oğlunu evlendirir.
Bu olayın olduğu tarihlerde azınlıklarla ve
yabancılarla evli olan erkekler, Askere alınmadıklarından bu şekilde evin en
küçük oğlu olan Ömer askerlikten kurtulmuş olur ve Elif ananın neslini çoğaltan
tek oğlu olarak köydeki tarla bağ bahçe işlerinde annesine yardıma devam
ederdir.
Saçlarını kınalayıp askere gönderdiği ortanca oğlan
Ali Osman ise askerde gösterdiği başarısıyla yiğitliğiyle ün yapar, bir
kahraman olarak terfi ederdir.
Daha sonra, yıldırım orduları olayından sonra bir
kumandan olarak batı cephesinde Yunan ordularına karşı savaşırsa’ da onun’ da
sonu bu savaşta kaderi şehit olmak olduğundan, şehit olur ve memleketindeki
Elif anaya, şehitlik maaşı bağlanır.
İşte Boğazlıyan’ lı, Elif ananın hikâyeside kısaca böyledir.
15 Eylül 2016
Ahmet Yüksel Şanlı er