HUZUR OTAĞLARIMIZ “CAMİLERİMİZ”
Camilerimiz, Müslümanların
farz olan namaz ibadetlerini ifa etmek için, cem oldukları, toplanma
mekanlarıdır. Camilerimiz bizler için çok büyük anlamlar ifade eder. Şehrimizin
veya köyümüzün en güzel ve belirgin yapısı camilerimizdir. İnsan içine girince
bir huzur bulur. Tefekkür eder, tevekkül eder, şükreder, halden hale girer.
Camide cemaatla kılınan
namazın feyz ve bereketi bir başka olur. Müminlerin birbirlerine karşı kalpten
kalbe görünmeyen, ama hissedilen bir enerji ve sinerji akışı mevcut olur. Yabancı
bir yerde bile camiye girdiğimiz zaman, aynı safta durduğumuz insanlarla veya
namaz bitişi camiden çıkarken ki, sohbet ve muhabbetin tadına doyum olmaz. Sanki
kırk yıllık dost gibiyizdir.
Ev sahipleri, misafir
olan cemaatı hemen tanırlar ve hoş geldiniz derler. Sımsıcacık bir ilgi
gösterirler. Hangi amaçla burada bulunduklarını, yapılabilecek bir yardım var
mı, sorarlar.
Yabancı bir yerde
yürümekten yorulmuş kimseler camiye gelince abdest alıp, namaz kılınca dinlenirler,
rahatlarlar ve huzur bulurlar. İlk defa gördükleri caminin içini dışını
incelerler. Yorgunlarsa bahçesinde ağaç gölgesinde dinlenirler. Hatta uyuyabilirler
bile…
Caminin içindeki
kitabeleri, güzel hat yazılarını, kütüphanelerdeki hazineleri okumak ve
araştırmak yolculara ayrı bir lezzet verir.
Ancak, toplumumuzun
diğer katmanlarında olduğu gibi, camilerimizin cemaatları arasında da, bir
takım tatlı sorunlar yaşanabildiğini görmekteyiz.
Şöyle ki:
Bazıları imamı
beğenmezler. Kıraatı iyi değil, tecvitte hata yapıyor derler. (Güya kendileri
daha kamil hocadırlar).
Bazıları cemaattan
birileriyle dargındır. Onların gittiği camiye gitmezler.
Bazıları imama kızıp
camiyi terk ederler. (Pireye kızıp yorgan yakmak).
Bazıları cami avlusunda
gıybet ederler. (Ne yazık ki).
Bazıları caminin içinde
devlet ve millet işlerini halletmeye çalışırlar.
Bazıları, cemaattan birisi
bir hata yapsa da, düzeltme zevkini tatsam, diye düzeltilecek adam ararlar.
Ne yazık ki, bazı
imamlarımızın da bilerek veya bilmeyerek hataları vardır:
Bazıları, cemaatın her
türlü sevk ve idare sorumluluğunun üzerinde olduğunu varsayarak, her fırsatta
cemaati ikaz ederek huzursuz edebilirler.
Bazıları Cuma hutbelerinin
yazılı metninin dışına çıkarak, kendi engin ve ulvi bilgilerini cemaate verme fırsatını en iyi bir
şekilde değerlendirmeye çalışırlar.
Bazıları Cuma hutbelerinde,
güya güzel ve celalli hitap ettiklerini varsayarak, farkına dahi varmadan
cemaati azarlarlar veya seslerini yükseltirler.
Bazıları da aşırı ciddi imam
görüntüsü verebilmek için, olmazsa olmaz olan, tebessüm ve gülümsemeyi
unutuverirler.
Elbette her insanın
yapısı, davranışı, beklentisi, uygulamaları aynı değildir. Her yiğidin bir
yoğurt yiyişi vardır elbette. Bazı insanlar bilgilidir, ancak bilgilerini
sunarken, kendi beden dillerinin ne söylediğini, nasıl söylediğini test
etmekten uzak olabilirler.
Caminin içerisinde koyu
bir sohbete ve fısıltı halinde bile bir konuşmaya gerek yoktur. Çünkü bu tür
eylemler, diğer cemaatin, huşu ile ibadet etme amaçlarına ket vurur. Caminin içinde
hiçbir konuşma ve fısıltı dahi yapmadan, tebessüm, iyi niyet, gülümseme,
naiflik, kibarlık, selamlaşma etkinliklerini yapabilecek pozitif beden dili, Yaratıcımız
tarafından bizlere sunulmuştur.
Cuma ve bayram
namazlarının önceleri ve sonrasında, cami bahçelerimiz adeta bir bayram yerine
döner. Ne kadar güzeldir. Bazı gönlü zengin cemaat üyelerimiz çeşitli
ikramlarda bulunuyorlar. Ne güzel bir manevi sohbet ve muhabbet ortamı meydana
geliyor.
Ne hazindir ki, bayram
namazları sonrasında, imamlarımızın ikazına rağmen, toplu bayramlaşmalarda,
küslükte kantarın topuzunu kaçıran bazı cemaat üyeleri, ya hemen kaçıyorlar, ya
da küs olduğu kişiye sıra gelince, onu atlayıveriyorlar. Maalesef çok hazin bir
durum. Öfke, kin, gurur, nefis, küslük, intikam duygusu gibi kaliteli yaşam
hırsızlarının pik yaptığı bir an…
Affetme, bağışlama,
destek olma, yardımlaşma, anlaşma, birlik olma gibi kaliteli insan
davranışlarını, bu kardeşlerimiz nereye sakladılar acaba?
Camilerimize misler
gibi kokarak ve tertemiz kıyafetlerle gelmenin güzelliklerini burada benim
anlatmaya gücüm bile yetmez. Aşırı derecede sigara kokanların, sarımsaklı ve
soğanlı gıdalar tüketenlerin, üzerleri pis olarak camiye gelenlerin, günün
birinde kul hakkı ile boğuşmak zorunda olacaklarını sadece hatırlatmak isterim.
O kokulara duyarlı ve hassas olan insanlarımızın çektiği eziyet konusunda,
empati yapmayı becerebilmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Ne mutlu, camilerimizde
misler gibi kokabilenlere.
Ne mutlu, camilerimizin
bahçesinde yüksek kaliteli sohbet, muhabbet ve ilim deryasında yüzebilenlere.
Ne mutlu, tebessüm,
gülümseme, naiflik, kibarlık, iyi niyet, sevgi, saygı, nezaket gibi kaliteli
eylemleri, her saniye üzerinde
taşıyabilenlere.
Ne mutlu, camilerimizde
zevkle ve şevkle cem olup da, huzura ve mutluluğa erebilenlere…
Selam, sevgi ve
dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.
21 Ekim 2016 Saat:
14.00 Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı