" Beni bırakıp gitme. Ben
sensiz yapamam. Ne olur gitme ablam !" diye ağlayarak taksinin önüne
atlayan kardeşinin sesi hala kulaklarında çınlıyordu ela gözlü kumral saçlı
güzel kızın. Henüz 15 yaşındaydı. Bir yakınlarına evlatlık verilmişti ailesi
tarafından.
Hayat bir başka idi artık küçük hanımefendi için... Birilerini mutlu etmek için
o kendinde hep olan merhametinin kurbanı olacağını nereden bilebilirdi ki...
Artık onun için bolluk içinde yokluk ve otoriter bir yaşam vardı. Bir mahzun ve
mutsuz yılların başlangıcıydı işte... Ve bir ibretlik hayata merhaba diyordu
ürkek yüreği..
Bir gün babası kızını karşısına aldı . Anlattı
ona evlat veriş hikayesini."
Annenden önce bir kızla çıkardım. Olmadı ayrıldık . ama hiç unutamadım. Ve sen
doğunca onun adı seninle yaşasın istedim . Büyüdükçe ona çok benziyordun çünkü…
" dedi adam kızına. Ve bu sırrı hep taşıdı genç kız.
Bu kız büyüdü sevdalandı bir
delikanlıya. Kader yazmamıştı sürmedi birliktelikleri. Başkaları ile
evlendiler zaman içinde.Bir dostlarından aldığı haberle şaşırdı. Delikanlı kızına bu kadının adını
koymuştu.
Babasının tescillediği adı bu defa eski sevgilisinin kızında sürdü.
Adet oldu o gün bugün çoğu aile doğan İlknur larına hep bu adı koydular. Ve kadının adı çoğu gönüllerde yaşar oldu.
Sonradan gönül verdiği bir başka delikanlı ile evlendi kadın. Yıllar geçti ve artık son demleriydi birlikteliğin. Adam seviyor diye hep uzun ve siyahtı kadının saçları. Bakımlı , sevgiyle taradığı saçları onu da mutlu ediyor diye hep kıymetliydi. Sonra başka başka renkli kısa , uzun saçlı kadınlar girdi aralarına ve adam bakmadı bile kadınının saçlarına. Ayrıldılar. Çocuk kaldı anasında. Ve kadın hınçla kesti uzun saçlarını bir çırpıda ve boyadı sarıya onun sevdiği hiç birşey kalmasın diye. Yemin etti bir daha siyaha boyamamaya... Ama bir gün biri çıktı şefkatiyle karşısına.. Şimdi kadın bir ikilemde. Çünkü o esrarengiz adamda tutkulu idi uzun siyah saçlara...
" Bir hayatı anlatmak sağanak sağanak anılarda... Bir hikayenin satırlarında akıp giden sayfalarda."