6-) DÜŞÜNCE GÜCÜ YA DA MANEVİ ALEMİN ISLAHI
Maddede güç aramak yerine, düşünce gücümüzün farkına varmalıyız. Yaşamımıza yön verenin kendimizden çıkan düşünceler olduğunun farkına varmalı, düşüncelerimizin yönlendirdiği bir yaşama hazır olmalıyız. Çünkü; bunların idrakinde olmasak da gerçekte olan budur. Bu nedenle, düşüncelerimizi putlardan arındırmalı, dışımızdaki evreni değil kendi özümüzdeki evreni anlayıp, çözebilmeli, gerçekte yaşadığımız evrenin bu içsel evren olduğunu kavramalıyız. Evreni yargılamak mümkün değildir. Kendimize sunulandan başkasını seçme şansımız yoktur. Elimizdekileri değerlendirmek zorunda olduğumuzu çok iyi bilmeliyiz. Bize gelenin, fiili ve manevi planda, yani eylemsel ve düşünsel ölçekte verdiklerimizin karşılığı olduğunu görmeliyiz. Aradığımızı kendimizde aramalı ve bulmalıyız. Çünkü ulaşmayı istediklerimiz, zaten özümüzde mevcuttur. Evrene ve olaylara bakışımız beş duyu ve maddi âlem sınırları içinde kaldıkça, bilincimizi, özümüzdeki sınırsız özelliklerden mahrum ederiz. "Fizik" bilimi bile geldiği noktada bir nevi "evrenin manevi boyutundan" söz etmekte, metafiziğe kaymaktadır. Bizde fiziksel dünyamızın özündeki manevi dünyamıza yönelmeliyiz. Gerçek yaşam boyutumuzun orası olduğunu anlayabilmeliyiz. Çıkarımıza olduğunu zannederek dünyaya ait değerleri toplayıp, biriktirip, başkalarına hükmedip, yargılamakla, yalanla, aldatmayla gerçekte bilincimizi maddeyle kayıtlayıp, hapsederek kendimize zulm ettiğimizin farkına varmalıyız. Mal, mülk, mevki, koltuk, para, şan, şöhret gibi şeylerin sadece dünyamıza aittir. Onların burada kalacağını fark etmeliyiz. Yaşarken bunlara körü körüne bağlanmak, bu bağlılığın, nefsin gerçek özüne yönelimini engellemesi bakımdan nefse zulm olduğunu unutulmamalıdır. Nefsimizi bunlardan tamamen soyutlamanında bir çeşit kendimize zulüm olduğunu öğrenmeliyiz. İslamiyetin bu nedenle orta yol olduğunu, Hz. Muhammed’in “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışın” derken bu idrak düzeyini kastettiğini kavramalıyız. Bilincimizi ve dolayısıyla yaşamımızı tamamen dış dünyaya dönük olarak harcamak yerine, evrensel bilince, özümüze dönük olarak yaşamayı dünyasal yaşamımızla kaynaştırmayı öğrenmeli ve bu yolda bilinçlenmeliyiz. Yani Hz. İsa’nın deyimiyle, "çanağın içini de dışı gibi temiz tutmalıyız.” Çünkü maddi âlemi er geç terk edeceğimizi ve özümüze, bilinç boyutuna varacağımızı bilmeliyiz. Yoksa, terkedemediklerini ölümle terketmek zoruluğunu yaşayan bilinç, bilinç boyutunda da huzurlu olamayacaktır. Bu nedenle, günlük telaşın içerisinde hiç olmazsa vaktimizin bir kısmını özümüzdeki Evrensel Bilince dönerek manevi yönümüzü güçlendirmede kullanmalıyız. Bu manevi terbiye, dünya hayatını da bizim için güzelleştirecektir. Dinlerdeki ibadetin amacı ve anlamı da budur. Bilelim ki gerçek cahil kendini bilmeyendir. Kendini bilmeyen de nefsine zulmedendir. Orta yolun gerçeği tam anlamıyla yaşamamızı sağladığı ve Kur’an’da bu nedenle doğru yol olarak da tanımlanması dikkat çekicidir. Bu konudaki Fatiha süresinin ayetleri başta olmak üzere diğer bazı ayetler şunlardır: ** “Allah, istediğini sırat-ı müstakıyme hidayet eder.” (24/46),** “Kur'an hikmettir. Kesinlikledir ki, sen gönderilen Resullerdensin. Sıratı müstakim üzeresin.” (36/1-4)
Kusurları yaşamın parçası haline getirmemenin yolu onları örtmektir. Yanlışı veya şerri ortadan kaldırmanın çaresini şerre odaklanıp ona şiddetle karşılık vermekle sağlanamaz. Bu sadece yanlışın, yani şerrin parçası haline gelmektir (olumsuz düşünmek). Doğruyu ve iyiyi ortaya çıkarmanın çaresi ise, sadece hayra odaklanarak, hayrı ve doğruyu paylaşarak onu yayıp alanını genişletmektir (olumlu düşünmek). Bu açıdan baktığımızda, örneğin, bize bizden başka dost yoktur demenin, biz herkese düşman gözüyle bakıyoruz demekle aynı olduğunu kavramalıyız. Birlik istiyorsak ayrıma; sevgi ve barış istiyorsak nefrete düşüncemizde yer vermeye hakkımız olmadığını fark etmeliyiz.. Kur’an’da, **“… doğrusu kafirlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yusuf Suresi/87) dendiğini, bunun da mümin’in her zaman olumlu düşünmesi gerektiğini vurguladığını bilelim.
%100 düşünce gücü isimli kitabında Jack Ensign Addington şunları söyler: “Hayatı oluşturan şeyler düşüncenin sürekli değişen kreasyonlarıdır. Her birimiz evrensel zekânın birer fikri ürünüyüz. Kendimizi böyle bir hayattan ayrı düşünebiliriz fakat aslında okyanustaki bir damlanın denizin parçası olduğu kadar biz de düşüncenin parçalarıyız. İster hoşlanalım ister hoşlanmayalım, yaşadığımız dünya zihinsel bir dünyadır. O halde kişinin bilinçli olarak düşündüğü her şey bilinçaltını etkiler ve düşünce içerdiği arzu ve güce göre gerçekleşir. İnsan evrensel akılla birlikte kendi hayatını yaratır. Burada, yüce plana göre insana hâkimiyet verilmiştir. Hayatın yaratıcı gücü ona, yaşadığı olayları yönetme otoritesini verir. Bu kendini yönetmedir. Kendini yönetme öğrenilmesi gerekli bir sanattır. Biz zihinsel kalıbı hazırlarız ve düşünce onu bizim için doldurur. Evrensel zekânın mutlak gücünü kendi yaşamlarımızda kullanmaktayız. Varolan başka bir güç yoktur. İnancınızı değiştirin ki hayatınız değişsin. Düşünce kaderin tohumudur. Çok azımız kendimizi ve kaderimize yön vermekteki rolümüzü biliyoruz. İnsanın hayatındaki en önemli an, kaderin merhametine bağlı olmadığını, düşüncelerin, hayatın özünün sürekli onun içine akıtıldığı bir kalıp olduğunu anladığı andır. İnandığımız, kabullendiğimiz ve güvenle beklediğimiz her şeye sahip oluruz. Bu, hayat tarafından doldurulmak üzere elimizde tuttuğumuz kalıptır.”
Elbette burada düşünce gücüyle manevi âlemden gelen gücü kastediyoruz. Bu anlamda düşünce, insan beyninin ürünü olmayıp insan beyniyle de sınırlı değildir. O, şeyin özündeki yapıcı enerjidir. Yani insan düşüncesiyle, derunda yeralan Esma ve Mana âlemine yönelmektedir. Bundan dolayıdır ki Hz.İsa, Tanrı âlemini kendi içimizde aramamızı, gerisinin geleceğini söylemiştir. Düşünce ve maddenin farklı şeyler olmadığını söyleyen Spinoza da, Phineas Parkhurst Quimby’nin “Düşünce çözülmüş madde, madde ise şekillenmiş düşüncedir” derken söylediğiyle aynı şeyi söylüyordu. “Kendimizi neyle ve nasıl tanımlarsak öyle olmaya meylederiz.” diyor Ernes Holmes: “Düşündüğünüz şey yavaş yavaş bilinçaltında kalıplaşır ve gerçek bir deneyimle kendini gösterir.” Emerson Tarih adlı kitabında, “Tüm insanlar ortak bir bilince sahiptir. Düşüncenin üstünlüğünü kabul eden insan özgürlüğünü kazanır. Bu insan, Eflatun’un düşüncelerini hissedebilir. Herhangi bir zamanda bir insanın başına geleni anlayabilir. Evrensel bilince dahil olmayı başaran insan, olan yada olacak her şeye katılmış demektir. Tek ve egemen vasıta bu olduğu için… Her birey, evrensel zekanın bedenlenmiş halidir.” diyor. Emerson ayrıca düşüncenin tüm insanları kapsadığını ve her insanın bir giriş ve bir çıkış olduğunu ve her ilhamın yüce düşüncenin kendi aklımıza bir akışı olduğunu da söylemiştir.
“Evrenin yaratıcı gücü sizin vasıtanızla iş görüyor” demiş Robert Collier, Yüksek Potansiyelin Yasası adlı kitabında: “Gelmiş geçmiş en büyük çıkışı olabilirsiniz o gücün. Yapmanız gereken yalnızca şekil verecek kalıbı hazırlamaktır, o kalıp da düşüncelerinizle biçimlenir. En büyük arzunuz nedir? En çok istediğiniz şey nedir? İnanın ve sahip olun. En önemli düşünceniz bu olsun. Düşüncenizi bunda yoğunlaştırın. O zaman bu düşüncelerin gerçekleşmesi için gereken her şeyi kendinize çekersiniz.” Herkes kendisi hakkındaki inancına göre düşünceyi kullanır. Yaşadığımız deneyimler, kendimizle ilgili inançlarımız, bilinç denen şeyi oluşturur. Hz. İsa’nın,“İnandıklarınız size uygulanacaktır” deme nedeni budur. Düşün ve Zengin Ol adlı kitabında Napoleon Hill şöyle yazar: “Yalnızca düşünceleriniz üzerinde mutlak bir kontrole sahipsiniz. Bu, insan için en önemli ve heyecan verici gerçektir. Bu insanın yüce doğasını yansıtır. Yazgınızı bu ilahi ayrıcalık sayesinde yönlendirebilirsiniz. Kendi düşüncelerini yönetemeyen kişi, başka hiçbir şeyi yönetemez kuşkusuz. Sahip olduklarınıza ilgisiz kalmanız gerekiyorsa, bunlar maddi şeyler olsun. Düşünceniz sizin ruhsal varlığınızdır. Onu dikkatle koruyun ve kullanın. İrade gücü size bunun için verilmiştir.” Bilinciniz ya da bilincim dediğim zaman, unutmayın ki, evrensel ya da büyük bilincin tarafımızdan kullanımını kastediyoruz.