Her ikisi de 1994
doğumlu iki pırıl pırıl genç.Oldukça mutaassıp ailenin iki çocuğu.İkiside
üniversite okuyor.Okullar bitince ailelerle paylaşıp evlenme planı yapan iki
genç birliktelikleri sonucu çok geç fark ettikleri bir bebekleri olacaklarını
öğreniyor. Bebek alınma zamanı geçtiği için anne bütün aileden saklayarak kilo
almasın diye yemeyerek içmeyerek doktor kaydı olmasın diye bir kez doktora
gitmeyerek dokuz ayı tamamlıyor.Bebek ani doğmasın olay ortaya çıkar diye memleketlerinden
kalkıp Samsun’a geliyorlar. Okul arkadaşları aralarında para toplayıp sezeryan
ameliyatı için bütçe oluşturmaya çalışıyorlar. Genç kız ve delikanlı doğum için
hastane ararken , bir polis memurundan yardım istiyorlar.Tarif edilen özel
hastaneye geliyorlar. Gençlerin durumuna yardımcı olmak için önce anneyi bir
rahatlatalım sonra para işini çözeriz diyerek ameliyata alıyorlar.
Gençlerle konuşan
doktor çocuğu ailelerine söyleyemeyeceklerini ve bakamayacaklarını ifade eden
gençlerden bebeği çocuk esirgeme kurumuna bırakabileceklerini öğreniyorlar.Dünyaya inanılmayacak güzellikte
bir kız çocuğu getiren anne ise perişan şaşkın . Gençlerle tanışmaya giden
hastane Genel Müdürü hanfendi çok
öfkelidir. Gözleri ağlamaktan şişmiş bir anne, kafasını yerden kaldıramayan bir
baba karşısındadır.Gençlerle konuşmaya başlamış ne dese ikna edememişti. Hemen
bir sosyal hizmet görevlisi sosyolog davet edildi. “ bebeğin nüfus kağıdını
çıkarın, anne bir dilekçe versin ben gelip arkadaşlarımla bebeği alırım “ sözünü
verdi.O ara Genel Müdür onları ikna
edebilmenin yollarını aramaya devam ediyordu. “Bu bebeğin nüfus
kaydı çıkınca ailelerimizin haberi olur mu ? “ diye sordular. İşte orda bir
gerçeği daha öğrendiler ki evlilik
olmadan doğan bebekler annenin üzerine kendi soyadıyla kaydoluyor.Bu demekti ki
bu bebekde gayrimeşru, babasız çocuklar sınıfında yer alacaktır.Buna daha
dayanamadık.Babaya belki biraz ağır geldi belki de gerçeklerle yüzleştirdi ama
ona delikanlı tanımını sordu cesurca. Bu kadar cesaretle bu işler yapılmış hiçbir
şey düşünülmemiş zamanında önlemler alınmamış şimdi ikisinin sorumsuzluğunu biz
bu bebeğe mi yükleyeceğiz ? “şimdi burda evleneceksiniz bu bebeğin babası ve
soyadı olacak sonra yuvaya teslim ederiz, İstemedi mi aile o zaman boşanırsınız
ama çocuğunuzu kimliksiz anneyi ailesine karşı yerlerde bırakmamalısın. Delikanlılık bunu gerektirir.Sonuçta siz bütün
bunları birbirinizi çok sevdiğiniz için yaptınız. “ . “ Tamam dedi baba, ben
delikanlılığımı da yaparım” Ve hastane odasında nikahlarını yaptılar. Ayşe Su bebek artık pembe nüfus kağıtlı bir kız ve
orda babası vardı artık.Baba ailesinde en yakın kişiyle görüşerek durumu
anlattı.
Ve bebeği de alıp onlara
sığınacağını, bebeklerini hiçbir yere bırakmayacaklarını söyledi. İşte hayat
burada hepsi için değişti.Ayşe bebek annesi babası varken yuvada herhangi bir
çocuk gibi olacaktı. O anne baba vicdanlarıyla savaşacaktı. Belki de hiç
ailelere söyleyemeyecekler yollarını ayırıp sonra alacağız dedikleri
bebeklerini almayacaklardı.Bu hazin ibretlik gördüğüm hikayeyi bazı yerlerini
kısaltarak yukarıda yayınladım.
Hanımefendinin,
Sokağa bırakılmak veya bir kuruma teslim
edilmekte iken iknası ile anne babayı olumlu sonuca kavuşturması, Ayşe Su bebeği
analı babalı bir hüviyet kazandırmasındaki emek ve becerisi elbette büyük
takdire şayan hadisedir.Asıl olan bu olayın düşündürdükleridir. Ve irdelenmesi
tartışılması gereken de toplumun kanayan bu yarasına parmak basmaktır.
Anadolu'nun iki ayrı şehrinden istikballerine matuf eğitimleri için aileleri
tarafından dua ve umutlarla yolcu edilen iki gencin kesişen kaderlerinde
birbirlerini sevmek belki de aşık olmak
vardır. Olabilir. Ne güzel.
Ne güzel
yakalamışsınız işte
Genç yaşta en güzel şeyi
hani şu daima aranılan sevgiyi
yaşamışsınız mest etmişsiniz
çelmişsiniz temiz ürkek yüreklerinizi
Halt mı vardı be soktunuz araya şehveti
kuytuda bir yerde ayaküstü
karanlıklar ağlarken halinize
bir anda esiri oldunuz şehvetin
kirlettiniz tertemiz sevgilerinizi
Anlatılan
ortadadır. Bir olay vardır; kahramanları vardır daha henüz 19 yaşlarında bir
kadın ve küçük adam. Şimdi anne ve baba.İyi güzel yapmışsınız evlat diyerek
kucaklamak bravo mu demeliydik ? Onlar bu gün maalesef çoklarının yaşadıklarına
örnektir. O yaşlarda elbette ki sevgiyi yaşamaları doğaldır. Ama delikanlıca, edepli
ve sınırlıca.Bu toplumun kanayan yarasını da şu veya bu tarz ve üslupla tenkitte
bizim hakkımızdır. " Efendim. Onlar cahiller. Yargılamak bize düşmez"
edebiyat ve yol göstericiliğinde de kimse bulunamaz. Şiirim budur. Çok şeyi de işaret etmektedir.
Bir yandan okumak üzere, kıt kanaat maddi imkanlarını evlatlarına seferber eden
aileler; bir tarafta başımıza taç olan tertemiz sevgileri bir anlık şehvet
duyguları ile yerle bir edilen,yıkılan umutlar. Gittikçe avrupai yaşayışa
özendirmeler, adeta sevgi yerine fuhuşa yöneltmeler. Sevgi dünyanın en müstesna
değerli bir hasletidir. Yaşamayı ve yaşatmayı Allah her gencimize ve bizlere
nasip etsin. Ama o kadar anane, örf ve toplumsal kuralları takmadan vakitsiz
yapılan bu tür eylemler ahlaki değerleri yerle bir etmekte ve ciddi manevi
travmalar yaşanmaktadır. Meydana gelen bu rezilliğin hiç bir mazeretle geçiştirilmesi
mümkün değildir. Bu tür hadiselere kılıflar giydirilerek; kimsenin fikirlerinin
bertaraf edilemeyeceği bilinmelidir. Ahlaki kurallar bellidir, yeni modeller
üreterek ahlak ekolistti değil; zurnanın son deliği olunur. Bu toplumun her
bireyi temiz sevgileri yaşamayı hak edenlerdir. Sevgilerini bir anlık
dürtülerine teslim ederek namusun karartılması en büyük cinayettir.