III.6. Evrim teorisinin bazı açmazları

 

                       İnsan bir organizma olarak evrim sürecinin bir ürünü olsa da, yukarda bahsettiğimiz gibi, onu diğer canlılardan ayıran belirgin özellikleri vardır. Doğanın bir parçası olan insan, kültürel yaşamıyla doğayı aşmıştır. İnsana canlı dünyanın bir parçası olarak bakmak doğal olduğu kadar bilimsel yönden kaçınılmazdır. Tüm üstün özelliklerine karşın, insan organizma olarak temel işlevlerinde diğer gelişmiş canlılardan, özellikle memelilerden farklı değildir. Ama bu gerçeği kabul etmek, onun canlı dünyada kendine özgü bir kimlik taşıdığı gerçeğini yadsımamızı gerektirmez. İnsanı canlı dünyadan koparmak ne denli yanlışsa, canlı dünyayı aşan yönlerini göz ardı etmek de o denli yanlıştır.

                       Bu noktadan hareketle, evrim düşüncesini bilimsel bir temele oturtan Darwin hakkında şu kısa bilgileri vermekte yarar vardır: Çoğu bilim adamının dediği gibi, büyük bir gözlemci ve araştırmacı olan Darwin, düşünür olarak sınırlı kalmıştır. Hatta okul yıllarında, hocaları arasında ona aptal gözüyle bakanlar da vardır. Nitekim seçkin bilim tarihçisi Charles Singer, onun için, "Üst düzeyde derin bir araştırmacıydı; ama dili kullanma ve felsefi görüş bakımından yüzeysel olmaktan kurtulamamıştır.” der. Unutmamak gerekir ki, bilim yalnız gözleme değil, gözlemi işleyen kavramsal düşünmeye dayanır. Evrimin ilk iki aşaması bakımından Darwin bir öncüydü. Keskin kavrayışı ona inorganik aşamadan organik aşamaya geçişe ilişkin modern görüşleri önceleyen açıklamalar sağlamıştı. 1871'de yazdığı bir mektuptan şunları okuyoruz: "Canlı bir organizmanın ilk oluşumunu sağlayan tüm koşulların günümüzde de varolduğu sık sık söylenir. Ama gözden kaçırılan bir nokta vardır: Kimyasal olarak yeni değişimlere hazır bir protein bileşiminin oluşumuna elveren her türlü amonyak ve fosforik tuzlarla ışık, ısı, elektrik v.b. nesneleri içeren bir havuzu düşünelim. Canlıların oluşumuna elveren böyle bir ortamda, organik aşamada yeni canlıların oluşmasıyla birlikte tüketilmesi kaçınılmazdır. Oysa inorganik aşamada oluşan ilk organizmaların tüketilmesi söz konusu değildi."

                     Ancak hayvandan insana, yaşamdan bilinçli yaşama geçiş konusunda Darwin'in keskin kavrayışı yetersiz kalmıştır. Belki de yetenekleri, insanı değil, doğayı anlamaya yönelikti. Ya da dönemin dinsel baskılardan bunalmış ateist düşünürlerinden büyük oranda etkilendiği için düşüncelerine ister istemez belli sınırlamalar getirmişti. Ancak şu da söylenmeli ki, Darwin'le yerleşik, durağan evren anlayışı yerini evrimle oluşan dinamik yeni bir evren anlayışına bırakmıştır. Bu anlayış ise, sanılanın aksine, dinin ve yaratıcının en büyük ispatlarını oluşturacak bir dizi gelişmenin ilkidir (Big-bang teorisi, görelilik kuramları, kuantum fiziğ, v.b.).


                    Evrim teorisini açmazlarından bahsederken, bu açmazlara dayanarak temellendirilmeye çalışılan Akıllı Tasarım teorisinden ya da fikri akımından (fikri akım diyoruz, çünkü bilimsel çevrelerce fikir birliği içinde, bir teori olarak kabul edilmiş değildir) bahsetmeden geçmek olmayacaktır. Akıllı Tasarım (AT) (İng: intelligent design (ID)) canlıların sahip olduğu bir takım özelliklerin kökeninin doğal seçme gibi doğal süreçlerle değil, bilinçli bir müdahale ile açıklanması gerektiğini savunan görüştür. AT, mutasyonların ve doğal seleksiyonun kompleks biyolojik yapılar üretemeyeceğini savunur. Ama var olan yapıların çeşitlenmeye uğramadığını ileri sürmez. Aksine, mutasyon ve doğal seleksiyon canlı türlerinde çeşitlenme sağlar. Bu en açık şekilde bakteri ve virüslerde görülür. Mutasyona çok açık olan bu mikro varlıklara içinde bulundukları ortama göre avantaj sağlayan mutasyonlu bireyler, doğal seleksiyonla seçilir ve popülasyona yayılır. Bakterilerin antibiyotikliğe bağışıklık geliştirmesi, böyle olur. AT düşünürleri, yaşamın Darwinizm'de öne sürüldüğü gibi rastlantısal mutasyon ve doğal seleksiyonla açıklandığı görüşünü sorgularlar; ama doğada bir değişim olduğunu reddetmezler. Ayrıca, dünyadaki hayatın, başka bir gezegenden veya henüz açıklanamayan bir hayat kaynağından gelmiş olabileceği yolundaki teorilere de kapalı değildirler. Ancak AT’yi savunanların büyük bir bölümü, türlerin başka türlere dönüştüğünü, belki de kurucularının ve kendilerine finansal destek sağlayan kuruluşların, özellikle insanın bu haliyle gökten indiğine olan inançları nedeniyle, kabul etmek istemezler.

 

                        AT’nin liderliğini merkezi Amerika'da bulunan Discovery Institute yapmaktadır. Hareketin önemli isimleri arasında Berkeley'den emekli hukuk profesorü Philip Johnson, Teoloji ve felsefe doktorası olan Willam Dembski, Jeoloji ve bilim tarihi ve felsefesi doktorası olan Stephen C. Meyer,  Chicago Universitesinden felsefe doktorası olan Paul Nelson gibi bilim adamlarının yanı sıra,  hepsi biyolog veya biyokimyacı olan Jonathan Wells, Michael Behe, Scott Minich, Michael Denton, Giuseppe Sermonti gibi daha pek çok isim sayılabilir. Discovery Institute, "Darwinizmden kuşku" deklerasyonunu imzalayan 300'den fazla, aralarında birçok biyolog da bulunan bilim adamının listesini verir. Bu listedekilerin çoğu, AT’yi de destekleyen kişilerdir.

 

                     Bunların arasında, San Francisco üniversitesinde biyoloji profesörü olan Kenyon, 1970'li yıllarda yazdığı ve yaşamın kimyasal maddelerin rastgele birleşmesinin ürünü olduğunu savunan Biochemical Predestination adlı kitabıyla Darwinistler arasında saygın bir yer edinmişti. Ama yıllar geçtikçe Kenyon'ın kuşkuları büyüdü ve sonunda yaşamın kökeninin ancak tasarım ile açıklanabileceği sonucuna vardı. Benzer şekilde, DNA gibi kompleks yapıların tesadüfi süreçlerle oluşamayacağını anlayan, DNA üzerinde bir çok çalışması olan Francis Crick, Yaşamın Kendisi: Yaşamın Kökeni ve Doğası adlı kitabında, Dünya’daki yaşamın ileri bir uzay uygarlığından gelen bir uzay gemisinden bırakılan mikroorganizmalarla başladığını savunmuştu. Bunlardan başka, Michael Denton’un Evrim: Kriz İçinde Bir Teori kitabı, Dünyaca ünlü Biokimya Profesörü Michael J. Behe’nin 1996 yılında yayınladığı ve “National Review” dergisi tarafından en önemli 100 kitaptan birisi olarak seçilen Darwin’in kara kutusu kitabı gibi yayınlar, evrim kuramının eksikliklerini dile getirir. Bu eksikliklere dayanan Dembski'ye göre, doğada var olup da doğal faktörlerle ortaya çıkma olasılığı aşırı derecede küçük olan yapılar, bilinçli bir tasarımın bilimsel kanıtını oluşturur. Örneğin fonksiyonel bir protein molekülünün, doğadaki 20 farklı aminoasitin rastlantısal biraraya gelmesiyle oluşma ihtimali, matematikte "imkansız"ın başladığı nokta sayılan 10 üzeri 50'de 1'den bile çok daha (trilyarlar kere trilyarlarca kat) küçüktür. Bu durum, proteinin rastlantısal bir sürecin ürünü olmadığını, tasarlanmış bir yapı olduğunu gösterir. Dr. Dembsky, son zamanlarda hücrenin biyokimyasal yapısı üzerinde elde edilen bilgiler, kör bir doğal ayıklanmanın, bugünün insanını, bitkisini, hayvanını ortaya çıkaramayacağını ispatladı, demektedir.

 

                         Özet olarak, evrim teorisi ve AT dikkatle incelendiğinde, felsefi olarak iki görüşün de, özel olarak doğadaki, genel olarak evrendeki değişime karşı çıkmadıkları görülür. Evrim teorisi, bu görüşü, sayısız bilimsel kanıtlara dayanarak daha da ileri götürmüş, herşeyin birliği ilkesini, nedense dini inançları daha güçlü olduğu düşünülen AT savunucularından daha iyi ortaya koymuştur. Bize göre AT’yi savunanlarının düşüncelerinin gerisinde, başlangıçta evrimin bilimsel gerçekliğine yetersiz ve mesnetsiz dini inançlarıyla karşı çıkan Hristiyan ilahyat ve düşünce ekollerinin etkisi büyüktür. Ancak evrim görüşünün, ne yazık ki günümüzde de büyük oranda sahip olduğu, ya da en azından gelişmeye başladığı dönemlerdeki fikri yapısı olan, herşeyi tesadüflerle açıklamaya çalışma çabaları da AT görüşüne, insanların ister istemez sanki bir kurtarıcı gibi sarılmalarına neden olmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAPLUMBAĞA VE TAŞ  

 

Dere boyunca ilerleyen bir kaplumbağa vardı. Ormanın derinliklerine yöneldi. Sonra uyumak için kabuğuna çekildi. Ve sonra, uzun ömrüne göre pek uzun olmayan fakat bir kelebek gözüyle çok uzun bir süre, bir taş sessizliğine büründü. Oradan geçen bir ceylan onu görmedi bile. Masal bu ya, bir kirpi, sırtını onda kaşıdı. Bir tilki, burnuyla koklayıp iteledi; taş olmadığını biliyordu ama bir şey anlayamayınca yoluna devam etti. Böcekler, altına sığındıklarında, karşılaştıkları yumuşak dokunun ve kıpırtının korkusuyla, ondan uzaklaştılar. Nihayet, yuvarlanan bir taş, ona çarpıp durdu ve dedi ki: “Hiç senin kadar canlı bir taş görmemiştim. Ben hareket ettirildim, sana değdim; sen, görünürde etmiyorsun, ama benden daha hareketlisin. Senin hareketin, içinde gizli…” Ve uyanan kaplumbağa şunu söyledi: “Benim içimdeki hareketle senin içindeki hareketin farkı yok. Ben de senin gibiyim. Ama ben ölüp çürüdüğümde, kabuğum ancak varlık yarışında seninle yarışabilir fakat yine de senin gibi olamaz.”

 

Seneler, seneler sonra, kaplumbağa, ceylan, kirpi ve tilkinin yapıtaşları doğaya karıştığında, taş, olduğu yerde duruyordu. Kaplumbağanın kabuğu bozulmaya yüz tutmuştu ve taş dedi ki: 

“Hiç senin kadar garip bir taş görmedim. Durduğun yerde çürümeyi ve yavaş yavaş varlıktan yokluğa geçmeyi nasıl başarıyorsun?”

 

Ve kabuğun son nefesinde şu yanıt gizliydi: “Benim içimdeki yoklukla senin içindeki yokluğun farkı yok. Sen de benim gibisin. Ama özündeki hareketten gafil olup, kendi kendine hareket edemediğin gibi, özündeki yokluktan da habersizsin ve kendi kendine yok olamayacaksın. Zamana ihtiyacın var yokluk yarışında. Ki, bil ki yokluk yarışı, varlık hırsından yeğdir. Yokluk, varken yokluğunu bilmededir.”

( Ya Hu Ve Adem - M2. Bölüm Adem Ve Evrim - 25 - başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 8.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu