''Bir Köy Delikanlısının Ağzından ''
Başımız da onca yoksulluk varken
masalların devlerini hiç kafaya takmadık bilesiniz
mum ışıklarının bizim gibi titreyen alevlerinde
ders çalışırdık ha babam de babam...
Benim küçülen elbiselerimi kardeşim
kardeşimin küçülen elbiselerini onun küçüğü giyerdi
yer sofralarında bir tencereye kaşık sallar cenk ederdik
bilirdik nimetin kıymetini
zaten bilmeyen babamdan kabasına şaplağı yerdi
hiç bir zaman aç kalkmadık sofradan
gözümüz toktu
şükürdü en büyük sermayemiz...
Bir müddet gıslavet denen lastik ayakkabılarla
karda kışta okula gittik
çoğu zaman sınıflarımızı tezekle
o olmadı mı nefesimizle yüreğimizle ısıtırdık
bütün çabamız bir gram daha fazla bilgi içindi
yine de birileri gibi isyan etmedik
işte bu yüzdendir ki
ninelerimizin dedelerimizin yüzlerini
pırıl pırıl nurlu görürsünüz beyazcamda...
Şimdilerde tarlalarımızı sürdüğümüz traktörler
hem mazot ile çalışır hem de alın teri ile
öğle vakti dayadığımız zaman ağızlarımızı testi denen sebile
yüreğimiz ile birlikte ruhumuz da serinler...
Dev gibi şehirleri biz besleriz
ekeriz biçeriz
biz olmasak nice olur haliniz
yüreğimiz doruklanır bazen de havalara uçarız...
Çoğu zaman horozlar ötmeden kalkarız
atalarımızdan böyle öğrendik
''Rızıklar sabah dağıtılır''derlerdi...
Gökten üç elma düşer
belki biri yere birisi kafama
birisini de sen havada yakala...