Bugün günlerden salı, her ne kadar
salı sallanır, çarşamba ballanır, perşembe kollanır da deseler, bizim salımız
asla sallanmıyor. Bugün ayın altısı, yani çok önemli bir gün 6 Şubat... Benim
bundan tam sekiz sene önce bugün, arkadaşlarım ile birlikte fotoğraf çekip de
facebook'a atışımın seneyi devriyesi. İlk fotomu atarken bayağı da
heyecanlanmıştım. Çok acemisi idim sanal alemin daha... Ellerim titriyordu, o
gönder butonuna basarken. İlk foto, ilk göz ağrısı benim için. Her sene altı
şubatta coşku ile kutlarım bu özel ve güzel günü...
13 Mart yine geldi ki facebook ile olan teşriki mesaimin en önemli
hareketlerinden birini yapmıştım o gün. Ben de önemli günler hiç bitmez.
Bendeniz İsmail bundan tamı tamına, yine sekiz sene önce, can arkadaşım Halil
İbrahim'e facebbook dan yine ilk gülücük ikonumu göndermiştim. Tabi ki o bir
başlangıçtı, ondan sonra bir dolu arkadaşıma gülücük ikonu ile beraber başka
başka çıkartmalarda gönderdim. Onlarda bana gönderdiler haliyle. Bazı gün öyle
çok gelirdi ki bu çıkartmalar sayamazdım bile. Arkadaşlarım çıkartma
göndermediği zamanlarda ''Allah'ım beni bu gün çıkartmasız bırakma ne olur.''
diye yalvardığımı çok bilirim.
Bu tarihide hiç unutamıyorum. Arkadaşlarım ''Hadi İsmail'i ziyarete gidelim
hastaymış çocuk.'' demişler ve evde ziyaretime gelmişlerdi. İlk defa o gün,
yani bundan tamı tamına yine sekiz sene önce bir 29 martta ilk hastalık
selfimizi çekmiştik. Bir grip selfisi idi. Hatta o selfiyi faceye atınca, bir
dolu tıklanma ve beğenilme ile çok geçmiş olsun mesajları gelmişti bir kaç saat
içinde. Aile doktorumuzdan da ilk fırçayı o zaman yemiştim ''Niye bana
gelmiyorsun da yok nane limon, yok kocakarı ilaçları bunlar ile iyileşmeye
çalışıyorsun.'' diye bana bolca sitemleri boca etmişti...
O sene yaz tatiline gitmiştik. Güney'de güzel bir şehre. Çok gezdik eğlendik.
Bizimkisi dar gelirli tatiliydi birazda. Ne yapalım, herkes bütçesine göre bir
yerlere gidiyor ancak. Çadırlarda yatmıştık geceleri, sivri sinekler her bir
tarafımızı yeyip yeyip durmuştu... Kabaran yerlerimizin fotolarını çekip, cep
telefonu ile face biradere atınca, sayısız arkadaşımızdan ki sağ olsunlar var
olsunlar ''Geçmiş olsun'' mesajları anında gelmişti. Her sene 7 Temmuzda biz
faceden gelen ilk geçmiş olsun mesajlarımızı kutlarız ailecek...
Bundan tam altı sene önce, bir bahar günü semtimizde ki lüks bir pastaneye
oturmuş, hanım ve çocuklarımız ile beraber yaş pasta yeyip limonata içmiştik.
Tabi ki hepimizin fotoğraflarını da çekmeyi ihmal etmemiştik. İşte bu gün 26
Nisan. O güzel günün üzerinden, tam altı sene geçmiş. Kutlamayalım mı yani
şimdi bunu facebook'da? Ayıp olmaz mı kutlamasak? Hem de biz pastanenin parasız
pulsuz reklamını yapmışız...
Amanda aman, bu özel ve güzel günler hiç unutulur mu? Nasıl aklımdan çıksın
ki?Yine tam altı sene önce bir 8 Mayıs günü tuvalete girer iken çekip de
facebooka attığım selfi hiç unutulur mu? Hanım aldım karşıma, geçtim tuvaletin
kapısına ''Hanım bir de tuvalete girer iken selfimiz olsun, her yerde var bir
de bu olsun.'' dedim. Hanım da kırmadı beni, çekti cep telefonu ile
fotoğrafımı... Hemen atmış faceye ben daha tuvaletten çıkmadan, rahatlayıp da
sifonu bile çekmemiştim. Aman Allah'ım aman! Bir layklar bir layklar. O gün
nerede ise kendi beğenilme rekorumu kırdım. Hatta yurt dışında ki yabancı
arkadaşlarım bile es geçmedi, kendi dillerinde kutladılar.. Bizim hanım ile her
6 Mayıs günü mutlaka bunu da kutlamadan bırakmayız.
Bir sonbahar günü evde oturuyoruz. Günlerden de pazar, tatil yani. Kedimiz Boncuk
gelip de ayağımıza sürtünmesin mi? Sürtünsün tabi, birilerine sürtünmek onunda
hakkı. Çok da severim kedileri, hanım da çocuklarda sever.'' Gel bakayım kerata
bir daha sürtünde ben de selfini profilden alayım.''dedim. Kedim diye
söylemiyorum, çok uysaldır. Geldi mrrrrrrrrr mırrrrrrrrrrr diyerek sürtündü.
Çektim hemen selfisini, atarsın faceye... Bir beğenme, bir beğenme ki
dostlardan, arkadaşlardan sormayın gitsin. Tamı tamına eylül ayının on dördünde
olmuştu, bundan tam altı sene önce yine... Biz her on dört eylülde mutlaka bu
güzel olayı kutlarız ailecek. Kedimizde bilir kutladığımızı ve o gün gelince,
bir başka bir değişik havalara girer, bir başka miyavlar...
İki sene önce bir yaz günü Ankara'nın tanınmış piknik yerlerinden birine
gittik. Üç beş tanışan aileler, yani arkadaşlarımız hepsi. Çevrede çayır çimen
dolu. Kuzular, inekler otluyorlar, çok yakın olmasalar da. Nasıl olduysa
ineklerden bir tanesi sürüden ayrılıp yanımıza kadar geldi. Tabi çocuklar
haliyle biraz tedirgin olsa da, biz büyükler hiç aldırış etmedik. Hemen ben de
şimşekler çaktı ''Durun dedim şu Sarıkız ile bir selfi çekeyim.'' Uysal da bir
hayvancağız. Hiç zorluk çıkartmadı. Cep telefonu ile bir foto aldım. Anında
faceye attım. Of ki of! Ne tıklanma, ne beğenme hem de... Bazısı da yazmış
''Yakın köylün mü?'' Kimisi de ''Nasıl buldun orada asker arkadaşını?'' diye
kafa yapıyor benim ile... Bir tanesi de ''Arkadaşının memesi görünüyor.''
yazmış. ''Ulan keriz görünür tabi inek o, daha mı görünmesin?'' İşte böyle
bizim faceli, kimi feci, kimi güzel günlerimiz...