Bir şekilde hayatı devam ettiriyorduk. Birlikte olmamızın birçok avantajı vardı. Durumumuz diğer sokak köpeklerinden daha iyi sayılırdı. Kışları bir yandan soğuk, diğer yandan yiyecek azlığı nedeniyle zorlanıyorduk. Bahar günlerine ulaşmak bizim için bir kurtuluş sayılırdı.
O sene başıma bir kötü olay daha geldi. Yoksulların yaşadığı aşağı mahallenin çatlak patlak duvarlı, eski kiremitli, tek katlı evlerinin arasındaki dar, çamurlu sokaklarından geçip çocukların bazen top oynadığı yarısı çimenli yarısı toprak, zemini tümsek dolu araziye geldim. Aslında burada bana göre ne yiyecek ne de başka bir şey bulunurdu. O yüzden hiç uğramamam gereken bir yer. Galiba belamı arıyordum.
Hava rüzgârlı ve yerler yaştı; gece yağan yağmur henüz kurumamıştı. İleride üç çocuk havası inmiş bir plastik topla oynuyorlardı. Topa ne kadar hızlı vursalar da istedikleri uzaklığa ulaştıramıyorlardı. Bu canlarını sıkıyordu, hatta dikkatlerini dağıtıyordu. Topa vuracağım derken ıskaladıkları, etraftaki bir taşa vurdukları da oluyordu. Top, öyle bir zaman geldi ki adeta ağırlığı arttı, birkaç karış öteye bile gitmemeye başladı.
Çocuklardan biri gene hırsla vurdu topa, iki metre ötede duran benim önüme düştü top. Bana bağırdı, galiba topu ona atmamı istedi. Ama ben ne dediğini anlamadığım için aval aval baktım. Bu bakışım onu kızdırmış olmalı ki yerden aldığı bir taşı bana fırlattı. Iskaladı. Diğer çocuk da bir taş alıp attı, o da ıskaladı. Üçüncü çocuğun attığı ise sağ ayağıma isabet etti. Sonrasında yağmur gibi yağmaya başladı taşlar. Sırtıma, karnıma, ayaklarıma isabet edenler oldu. Can havliyle bağırıyordum, kaçamıyordum. Kaçmaya niyetlensem ayaklarım ağrıyor, canım acıyor ve bir adım bile atamıyordum. Çocuklar bana doğru yaklaşıyorlardı, taş atmaları da devam ediyordu. Biri eline kalın bir sopa geçirmişti. Bir adamın bağırmasını işittim, sonra kendini de gördüm. Hırpani kılıklı, ince ve uzun bir adamdı. Sopası olan çocuk iyice yanıma geldi, bana bir tekme attı ve elindeki sopayı havaya kaldırdı... Sonra?
(Devam edecek...)