O günün gecesi hiç geçmek bilmedi. Hikayenin ya da destanın (ne derseniz deyin) sonuna geldiğimizi hissediyordum. Bakalım Kuyruksuz Bacı'nın anlatmaya ömrü yetecek miydi?

Sabahı zor ettim. Güneş henüz doğmamıştı, ortalık ağarmıştı biraz. Kalktım, etrafta yiyecek aramaya başladım. Saatlerce dolaştım. Yok, yok, yok... Yiyecek namına hiçbir şey yok... Sadece bir dilim ekmek bulabildim bir evin merdiveninin altında. O da kupkuru...

Kuyruksuz Bacı, kuru ekmeği birkaç kere dişledi, parça koparamadı, dilimin tamamını yutmayı denedi. Olmadı. Az kalsın boğulacaktı. Ekmeği bıraktı, anlatmaya başladı:

“Adaletin uygulanmamasının yarattığı kaos ortamından, tanrı ve tanrıçarlar da paylarını almış. Bunlara hakaret ve saldırı yöneticiler tarafından normal karşılanır olmuş. Bir gün, Tanrıların tanrısı Kangalyang'ın koyduğu diğer yasak da çiğnenmiş. Yani sarayın bahçesindeki Kırmızı Tavşan da çalınmış. Bunun üzerine o da tüm köpekleri Kangalyang Gezegeninden kovmuş ve onlara lanet okumuş.

Köpeklerin sürgün edildikleri yer Dünyaymış. Dünya, Kangalyang gezegeninden çok uzaktaymış; onlarca ışık yılı uzakta...Onlar buraya geldikleri ilk günlerde bu sürgünün olumsuz bir yanını görememişler. Eskisi gibi yaşamlarını sürdüreceklerini zannetmişler. İklim koşulları önceki gibiymiş; geceleri aydınlatan Ay denilen uydu ve gündüzleri hem ışık hem de sıcaklık veren bir başka güneş burada da varmış. Yeterince yiyecek de bulunuyormuş. Sevinmişler, böyle bir cezaya can kurbanmış!

Derken, daha önce hiç görmedikleri bir canlı ile burada karşılaşmışlar: İnsan. İki ayağı üzerinde yürüyen, elleri olan, üzerine elbise giymiş bu yaratığı uzun uzadıya gözlemişler, incelemişler. Fizik olarak kendilerinden güçlü değilmiş, hatta tek başına yakaladıklarında birkaç insanı öldürüp parçalamış ve yemişler. İnsanın köpeklerin varlığını farkedip harekete geçmesiyle, olaylar aleyhlerine dönmüş. Zeki, ellerini kullanabilen, alet yapan ve bu yaptığı aletlerden faydalanan insan, köpeklere karşı açtığı savaşları birer birer kazanmış.

İnsan, insafsız yani gaddar bir varlıkmış. Bundan öte açgözlüymüş. Doğadan ihtiyacı kadar değil çok daha fazlasını almak istiyormuş. Canlıları öldürmede hiç tereddüt etmezmiş. Öyle ki birçok hayvanın neslini tüketmiş. Köpekler ve diğer hayvanlar sadece karınlarını doyurmak için öldürürken; o, zevk için de öldürüyormuş; üstelik yaptığını da spor olarak kabul ediyormuş. Av sporu diye bir şey uydurmuş.

Öyle bir gün gelmiş ki, köpekler ya insanların olmadığı yerlerde yaşamak ya da insanlara köle olmak zorunda kalmışlar. Köleliliği kabul ekmek istemeyenler dağlara, ormanlara kaçıp tilki, çakal, kurda dönüşmüşler; tabii az da olsa vahşi birer köpek olarak varlıklarını sürdürenler de varmış. “

Kuyruksuz Bacı'nın anlattıkları bu kadar. Daha sonraki iki gün onu ziyarete gittiğimde ölü gibi kıpırdamadan yattığı için konuşamadık. Hatta götürdüğüm et parçalarını da yemedi. Bırakın yemeyi başını çevirip de bakmadı bile. Üçüncü gün gittiğimde ise ölmüştü...



● ● ●

(Devam edecek...)
( Köpeğin Adı Badi-17 başlıklı yazı Ömer Faruk tarafından 29.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu