Eskiden bir yakınımızı da arasak, resmi bir kuruluşu da arasak, karşımızda
bizim ile konuşan kişi canlı canlı ve de heyecanlı heyecanlı konuşurdu... Ne
zaman ki bu telesekreterler çıktı karşımıza her şey alt üst oldu, her bir şey
birbirine karıştı...
Bir devlet kuruluşu ile ya da özel sektörden bir kuruluş ile illa ki
irtibatınız oluyor, telefon açıyorsunuz haliyle... Hemen o telesekreter denen
muhterem, karşınıza çıkıyor. Önce ilinizi istiyorlar, sonra nasıl bir işlem
sizin ki onu öğrenmeye çalışıyorlar lakin telesekreter hanım seçenekleri öyle
hızlı sıralıyor ki yetişemiyorsunuz, onun da kolayını bulmuşlar, sıfıra basın
bir daha dinleyin. Bir daha dinleseniz de işleminiz ile ilgili seçeneği bulmak
deveye hendek atlatmak kadar, ağzınız ile leylek tutmak kadar zor... Bir daha
dinlediniz mi telefon da para yazıyor en Türk Liralısından, telefon faturasını
öderken vezneye gidip de bunu öpücük ile ödesem diye bir şansınız yok...
Bir kurumu aradım. Hemen bu telesekreter vatandaş karşımda. ''Lütfen bire
basın'' Arkadaş tamam bire basalım basalım da sonra... Hadi bastık bire,
peşinden on tane seçenek sıralanıyor birden sonra gelen bölümde... Hayır
aklında tutamıyorsun ki... Hele de benim gibi balık hafızalı bir adam hiç
aklında tutamaz diyeyim yani... Sonra tekrar başa dönüp tekrar dinliyorsun.
Onda da beceremedin mi sinirlenip kapatıyorsun telesekreterin suratına... Onun
için hiç bir şey fark etmiyor. Bir de sövüp sayıyorsun, hem telesekretere, hem
de o kuruluşa... '' İnsan az daha basit yapar, kolay yapar bu telefonda ki
yönlendirmeleri değil mi ama?''
Üçüncü ya da dördüncü seferde ''Hah tam buldum.'' diyorsun. ''Şimdi sizi
operatöre bağlıyoruz.'' cümlesini de duyunca, lakin bu operatör de çok meşgul.
Hemen sana Mozart'dan bilmem kaçıncı senfoniyi dinletmeye başlıyorlar. Tamam da
kardeşim insan bari Türk Sanat Müziği ya da Türk Hafif Müziğinden bir parça
koyar değil mi ama? Dede Efendi koy mesela...
En gıcık kaptığım şey de bağlantı kurulduğunda ''Sesinizi kayda alıyoruz ses
kalitesi açısından.'' Ya bunu dedin mi benim bütün küfürlerim doğru kafamın
içinde dolaşıp sonra uzay boşluğuna hareket ediyor. Sanki büyük bir suç
işlemişim de emniyette benim söyleyeceklerimi delil olarak kullanmak için sivil
polisler sesimi kayıt ediyor duygusuna kapılıyorum.
Her ne kadar bir sürü yakıştırmalar yapılsa da sekreterlik güzel bir meslek.
Peki telesekreterlik? O da telefonun ucunda ki bir ses işte... Kızıyorum,
bağırıyorum, çağırıyorum; nasıl olsa duymuyor sekreterin telesi... Şimdi sizi
operatöre bağlıyorum cümlesi geldiğinde ise sesi mi kesiyorum. Ona da sövemem
artık, mahkemelerde sürünürüm sonra...