Kırılgan şişeli el çıralarının ışığı titriyor kopkoyu gecede... Aynasında saçını
Tarıyor anılar… Ve şiirler yazıyor yağmur çiselerine is bacası hattatları.
Şehrin bütün tenorlarında,
Kırılgan ahlar
Isırılmış dudaklarda
Bataklık sarısı dualar
Göğüm yakarıyor olamayışına…
Yıldızlar iri gözlü
Ay pusmuş
Üzerine toz konduruyor,
Rüzgârımdaki tık nefes
Boşluklarına düşüyorum,
Yıkılan günümüzün
Zelzele telaşı,
Sokaklarımdaki dip ses
Eteğini çekiştiriyor,
Yedi tepenin en utangacı
Yedi vermeyecek gül bahçelerinde
Sevişilmiş yatak dağınıklığı,
Uyunamayacak geceler
Düşler yatalak…
Ruj siyah
İç geçiren gölgeler yeşil
Dudaklar kapkara
Gün batımı döküntüsü,
Alınamayacak nefes ihtimalleri
Gülsuyu kokuyor,
Olur, olmaz zamanların,
‘Seviyor olsan bile’leri
Dalga yutan üç bayraklı iskelede,
Kıyı delisi gece martıları
Üçer taş bırakıyor ebabiller,
Dünün duygularına
Dört mevsimin canı yanıyor,
Suları emzirirken ulu ana
Piyano sandalyesinde pesleşiyor,
Yarım bir ses
Kocaman seviyor yaylar sazlarını
Verdi ile tanışıyor orkestra
Kimin umurunda…
Taş atımı bir dalga bu
Topuğunda dönüyor bir rüzgâr,
İki yana
Şıkkı olmayan bir seçeneğe ağlaşıyor,
İskele bacaklarının kabukluları
Parmak uçlarını şıkırdatıyor,
Dip balıkları
Ritim tutuyor yoksunluğa,
Gecenin erken sarhoşları
Bileği kırık bir sevdanın ,
Yol alamayışını vuruyor çaresizlik
İstavroz çiziyor Levanten bir kadın
Yalnızlık büyütüyor buhurdanlı hahamlar,
Evlat edinsinler diye bizi
Üç vakitlik sala veriyor,
Şehrin müezzinleri sokaklara
Harmanım ömürsüz
Hasat mevsimim geçmiş
Kıtlık zamanındayım
Göğüm, suyum, toprağım,
Neler oluyor bana
Baş kaldıramıyor boyun eğmişliğim
Yarım ölüm emziriyor ulu ana
Diyebilseydim hep kal derdim kıbleme yakın… Diyemiyorum
Demir Mutlugil