Hele de bu son son zamanlarda ne çok genç, genç adayı aşkını duvarlara,
tuvalet kapılarına yazar oldu bir görseniz aklınız durur... Hayır kardeşim,
içini zaten döküyorsun tuvalete, yüreğindeki sevdaları niye tuvalet kapılarına,
bir de tuvalet duvarlarına yazıyorsun, git direk yekten söyle beğendiğin kıza,
hatuna... Merak etme dövmez seni, en fazla istemem der, belki de istemem yan
cebime koy sevdanı der...
Muhteremin biri yazmış ''Bizimkiler sana yenge demek istiyor.'' İyi ne güzel
desinler o zaman. Dedikleri zamanda sen utanıp sıkılmazsan ilişkiniz güzel bir
yola doğru son hızla ilerler... O bizimkiler dediklerine de dikkat et yalnız,
sonra elinden de almasınlar sakın sevdiğini... Hani meşhur bir şarkı da var ya
''Arkadaşımın aşkısın'' böyle durumlar olmasın...
Kırgınlıklarda olmuyor mu aşkta? Hem de nasıl, hem de nasıl... Delikanlım çok
içerlemiş, çok kırılmış belli ki hemen duvara çiziktirmiş inci tanelerini
''Kızım kırdığın bu kalp ananın porselen takımı değil bilesin.'' O kadar da
söyledi delikanlı zamanında, benim kalbimi kırarsan tamiri zor olur da Japon
Yapıştırıcı ile bile yapışmaz diye... Kalp kırıkları da cam kırıklarına
benzemiyor hiç...
Beraber bir ömür geçirmeyi sevdiği ile kim istemez ki? En tatlı hayaller bunun
üzerine kurgulanır, kurulur... Arkadaş almış sazı eline söylemiş de bakalım ne
söylemiş. ''Benimle yaşlansana kitap okurum, çay demlerim, şiir yazarım sana.''
Biraderim, prensiplerini gayet açık ve net ortaya koymuş. Her ne kadar hangi
tür kitap okuyacağını, ne tür bir şiir yazacağını söylemiyorsa da yine de
kıvırmıyor direk ortaya konuşuyor. Yapar mı, yapar vallahi! Aşık olan ne yapmaz
ki?
Çoğu zaman eş dost düğünlerinde delikanlının gözüne bir güzellik çarpar. Ya yakın
bir akrabanın kızıdır ya da bir tanıdığın. İlerleyen saatlerde herkes
kurtlarını dökmek için piste fırlar. Önce bir Konya Havası, sonra Ankara
Misketi, peşine halay olmazsa olmaz tabi ki... İşte fırsat, sevdiğin kızın
elini tutmak için, muhteremin biri yazmış ''Seviyorsan git halaya katıl hem de
elini tutarsın.'' Ne güzel bir fırsat, ayağına kadar gelmiş, hemen yanaş
halaya, oynamasını bilmesen bile yanaş. Tam da kızın elini tutuktan sonra bir
de bakarsın ikinizin arasına kızın bir akrabası girer, girer mi girer... Hemen
bozulma canım az da olsa tuttun işte kızın elini... Eve gidince düşün düşün dur
artık arpacı kumrusu gibi... Rüyalarına bile alabilirsin, kimselere sormadan...
Bir de aşkını söyleyemeyenler var. O iki kelime hani herkesin hem yüreğinden,
hem beyninden, hem ağzından çıkacak o iki muhteşem kelime ''Seni Seviyorum.''
Kolay yazdık da buraya, kolay da söylenmiyor her ne hikmetse... O zaman,
platonik takılmalar başlıyor. Resmine bakıp bakıp, iki de rakıdan fırt çekip
ağlıyor da ağlıyor insan. Yazmış arkadaşlar yekten duvara ''Yaşasın platonik
aşıkların onurlu mücadelesi.'' Büyük bir mücadele bu demek ki duvarlara
yazıldığına göre... Gayet onurlu bir mücadele, sürsün bakalım nereye kadar
sürecekse... Bu onurlu mücadele öyle kuru kuruya olmaz mitingler yapın,
konferanslar düzenleyin, yapın işte bir şeyler...
Tabi bu duvar yazılarının bir çoğu da aslında tanınmış şair ve yazarlardan
alıntı. Ancak, yazmıyor arkadaş o şairin ve yazarın adını, kendine mal ediyor.
''Tek kişilik miydi bu şehir, sen gidince bomboş kaldı.'' demiş şair ve yazar
Özdemir Asaf... Siz bir duvarda görünce bilin ki bu onun bir sözü... Yine bir
başka şair dost da ''Suç benim değil ki şiir kokuyordu bakışların, yazmamak
gözlerine ihanet olurdu.'' diye döktürmüş...
Siz siz olun aşkı, sevdayı duvar yazısı pozisyonundan çıkartın ve yüreğinize,
beyninize, ruhunuzun derinliklerine indirin. Çıkın sevdiğinizin karşısına
duvara yazdıklarınızı, yüzüne bangır bangır haykırın. Yok eğer ben seni
sevmiyorum derse de ''Gönül kimi severse güzel odur.'' cümlesini kendinize
hayat felsefesi edinmeye bakın. Gerisi fasfiso ve teferruattan ibaret...