Geçen gün akşam olmadan birbirinin peşi sıra üç otomobil geldi, hepsi dışarıda bahçe duvarının yanına park etti. Mavi renkli olandan Hoca, beyaz renkliden Cerrah yani doktor, siyah renkli lüks cipten de Tüccar indi. Gelenlerin hepsinin elleri kolları doluydu. Yiyecek, içecek getirmişlerdi. Gelenleri Kenan Baba karşılayıp terasa çıkardı.
Ben bahçede bazen dolaşıyor bazen oturuyor bazen de yatıyordum. Terastan gelen gülüşleri ve konuşmaları duysam da ne olduğunu tam olarak anlamıyordum. Az sonra terastan çıkan dumanı gördüm, daha sonra da burnuma kızarmış et kokuları geldi. İstesem ben de terasa çıkardım; çıkmadım. Neden mi? O zalim doktordan laf işitmemek için. Biliyorum, beni görünce mutlaka olumsuz ya da alaycı bir tepki gösterecek, belki de bana vurmaya çalışacak. Gerçi Kenan Baba varken vurmaya cesaret edemez ama...
Kenan Baba'nın sesini duydum. Bir kere daha tekrarlayınca beni çağırdığını anladım:
-Badi, Badi arkadaşım! Neredesin? Sen de gel! Çabuk buraya gel!
Koşarak merdivenleri çıktım, soluk soluğa kalmıştım. Hoca ve Tüccar benim bu halime güldüler; Doktor da pis pis yüzüme baktı. Masadan uzak bir yere oturdum.
Masa donatılmıştı, üzeri yiyecek içecek doluydu. Tabaklardaki etler bitmek üzereydi, ama mangalda daha kızaran pirzola, köfte ve tavuk etleri vardı. Dördü de kadehlerini tokuşturduktan sonra “Şerefe!” deyip içtiler. Tüccar şarap, diğerleri rakı içiyordu. Kenan Baba o yüzden Tüccar'a takıldı:
-Sacit, tüccarlığını içki sofrasında da gösteriyorsun. Şarap burjuva içkisidir derler. Sen de bizim gibi halktan biri olup aslan sütü içsen olmaz mı?
-Estafurullah Baba! Burjuva kim biz kim? İçmesi hafif, o nedenle şarabı tercih ediyorum. Hem besleyici, sağlıklı ve de kan yapıyor...
Sözünü bitiremedi, çünkü “kan yapıyor” deyince hepsi bastı kahkahayı. Tüccar gibi kilolu bir adamın kana ihtiyacı olabilir miydi?
Nasıl oldu bilmem, Doktor bir pirzola kemiğini önüme attı. Neden şaşırıyordum ki, adam çöpe atacağına bana verdi. Tabii ben atılan kemiğe kafamı çevirip bakmadım bile. Yemediğimi görünce sinirlendi:
-Çok da kibarmış bu Badi madi, dedi.
Kenan Baba, öfkesini belli etmeden ayağa kalktı, tabağından bir parça et aldı, getirdi önüme koydu. Eti hemen yuttum. Zaten o, hiçbir zaman bir yiyeceği uzaktan atarak bana vermez. Doktor, Kenan Baba'nın yaptığına kızdı:
-Buna fazla yüz vermiyor musun Baba? Et yemek onun neyine? Beğenmediği o kemiği yiyecek dünya kadar köpek vardır.
-Cihan Bey dostum, sen eskiden köylerde harman nasıl dövülürdü bilir misin?
-Bilmem, ben köyde hiç yaşamadım, bütün hayatım şehirde geçti.
-Harman düvenle dövülür, serili ekinleri o düven denilen altında kesici taşlar bulunan alet tane ve saman haline getirir. Düvenin önüne öküz, eşek, at hatta bazı yerlerde inek bile koşulur. Düvenin üzerine binen kişi harman yerinde sabahtan akşama kadar bu koşulu hayvanları döndürür. Düvene koşulu hayvanlar bazen dururlar başlarını eğerler biri sağından diğeri solundan bir miktar ekin alıp yerler. Bu onların hakkıdır, yemeleri asla engellenmez; akşama kadar istedikleri kadar yerler. Engellenmez, çünkü karınları doyunca hayvanlar zaten yemezler.
-İyi de bu anlattığının konu ile ilgisi ne?
-Şu: Badi bu evin bana göre bir ferdidir, evi bekleme görevini yapar. O nedenle bu evdeki yiyeceklerden yemek de onun hakkıdır.
Bu konuşma, buz gibi bir hava estirdi. Herkes sustu, bir müddet konuşmadı.
(
Köpeğin Adı Badi-50 başlıklı yazı
Ömer Faruk tarafından
3.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.