Vallahi ben de isterdim bu güzel hafta sonunda sizlere çok güzel şeyler anlatıp, gözünüzü açar açmaz yüzünüze bir tebesüm kondurmayı, ama olmuyor işte.
Birileri 7 gün 24 saat boş durmuyor!
Huzur, rahat vermiyor!
Dünyada olup bitenler, hepimizi yakından ilgilendiriyor ve bu konularda öyle çok yorumlar yapılıyor, öyle çok yazılar yazılıyor ki; kafalar iyice karışıyor.
Naçizane çok kısa Kudüs' le ilgili meseleyi, herkesin anlayacağı bir dille anlatmak istedim.
Tam da ‘’ Çok şükür, Orta Doğu savaşlardan kurtuluyor!’’ diye sevinirken, bir anda bölgenin kalbine bomba düştü.
Yıllardır terörle anılan bu topraklarda; başta DAEŞ olmak üzere, isimlerini sayamayacağımız kadar çok örgüt, çok büyük katliamlar yaptı.
Ülkeler parçalandı, şehirler yok oldu, taş üstünde taş kalmadı, masum binlerce insan can verdi, yine binlercesi doğdukları, büyüdükleri topraklardan kaçmak zorunda kaldı.
Peki, dertleri neydi, ne istiyordu bu terör örgütleri?
Ortadoğu’nun kaderi bu!
Emperyalist ülkelerin çıkarları için, bu acılı topraklarda ateş hiç sönmemeli, kan, gözyaşı dinmemeli... buydu amaç.
Suriye'de yıllardır süren bir savaş ,Astana süreciyle sona erdirilmeye çalışıldı.
Türkiye, Rusya, İran birlikte hareket edeceklerini söyleyip, yaptıkları toplantılar neticesinde, Orta Doğu'nun ateşini söndürme adımı atınca, teröristler sessiz sedasız bu topraklardan çekilmeye başladı.
"Bölge rahata kavuşuyor artık!" diye düşünürken, 6 Kasım günü TRUMP bombayı patlattı: ‘’ Tel Aviv’ de bulunan ABD Büyük elçiliğimizi Kudüs'e taşıyacağız!’’
Bu karar ne anlama geliyor?
Okudum, araştırdım.
Bu yazımda adım adım, bu günlere nasıl gelindiğini özet olarak sizlerle paylaşmak istedim.
ABD Kongresi, 1995 yılında, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan bir yasayı kabul etmiş ancak o tarihten bu yana görev yapan başkanların tamamı, ülke çıkarlarını gerekçe göstererek büyük elçiliği Tel Aviv'de tutmuş ve kentin statüsüyle ilgili yürütülen müzakerelere destek vermişti.
1995'ten bu yana ABD başkanları, söz konusu yasadaki ilgili maddeyi kullanarak, 6 aylığına elçilikle ilgili kararı öteliyordu.
Trump, seçim döneminde artık bu kararı ertelemeyeceğini ve Kudüs’ün başkent olması için çıkan yasağı onaylayacağını vadetmişti.
Bugün bu kararla, kendisine büyük bağışlarda bulunan seçmenine verdiği sözü yerine getiriyor ve böylelikle kendisine güvenmeyen kesimlere, bir noktada sözünün eri olduğunu ispatlamış oluyordu.
Şimdi anladık mı?
Peki dünya neden ayağa kalkıyor?
Çünkü, Kudüs yalnızca İslam’ın değil üç dinin de kutsalı.
Kudüs üç din için neden önemli?
Hıristiyanlar için, mahşerdeki dirilişin mekânı: Hz. İsa’nın yaşadığı, çarmıha gerildiği, defnedildiği, dirildiği ve semaya yükseldiği şehir olan Kudüs' e , incillerde geniş yer veriliyor.
Bu inanç kesimine göre: Mesih bu şehre inecek ve yeryüzünde bin yıl sürecek Tanrı Krallığı kuracak. Deccal' ın hâkimiyetine son verecek, iyilerle kötülerin savaşına, yani Armageddon’ a komutanlık edecek.
Yahudilerin geleceği de tartışmasız biçimde Kudüs ile ilişkili.
Eğer, tarih boyunca iki kez yakılıp, yıkılarak yerle bir edilen ve bu inanç mensuplarının en büyük kutsalı olan Süleyman Mabedi' ni yeniden kurabilirlerse, kurtarıcıları Mesih gelecek ve Tanrının İhtişamına yeniden kavuşacaklar, böylece de dünyaya hükmedebilecekler.
Gelelim İslam'a: Hz. Muhammed (sav) ‘’Namaz ve ibadet için yalnız şu üç mescide gidilir: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid’i Aksa’’ buyurmuştur. İslami kaynaklarda geçen İsra (Hz. Muhammed’in Mescid-i Haram’dan Mescid’i Aksa’ ya gidişi) ve miraç(yükseklere çıkışı) Müslümanların Kudüs ile ilgili manevi bağlarını güçlendiren olaylardır.
Ayrıca Hz. Muhammed Mekke ve Medine dönemlerinde Kâbe’yi önüne alarak Kudüs’e doğru namaz kılıyordu ama içinden Kâbe’nin kıble yapılmasını arzuluyordu.
Kıblenin Kâbe olduğu vahyi geldiğinde Hz. Muhammed Beni Selime mescidinde öğle namazını kılıyordu ve namaz içinde Kâbe’ye dönmesi emrolundu. Bunun üzerine cemaatle birlikte yüzlerini mescidi harama çevirdiler.
Yani İslam’ın ilk kıblesi, Mescid-i Aksa Kudüs’te yer aldığı için, burası İslamın da kutsaldır.
Üç din için kutsal sayılan bu topraklar; Hz. Ömer, Selahaddin Eyyübi ve Osmanlı dönemleri dışında çok kanlı savaşlara sahne olmuş ve çok canlar kaybedilmiş, hele hele Titus döneminde şehir kan gölüne dönmüş.
2. Dünya savaşı sonrasında, 14 Mayıs 1948'de BM planı çerçevesinde İsrail Devleti’ nin burada kurulup, Yahudi toplulukların bu topraklara taşınmasıyla, bir kez daha Kudüs karışmaya başlıyor. Yahudiler yakın yerleri dünyanın gözü önünde işgal ediyor ama ne hikmetse kimsenin sesi çıkmıyor.
Son olarak Doğu Kudüs'ü 5 Haziran 1967'de işgal eden İsrail, 1980'de tek taraflı olarak şehrin doğusunu ve batısını "birleşik başkenti" ilan ediyor.
Bunun üzerine toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1980'de kabul ettiği 478 sayılı kararla, İsrail'in ilhak ve başkent ilanını geçersiz sayıyor.
BMGK kararı çerçevesinde, o gün ABD dahil, uluslararası toplum Doğu Kudüs'ün işgal altında olduğunu kabul ediyor.
İşte bu yüzden İsrail yönetimini tanıyan tüm ülkelerin büyük elçilikleri Tel Aviv'de bulunuyor ve hiçbir ülke, Kudüs'ü, ya da doğu ve batı bölümlerini başkent olarak kabul etmiyor.
Ta ki 1995 yılına gelene kadar.
1995 yılına gelindiğinde ABD bir karar alarak, Kudüs’ ü İsrail’ in başkenti olarak kabul edeceği yasasını çıkarıyor.
Uluslararası toplumun baskıları sonucu hiç bir ABD Başkanı bunu uygulama cesareti gösteremiyor ama TRUMP…TRUMP…TRUMP…
Cesur adam doğrusu, deli ya da cahil cesareti var diyeceğim! Neye güveniyor, dünyayı karşısına almaya korkmuyor mu? Bilemem.
İşin özeti işte bu!
Ben yalnızca çok kısa olarak sizlere dünyanın gündemindeki KUDÜS konusunu anlatmaya çalıştım.Umarım bir parça olsun olaya bakışınıza ışık tutabilmişimdir.
Şunu söylemeden edemeyeceğim: Üye ülkelerin gözünün içine baka baka mensup olduğu BM kararlarını ihlal eden ABD, kendini dünyanın tek hakimi zannedip, kendinden olmayan insanların hak ve özgürlüklerine aykırı hareketleriyle canının istediği yeri ateşe vermeye devam ettikçe ve İsrail Orta Doğu’ da oldukça, bu topraklarda kan, göz yaşı dinmeyecektir.
09. Aralık.2017
Saygılarımla
Sebahat Karagöz