Öyle bir geleceksin ki bana ceplerinde sevda tohumları çimlenecek ve yoksulluğumu görmeyeceksin ne yediğimi ne içtiğimi ne giydiğimi bunların altındaki adamlık önemli değil mi? Senin için… Baharı tonlayan mevsimler gibi bir gün ellerinde menekşe olacak kışın ayazında ya da yazın ortasında kara belenecek yüzün, erken karşılaşmalara sevineceksin erken vedalara karalar bağlama sakın… Çünkü ben bahar şıralarını üstüme döküyorum kuş seslerinden avaz oldu yüreğim… Bir sancıyı doğurmakta ne kadar zorlandın bir gülücük boğumundan çıkmadı.
Sanki bu kalp sana fırtına değil, sanki turlamış yalnızlığın deminde değilsin… Hep derim birileri destan yazdı bu dünyaya ardından sayfalar dolusu kitaplar… Yârin yanağından başka gül var mı ola…
Söz üstüne söz katılmıyordu eskiden, bir sobanın başında kestaneler patlarken darbı mesel hikâyeler dökülürdü tombul dedenin yanaklarından, katran karası gecelerin üstüne nur gibi doğardı yüzü… Demlenmiş sevda çaylarının yanında iyi giderdi kayısı kurusu erik pestili…
Çocuk yüreğime iki çakıl taşı ek ve ardından gönder beni yalnızlık trenleriyle…
Ölünce ellerin senin olmuyor, gözün senin değil, belki de aşkla bakan bir yüze bağışlayacaksın onları anıların yaşayacak sevda gülüşlü bir kadının teninde…
Sonra diyeceksin ben ölmedim hayat üstümden çekil ve at şu ölü toprağını…