Beylik bir laftır, bir çoğunuz bilirsiniz ''Evlilik aşkı öldürür.''
derler... Tabi tartışılır bir durum. Buna muhalif olanlarda olabilir,
benimseyenler de... Aşk bu, Şirini'ne kavuşmak için kimi zaman Ferhatlara
dağlar deldirir, kimi zaman da çöllerde sürüm sürüm süründürür... Kimi de
hastalık der aşka, kara sevda melankoli diyenlerde çıkacaktır illa ki... Hani o
Nükhet Duru'nun şarkısında Sabahattin Ali'nin o güzel sözleri ''Beni sarar
melankoooli.'' diye devam eder gider...
Aşk bu, öyle arsız, öyle yüzsüzdür ki siz kapıdan kovarsınız o bacadan girer.
Damla damla akar yüreğinize, ruhunuza, tüm benliğinize... Ayaklarınız yere
basmaz olur... Hele bir de meyveleri oldu mu aşkın, o mini mini, elleri yumuk
yumuk güzellikler, değmeyin gitsin keyfinize...
Sözlü iken, nişanlı iken arası pek tatlıdır sevenlerin. Ne vaatler, ne sözler
verilir. Canımın içidir o zaman karşınızda ki... Tatlımdır, balımdır,
kaymağımdır... Sıcak çikolatamdır... Sonra evlenince ne olur birden bire de her
şey değişir? Yaşam telaşı biraz, para kazanma hırsı, hep daha çok varlıklara
sahip olma istekleri... Hiç bitmez bunlar... Aşkın mezarı kazılmaya
çalışılır... Tartışmaların ardı arkası kesilmez, eğer ki eşler birbirine karşı
anlayışlı değilse...
Yine de ölmez aşk, dokuz canlıdır dedik ya! Sırayla her bir canını öldürmeniz
gerekecektir... Aşkın ruhuna Fatiha okunmaz... Dua edilir tabi ki yaralanan
aşkı kurtarmak için, el açılır Yüce Yaradana... Aşkı da yaratan Rahman ve Rahim
olan Allah olduğu için, hiç bir aşkın öksüz yetim kalmasına gönlü razı olmaz...
Belki de onun için dokuz canlıdır aşk, O istedi diye...
Evleneceğimiz de kız isterken bile en başa ''Allah'ın emri peygamberin kavli''
kelimesini yapıştırır öyle gideriz dünür adaylarımızın karşısına... O sebep ile
boşanmayı da hiç hoş görmez Allah cc. Bu sebep ile hülle denen bir mekanizma
oluşturulmuştur... Öncesinde de hanım tarafından ve erkek tarafından, eşlerin
aralarını düzeltmesi için birer hakem tayin edilmesine cevaz verilmiştir...
İnsan evlenene kadar ne şaklabanlıklar yapar sevgilisine, sözlüsüne...
Evlendikten sonra her ne hikmetse unutur o iki kelimeyi ''Seni Seviyorum.'' bir
türlü diline gelmez ya da kırk da yılda bir kere söyler... Kimi zaman, Onun
yerine ''Kendine dikkat et.'' der, kimi zaman ''Üstünü ört yatarken'' der, kimi
zaman ''Sana kahve yaptım.'' der, kimi zaman ''Bu gün de çayı ben koyayım.''
der, kimi zaman ''Şöyle ayaklarını uzat rahat et.'' der... Daha neler der
neler... Hiç aşk ve sevgi kelimesi geçmese de bu cümlelerde, görünmez bir sevgi
bağı, aşk vardır yine de... Öyle ya önemsenmese eğer sevilen, bu cümleler
kurulabilir mi? ''Aşk, insanın kendiyle yaptığı ve içinde sonsuzluk olan en
önemli sözleşme idi. Tek başına varlığı bile yeterdi, bir çok şeyi anlatmaya,
ancak saygı ve sevgi ile çerçevelenirse bir ömür muska gibi yürekte asılı
kalırdı.'' diyor değerli yazar dostum Zekeriya Efiloğlu'da...
''Aşk namaz kılmaya benzer niyet ettikten sonra etrafa bakılmaz.'' Bir düşünür
de böyle söylemiş aşk için. Bir kadın ile evlendikten sonra, değişik yerlerde
değişik zevkler ve tatlar arayanlar, aşkı unutup sadece bedensel zevkin,
hedonizmin peşinde koşmaktadırlar... ''Aşk deryadır dalmayan bilemez.''
demişler... O engin denizlerde yüzmek için, dalmak içinde, yüreğinizde sevgi
kırıntıları hiç eksik olmasın... Sadece bir bayan ve erkek aşkı tatmaz, bir de
vatan aşkı ki onu da Allah yüreğimizden hiç eksik etmesin. Biz sevdalıyız güzel
olan her şeye Rabbımıza en başta... Her kimle yaşıyorsanız ömrünüzün sonuna
kadar aşkınızı diri tutmaya çalışın, ellere vermeyin sakın ola...